29 Ocak 2014 Çarşamba

Kül Kedisi ZeyNep ve Porsche’lu Prensi Kerem

                           Kül Kedisi ZeyNep ve Porsche’lu Prensi Kerem…

       Evet bu parodi hikayemi de başta söz verdiğim @mrsbing arkadaşım başta olmak üzere büt sınavlarıma başlamadan önce tüm iyice sapıtan bölümlerden sonra sinirlenen GB izleyicilerine armağan ediyorum. Senaristlerimize siz öyle saçmalayan dizi yazarsınız da ben durur muyum diyorum ve herkesin bildiği (bilmeyen lütfen kendini Melis’in attığı çatının tentensiz versiyonundan atıversin) Kül Kedisi Masalına uyarlıyorum. Son derece hızlı yazmaya çalıştığım için oluşacak hatalardan dolayı okuyanlardan şimdiden özür dilerim..

(Masalların en sevdiğim yanı mükemmel aşk hikâyelerinin yanı sıra saçmalamakta sınır tanımamaları tam da bizim dizi gibi. Bir varmış bir yokmuş… Çok çok uzak diyarların birinde Gölyazı (Tam da masal ülkesi gibi J) denen bir krallık varmış. Bu krallıkta İyi yürekli bir o kadar da saf bir kız olan Zeynep, Öz annesi Demet ve üvey üç kız kardeşi birlikte yaşarlarmış. )

   Zeynep her zamanki gibi Öz annesi mi yoksa Hitler’e özenen bir ev hanımı mı olduğunu anlamadığı Demet’in alt tarafı 3 odalı evin bir şekilde bahane uydurup başına yıktığı işlerini yapmak ile meşguldü.
Babası öldükten 40 dk sonra kendine antikacıda yeni koca bulan Demet’in çoktan portakal kabuğu görüntüsünü aşıp, eriyen kaşarı andıran selülitlerini toplamak için aldığı sıkı donları yıkamak, sadece bir yeşil elma ile bir günü geride bırakmasına rağmen evin belli noktalarına kusarak yaşam alanını işaretleyen Melis’in artıklarını temizlemek, Gölyazı’da sadece 150 ev olmasına rağmen binlerce anlamsız aynı zamanda hiçbir vakit istediği yere gitmeyen mektup yazan Jale’nin mektuplarını toplamak ve son olarak kasları ortalama bir erkeğin iki katı olmasına rağmen inatla sporu bırakmayan Cihan’ın jimnastik kıyafetlerini toplamak Zeynep’in günlük görevlerinden olmuştu.
    (O nasıl bir cümle kurmak ben bile şaşırdım J Bu arada evet, Cihan da kız kardeşlerden biri malum Prens ve Külkedisini ayırmak isteyenlerin kadrosunda yer bulmam lazımdı kendisine …Hem Cihan’ı o kıyafetler içinde düşünmek daha bir komik..)
     Zeynep onun için giderek monoton olan işkencesini çekerken tahminen zamanında kendisine çektirdiği doğum sancısından dolayı ondan nefret eden Öz annesi demet ve Üvey kızlarının tek derdi zengin koca avlamak olduğu için her zamanki makyaj malzemesi, iki beden küçük gösteren korse, en tahrik edici dekolteli giysi gibi konularda konuşuyorlardı. Demet asgari ücretle madende çalışan bir işçiden daha fazla çalıştırıp hiç para vermediği kızı Zeynep’e bakıyor bir yandan da Melis ve Jale’ye bakıyor, öz kızım olmasa güzel kız aslında diyordu içinden.
(Görüyoruz ki bütün kötülüklerin anası içki değil benim diyen Demet bile Cihan’ı Zeynep ile kıyaslayamıyor. Zira 18.yy kadın kıyafetleri içinde dekoltesinden göğüs kılları fışkıran Cihan karşısında Bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi duran” Full Body” kapalı Bülent Ersoy’un bile şansı daha yüksekti  J)

    Birden üstüne vazife olmayan ne kadar gereksiz iş varsa bir şekilde burnunu sokmayı başaran sarayın tellalının sesi duyuldu.
 “Göl yazıda 150 hane vardır.
 Bunlardan 70 tanesi iki katlıdır.
 İçlerinde 36 tane gelinlik kız vardır
Bu kızlar Prensimizin balosuna davetlidir.” (Hepiniz doğru tahmin ettiniz arkadaşlar, Tellalımız iktisat fakültesinden mezun verdiğimiz ilk ve tek yazarımsı şairimiz Serkan agbiniz. Zaten şiir şeklinde yaptığı bu duyurudan ve balo ile ilgili hiçbir işe yarayan (yeri,saati,günü ) bilgi vermeyip gereksiz şeyleri saymasından anlayacağımız üzere başkası olması mümkün değil J )

    Gitmek için hiç şansı olmadığını bildiği halde Zeynep’in içini de bir heyecan kaplamıştı. Gözlerinde 30m öteden görünen “$” beliren Demet çoktan üvey kızları Melis ve Jale’den birini prense yamayıp, yerli yersiz yaptığı kaynana ziyaretleri ile Kralı da kendime kafalarım hayallerine dalmıştı bile. Asi ruhu her zaman “al başını git be kızım ne çekiyorsun ananın kahrını…” diyen Zeynep daha 18’imde değilim Gölyazı Endüstri Meslek Lisesi Torna tasviye mezunu ilk kız olarak mesleğini eline al sonra atarlanırsın düşüncesi altında eziliyordu. Bu kez içinden bir ses bu baloya gitmek her geç kız gibi senin de hakkın diyordu.  Tüm cesaretini toplamıştı Zeynep, istemeyerekte olsa annesinin yanına gitti.
“Anne bende sizinle baloya gelebilir miyim ?”
“Bilmem gelebilir misin?” (alaycı bir o kadar da iğrenç bir sırıtma ifadesi vardı yüzünde)

    Sanki kopyala yapıştır yapmış gibi aynı ifadeyi takınan üç kız kardeşten Melis konuşmaya atladı her zamanki gibi iki kişi konuşurken üçüncüye ne düştüğünü bilmeyen o yüzsüzlüğü ile.


 “Ne balosu ha! Ne balosu! Senin dimağını eritirim lan baloda benim, prens de benim, kız kardeşlerimde benim hepsi benim.”

   Zeynep ürkmüş ve şaşırmıştı, fakat bu şaşkınlık kesinlikle Melis’in tehditinden değil hayatı boyunca okuduğu tek şey Ayşegül kitap serisi ve magazin dergileri olan bu embesilin Osmanlıca beyin anlamına gelen “dimağ” kelimesini cümle içinde doğru kullanmasından kaynaklanıyordu. Kıyafetleri çalışmaktan yıpranmış, yüzü gözü kir pas içindeki Zeynep’i süzdü demet ve gayet sakin bir ses tonu ile “Peki Kül Kedisi mademki istiyorsun yarın işlerini vaktinden önce işlerini bitirebilirsen gelebilirsin.”

    Üç kız kardeş bu cevap karşısında ne kadar şaşkınlık duymuşsa Zeynep’te en az o kadar heyecanlanmıştı. Bütün yorgunluğunu üstünden atan Zeynep ertesi günün işlerine geceden başlamıştı. Bütün günü çalışarak geçirmiş Jalenin gizli mektuplarını olmayan adreslere götürmekten, Cihan’ın olmayan göğüslerini öne çıkarmak için kendisine 5 beden küçük korseyi bulmasına kadar bütün saçma işleri Balodan önce bitirmişti Zeynep. Balo saati gelip çatmış, sarayın adeta “ne kadar da zenginiz lan biz”  görgüsüzlüğü ile her eve yolladığı at arabası kapıya gelmişti. Demet ve üvey kızları evden çıkmak üzereyken elini yüzünü yıkayıp, elindeki tek kıyafetini mümkün olduğunca temizleyen zavallı Zeynep’te kapıya yöneldi. Demet:
“Nereye, Kül Kedisi?”
“Ama anne demiştin ki…”
“Ben sana işlerini bitirirsen demiştim.”
“Verdiğiniz bütün işleri bitirdim.”
“Sus kız! Kalk soğan doğra…”

     Daha fazla dayanamayan Melis “Demek bütün işleri bitirdin” diyerek kapının önüne iki litre kusuverdi. “Bunlar temizlenmeden hiçbir yere gidemezsin. “Oysa kendisi de biliyordu ki detaylı kıtalar arası haritası gibi yere yayılan bu şeyi temizlemek en az iki saat sürerdi. Zeynep’in hayal kırıklığı ve acı dolu suratına bakıp, Nuri Alço’nun zavallı kızı tuzağa düşürdükten sonra attığı kahkaha ile yarışır bir kahkaha atarak gittiler.
(Kerem’e de çok acıyorum ama Zeynep dizi de bile çok içimi yakıyor bea… Bir şımarık yüzünden 17 yıldır kavuşamadığı babası mı dersin, deli gibi aşık olduğu adamla iki dk geçiremeyeşimi dersin, resmen Allah belasını vermiş kızın. O senaristler bu baba olayı öğrendikten sonra herkesi topa tutan yakıp yıkan Zeynep yerine Kerem dışında herkesi affeden bir Zeynep yazarsa Allah evlerine ateşler salsın… merak etmeyin bu masal olduğu için sonu mutlu bitiyor J)

     Zeynep yerleri iyice temizledikten sonra Kalbinden gözlerine sızmış iki damla yaşla oturdu masaya. Zaten bu vaziyette nasıl baloya giderdim, annem haklı aslında burada kalmam daha iyi diye düşündü artık aptallık seviyesine dayanan saflığı ile. Babasının ölmeden önce kendine bıraktığı fanus ilişti gözüne. Fanusu eline aldı ve içindeki kar efekti veren süslerin hareketlenmesi için salladı. Gözlerine inanamadı fanusun içindeki küçük peri etrafındaki ışıklar ile gözlerinin önünde uçuşuyordu.
   (Bu kız bunca yıl hiç mi dokunmamış bu fanusa diye soru sormayın J sanki onların senaryosundan mantık mı fışkırıyor. 1 bölüm önce aşk acısından 3 aylık regl sancısını bir kerede çeken Barış’ın ertesi bölüm begüm ile çıkmaya başlaması kadar saçma işte J)
“Merhaba , güzel kız ben senin peri annen ” (Dizideki yağmur karakteri)
“AAA  inanmıyorum…”
“Neyine inanmıyorsun kızım fanustan çıkan iki parmak boyunda kanatlı bir hatun karşında uçuyor. İnanılacak tarafı mı kalmış bunun. Obama olacak halimiz yok. Peri anneyiz işte..”
“Yok yani ben peri anneleri böyle 50’li yaşlarda tonton teyze olarak bilirdim hep.”
“Hayatında kaç kere peri anne gördün ki salak! Yahu elimdeki asayı iki sallasam kalçalarım Jenifer Lopez, yüzüm Elisha cuttbert  neyin kafası bu ? Manyak mıyım ben niye 50’li yaşlarda dolaşayım.”
“Ay, vallahi haklısınız affedersiniz.”
“Sanırım baloya gitmeyi çok istiyorsun.”
“Evet.”
“Al bakalım sana prenseslere layık bir elbise.”
“Ama , ama bu benim hayal ettiğim elbise değil ki”
“Şey… Ondan kalmamış sihirli mağzada ” (Bu sahnede sus salak senin hayaline kalsa geçen bölümlerde giydiğin damalı masa örtüsünden sonra gider evdeki yastıklardan silikon yapar üstüne de perdeyi sarar baloya giderdin demek istedi. Fakat müşteri hakları kanunu çerçevesinde söyleyemedi.)
“Şey.. Ayakkabı da lazım bana.”
“hoop, al bakalım…”
“Aaa.. Bu ayakkabı neden camdan?”
“Hasta mısın kızım sen ya ! Resmen buldun da bunuyorsun. Ne bileyim işte bu sene porselen moda değilmiş camdan verdiler.” (Camdan ayakkabının hiçbir mantıklı açıklaması yoktu zira o da biliyordu ama altta kalmak istemiyordu.)
“Şey bir de ben baloya nasıl gideceğim arabam yok ki.” (Allah’ım camdan ayakkabı yerine biraz akıl verseydim keşke şu kıza. Kızın gözü önünde sihir yapıyorum hala arabam yok diyor demek istedi ama)
“Merak etme canım hallederiz. Ama çok önemli bir şey söylemeliyim sana gece 24:00’da sihrin süresi biter bu yüzden bu saatten önce dön.”
“Neden süresi bitiyor ki ya..”
“Yeni nesil akıllı asalar böyle işte her şeyi yapabiliyorsun ama şarjı çabuk bitiyor.”


        Balo çoktan başlamış hatta Prens hariç herkes çiftini bulmuş, bildikleri tek dans olan vals’i yapıyorlardı. Babası Ahmet Sayer bu çocuk neden kimse ile dans etmiyor yahu sarayı var, atı var , parası var hiçbir kızın elini tutmuyor , “insan hiç yoktan tek gecelik takılır hayır kızlar bakmıyor diyeceğimde o yakışıklılığa o vücuda kız olsam ben bile töbeler tövbesi lan yoksa bu çocuk gay mi gece gece diye” düşünüyordu. Prens Kerem  oturduğu yerden sadece gelen konuklara her fırsatta  onca yıllık saray eğitimine rağmen görgüsüz gibi sevinebildiği iki özelliği; birincisi bildiği İngilizce ile “welcome” diyebilmek ikincisi giydiği o dar kıyafetin altından fırlayacakmış gibi duran vücudunun çeşitli bölgerine karına dik göğüslere paralel kaslarını göstermek için yerinden kalkmıştı. Fakat şizofrenliğinin yüksek zeka ile değil de gurursuzluğu ile doğru orantılı olan Melis durur mu? Yapışmıştı Kerem’e. Neyse ki prens olmasının avantajını kullanan Kerem levyeli iki yardımcı çağırarak kollarına yapışan Melis’ten zor da olsa kurtulmuş baloda ki kızları süzdüğü yerine oturabilmişti. Ne yazık ki
şimdi de Saray’ın palyaçosu  Barış gelmiş, yıllarca kendisine köşedeki baba koltuğuna oturmaktan başka hiçbir babalık görevini yerine getirememiş babası ile gerçek bir baba oğul gibi takılıyor, sinirlerini zıplatıyordu. (Barış malının olmadığı bir hikaye düşünmediniz demi? Aaa ana karakter , Her bölüm esas çiftten 5 dk fazla izlemek zorundayız dertli mi yoksa bir taraflarında sivilce çıkmışta ondan mı oturamıyor oturduğu yerde belli olmayan oyunculuğunu.) Tüm bunlar olurken, Demet bu prens bizim kızlara bakmaz anlaşıldı en iyisi ben başka zenginleri antikacıya atayım bakışları atıyor, Jale Kerem’in annesine düzenli aralıklarla bir kızgın bir iyimser bakışlar atıp artık psikolojinin acilen kendisine bir tanı koymasının gerektiğini düşündüğüm mektup yazma fantezisine devam ediyordu.

    Birden salonda büyük bir sessizlik meydana geldi. Zeynep salondaki her kızın başka işi gücü yokmuş gibi 3 gün 3 gece konuşacağı o harika kırmızı elbisesi ile merdivenlerden iniyordu. Kerem daha ilk görüşünde anlamıştı bu kız sıradan Sayer koleji kızlarından biri değildi. Ondaki bu şıklık  bu güzellik ancak Gölyazı endüstri meslek torna tasviye bölümlü bir öğrencide olabilirdi. (Siz ne sandınız? Bilim insanlarının ancak DNA testi ile çözdüğü babalık mevzusunu bakışları ile çözen çocuk bunu mu çözemeyecek ?) Tüm kaslarını hız yapmak için kullanan Kerem kimse anlamadan Zeynep’in yanına varmıştı bile. Başta Melis olmak üzere Prens’in bir kızla dans ettiğini gören kızlar bu şoktan sonra vals’e geri dönmüşlerdi. 3.bölümdeki hayal sahnesinde sergilediği o muhteşem tutkulu kavrama performansını sergiledi Kerem. Tabi hiç görmediği prense daha dünden aşık olan Zeynep aynı şekilde ona tutku ile karşılık vererek bıraktı kendini kollarına. Bütün salon Vals yaparken Kerem ile Zeynep , torna bölümünde okuyan genç bir kızın Vals bilme ihtimali olmadığından Allah  ne verdiyse dans adı altında elleşmeye başladılar. Kerem, Zeynep’in vücudunda keşfedilmemiş herhangi bir nokta bırakmak istemiyor, Zeynep ise bu çocuğu kafalayıp saraya gelin gittim mi değmeyin keyfime düşüncesi Kerem’i tahrik etmek için dudaklarını ısırıyordu.  Neyse ki sarayın ortasında bir sevişmedikleri kalan ikiliyi gecenin başından beri vals yapan enayilerden hiç biri fark etmiyordu. Bu sırada Saray “soytarısıyım lan ben” demeyip koskoca prensi her daim kıskanan Barış yaşadığı kıskançlıktan sonra içki bardağı ile yaşadığı ilginç cinsel deneyim sonucu vals müziğinde saçma sapan bir dans sergiliyordu. (Dansı görmek için tıklayınız)

      Her fırsatta İngilizce bildiğini insanların gözüne sokan Kerem “Biliyor musun? Tam anlamı ile “Once in a life time experince” yaşıyorum ” dedi. Tabi nerden bilsin Gölyazı Endüstri meslekte okuyan Zeynep bu karışık İngilizce deyimi onun İngilizcesi “How are you? Sorusuna, I m Five” cevabı verebilecek düzeydi. (Bakınız “Fine” olması gerektiğini biliyorum J Ama  Zeynep bilmiyor.)Bu cümle karşısında kendisinden bekleneni yapan Zeynep “I m Five” dedi. Duydukları karşısında şok olan Kerem içinden “Yuh nasıl bir cahile  çattık ” derken yüzüne o muzip gülümsemesini kondurdu.
“Gel seni sarayın bahçesine getireyim.”
“Olur...”
“Bak şu büyük havuz, şu küçük havuz , şu çocuk havuzu… Bak bu da meşhur beyaz atım.”
“Ayy çok güzel. Adı ne?”
“Porsche”
“O ne demek? Daha önce hiç duymadım”
“duymaman doğal ben uydurdum. Araba gibi at demek.” (Zira Zeynep arabanın icat edilmediği masalda araba ne demek diye sormayı düşündü ama bu anlamsız sohbete devam etmenin gereği yoktu.)
“Aa gece yarısı olmuş. Benim hemen gitmem gerek”
“Ama neden ?”

      Zeynep sihir biter de Prens beni evlenmeden çıplak görürse bu iş yatar korkusu ile kaçmıştı. Kerem Zeynep’in kaçarken merdivenlere düşürdüğü camdan ayakkabısının tekini buldu. Beyninde şimşekler çakmış, İsviçreli bilim adamlarının kendisi ile patent yarışına girdiği yaratıcılık sınırlarını zorlayan o muhteşem fikri bulmuştu. Sevdiği kızı bulmak için krallıktaki bütün kızların ayağında deneyecekti bu ayakkabıyı. (Masalı uyduran insanlara sesleniyorum. Ayakkabı deneme fikrini bulan insan az bana gelsin bişi denicem )Fikrini en kısa sürede uygulamaya döken Kerem krallıktaki bütün evleri kapı kapı dolaşmış 85 lik hatice ninenin bile denemesine izin verilmişti. Son olarak Zeynep’lerin evine gelen Kerem önce Jaleye’e uzattı ayakkabıyı. Ne yazık ki jale’nin ayaklarına küçük gelmişti ayakkabı. Sonra birden Cihan atladı ben “Ben deneyebilir miyim? ” diyerek.  Baştan aşağı Cihan’ı süzen Kerem yüzünü iki kilo limonu aynı anda yemiş gibi buruşturarak “Yok abi kızlara denetiyoruz, s en deneme kalsın” dedi. 85’lik Hatice nineye verilen şanstan sonra kendisine şans verilmeyip üstüne bir de sevdiği Prens’ten abi lafını duyan Cihan bir köşede anlamsızca “Aşkım, kızım ” diyerek salya sümük ağladı.
Sıra Melis’e gelmişti. Zeynep “Ahhaha çocuk mezarı gibi ayakları ile o ayakkabının ona olması imkansız kaptım Prensi”  diyordu içinden. Melis ayakkabıyı aldı, biraz inceledikten sonra haşurt diye sağ ayağına geçirdi. (Yaaa Hönk diye kalırsınız öyle… Ayakkabı deneyerek kız bulan adamdan hayır mı gelir? Melis psikopatı sırf ayakkabı uysun diye topuklarını kesmiş .. Yapabileceğini GB izleyen herkes biliyor.. ) Zeynep başta olmak üzere Kerem’de dahil herkes Justin Bieber’in erkek olduğunu duyduklarındakine yakın bir şok geçirdi. Hiç te benzemiyor ama benim aklım ancak ayakkabı deneme fikrini bulacak kadar çalışıyor diyerek istemeyerek de olsa elini uzattı Melis.(Sevgili senaristlerimiz evlatlık alacaklarını düşündüğüm bu ahtapot karakterimiz masalda bile dört ayak üstüne düşer gene yırtar her  şeyden. Hayır sorun mu? Baktık elde edemiyor, çıkar kendini çatıdan atıverir..) Melis ve Kerem tam da Kerem’in meşhur beyaz atına binmek üzereydi. Zeynep’in gözleri dolmuştu. Hep çaresizdi o bu hayatta, öz annesi tarafından yıllarca temizlik paspası muamelesi görmüş, iki lokma ekmeğe su katıp ömrünü çürütmüştü. Haksızlıktı bu. Kerem kendisine aşık olmuştu, mutluluk en çok hakkıydı.

     Üzerinde yılların yükü biriken mazlum prensesimizin kafasında yıldırımlar çakmıştı bir anda. İki erkek vücudundaki dişi anakonda Cihan’ı olanca gücü ile itti. “Nereye” diyen Demet’e tüm nefreti ile “Sus -16 da bile kaynama noktasına ulaşabilen fingirdek karı hakkım olanı alacağım“ dedi.Jale’ye bir şey söylemeye gerek duymamıştı zaten Allah onun belasını sürekli bir köşede mektup yazma gibi saçma sapan bir hastalığa musallat ederek vermişti. “Dur” dedi Kerem’e. “Senin aşık olduğun kız o değil.”
“Ama nasıl olur? Ayakkabı ona oldu.”
Zeynep Allah’ım  bu salaktan bırak köy kasaba olmayı iki oda bir salon gecekondu bile olmaz diye düşündü.Ne yazık ki karına dik göğüslere paralel kasları ve koskoca bir ülkesi vardı.
“Arkadaşım koskoca ülkede 37 numara ayakkabı giyen tek insanın ben olduğumu ciddi ciddi düşünmedin demi?”
Sessizdi Kerem, yıllarca her bir haltı parası ile yaptığı için beynini kullanıp bulduğu tek fikrin böyle basit bir mantık hatasına sahip olması akıl alır şey değildi.
“Peki, Senin doğru kız olduğunu nasıl anlayabilirim?”
 Beklediği fırsatı bulmuştu Zeynep.
“Ona atının adını sor. Kerem’in atının adı ne?”
Zeynep Kendinden emindi, bir mucize olup bir şekilde Kerem’in kendi uydurduğu bu ismi Melis duymuş dahi olsa “Porsche”  gibi içinde birden fazla sessiz harfi yan yana barındıran bir kelimeyi doğru söyleme olasılığı yoktu. Yapım aşamasında Beyin için gerekli kısımlarım malzeme yetersizliğinden aynı anda 4 kişiye yapışabilen kolları ve gurursuzluğu arasında paylaştırılan Melis gözlerinde yaşlar dolarak oracığa kustu. Kerem Melis’in yere çizdiği afrika’nın coğrafi özellklerini detaylı anlatan kusmuktan resmini görünce balodaki kız dahi olsa onu seçmeyecekti zaten.
“Peki ,sen söyle bakalım atımın adı nedir?”
“Porsche”
Aşk dolu yeşil gözleri ile elini Zeynep’e uzatırken “Gel bakalım Göl yazı elması ” dedi.
Kül kedisinden sonra Damızlık kısrağım gibi bir lakaba da razıydı Zeynep ama Gölyazı Elması çok hoşuna gitmişti. Zeynep ile Kerem Porsche’un sırtına atlayıp gidiyorken. Demet, Cihan, Melis tam arkalarından “Durun gidemezsiniz !” dedi. Taze aşkın ve balo gecesi yarıda kesilen erotizmin verdiği gazla Zeynep ile Kerem kulak asmamıştı ki beklenen hareket “araba gibi at” ismini sonuna kadar hak eden Porsche’dan geldi attığı okkalı çiftte üçünün üstünde bowling topu etkisi yaratmış, hepsini havada uçuşan dişler ve akan kanlar eşliğinde yere yıkıldılar. Üçünden akan totalde 2 Lt ye yakın kan Zeynep ile Kerem mutluluğa giderken yere şu yazıyı kazıdı:
And They Lived hapily ever after”  (Sonsuza dek mutlu yaşadılar…)

         Bu sefer baya zorlandım hikâye tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü elimden geldiğinde kısa tutmaya çalıştım. Umarım ki okuyan herkesin yüzünde ufakta olsa bir tebessüm yaratır. Yazar Atarlı_Kerem

   
   


  


   



4 yorum: