14 Şubat 2014 Cuma

ZeyKer Sevgililer Günü Özel Bölümü


(@biiikerem Arkadaşımın ricası üzerine sanırım ikinci kez mizah içermeyen bir ZeyKer hikâyesi yazıyorum. Malum Fragmanlardan sonra çok büyük bir ihtimal ZeyKer sevgililer günü adına bir şey yaşamayacak, bu hikâye de benim hayalim olan Sevgililer günü ZeyKer bölümü.)

 --Kerem gerçekten Amerika’ya gitmiş, Jane ile karşılaşmış, sorunları ile ilgilenmektedir. Kerem, Can’dan olan biten ile ilgili haberleri alıp Zeynep’in başına gelenleri öğrenir. Türkiye’ye döner dönmez gizlice Zeynep’i izlemiş, Aksel’in okulda onunla uğraştığını görmüş ve Barış’ın Zeynep’e bağırmasına tanıklık etmiştir. Zeynep tek başına mücadele vermektedir. Bu bölümün özel olması için Bütün olaylar bölümün ilk kısımlarında gerçekleşmiş son 25-30 dakikası ZeyKer’e ayırılmıştır.--


14 Şubat Sabahı

   “Bugün 14 Şubat; sevgililer günü. Bütün dünya bugünü mü bekliyor yani sevmek için? Sevgilisi olanlar mutluluktan uçuyor mu? Nedir olay? Peki, ben neden mutlu değilim? Unutmuşum; benim sevdiğim adam dünyanın öbür ucunda. Neymiş mutlu olmam için gidiyormuş. ‘Aptal Kas Hayvanı’ sanki ona beni mutlu et diyen oldu. Zeynep çok güçlü zaten; her şeye tek başına karşı koyar, herkesle tek başına savaşır. Oysa ben seninle olmak istiyordum. Seninle dağılmak, savrulmak, yaşadığımı hissetmek istiyordum.”

    Tüm bunları günlüğüne yazarken gözleri dolmuş, titreyen dudaklarının üstünde kayan iki damla yaşa o meşhur inatçılığına ve güçlü iradesine rağmen karşı koyamamıştı. 

“Şimdi yerinden kalkıyorsun Zeynep Yılmaz. Kalkıyorsun ve gözyaşlarını silip, mutlu oluyorsun.” 

    Söylediğini yapamayacağını, içindeki doldurulamaz o boşluk ile mutlu olamayacağını kendi de biliyordu, fakat yenilemezdi kalktı ve okula gitmek için hazırlandı. Okula yaklaştıkça istemeden adımları giderek yavaşlıyor, sanki içindeki o savaşçı yalnızlıktan yorgun düşmüş, teslim olmaya hazırlanıyordu. ‘Gecenin en karanlık vakti; şafaktan hemen öncedir.(Viktor Hugo)’ Kimindi bu söz? Bu umudu nereden bulmuştu söyleyen? Zeynep duyduğu tanıdık ses ile tarif edilemez bir şaşkınlık yaşadı.

“Zeyneeeyp”

Suratına o güçlü, kendinden emin tavrını takarak döndü Zeynep.

“Kerem. Sen, Sen nasıl?”
“Dayanamadım. Yaşadıklarını duyunca dayanamadım. Seni görmemeye dayanamadım Gölyazı Elması.”

    Zeynep saniyeler önce ne kadar şaşırmışsa şimdi kat be kat daha fazla mutlu olmuştu. Sanki peri anne masallardaki sihirli değneğini onun yüzünde kullanmış, en güzelinden gülücükler kondurmuştu asık suratına. Kerem, Zeynep için her zaman fırtınalardan kaçıp sığındığı güvenli limanı olan kollarını açmış, henüz tepeye ulaşmamış güneşin yüzüne vuran ışıkları ile parlayan yeşil gözleri özlemle bakıyordu. Önce biraz duraksadı Zeynep, kafasını aşağı eğip yüzünü gizledi Kerem’den sanki aralarında büyük bir sır vardı da Kerem’in öğrenmesini istemiyordu. Sonra düşen yüzünü kaldırdı tekrar fakat bu defa yüzünde Kerem’in önce kalbine giden, oradan bütün vücudunu ısıtarak yüzünde o yamuk gülüşünün oluşmasına sebebiyet veren bir gülümseme ile. Koştu ve sarıldı, öyle sarıldı ki Kerem bir an kaburgalarından birini aşkı için feda etmenin aslında sorun olmayacağını düşündü. Kerem arabasına yaslanmış, kendisine sarılan Zeynep’i mutluluktan parlayan gözleri ile süzdükten sonra iki yana açtığı kollarını kızın beline doladı. Yavaşça elleri Zeynep’in vücudunu tekrar keşfediyormuş gibi dokunduğu her noktasını hissederek yukarı çıktı. Kafasını Zeynep’in saçlarına gömdükten sonra biraz önce kızın bedeninde gezinen elleri ile onun yüzünü avuçlarının içine alıp, şakağındaki yara izine dudaklarından değil de kalbinden gelen bir öpücük kondurdu. 

“Hmmm… Gölyazı Elması sakin… Sakin ol. Bir yere kaçmıyorum merak etme.”
“Bilemiyorum Kas Hayvanı. Bilemiyorum, kafanıza esince Amerika’ya gidiyorsunuz ne de olsa.”
‘Bakıyorum da ben burada yokken o çeneden hiçbir şey kaybetmemişsin.’
‘Ne sanıyordun? Sen gittin diye ağlayıp, ezilip değişeceğimi mi?’

   Kerem aniden gözlerini devirmiş, gülümsemesini saklayarak “Üzülmedin yani gitmeme” dedi.
“Keremmmmm”
“Hadi… Atla arabaya…”
“Nereye gidiyoruz?”
“Nereye olacak, okula gidiyoruz.”
“Okula mı? İkimiz mi?”
“Hayır 5 kişi gidiyoruz, diğer üçünü bagaja sakladım.”
“Keremmm… Sen ne demek istediğimi anladın.”
“Anladım güzelim. Anladım, artık sıkıldım; saklanmaktan, başkaları için bizi feda etmekten, mutsuz olmaktan sıkıldım. Bugün bu işi bitireceğiz.”

   Kerem’in ses tonundaki ciddiyet ve kesinlik içini rahatsız eden korkuyu bastırmış, Zeynep Kerem’in yanında olmasından bir kez daha mutluluk duymuştu. Okulun önüne geldiklerinde öğrenciler yeni yeni toplanmaya başlamış, Melis ve Barış bahçenin ortasında sanki diğerlerinin duymaması gereken bir sırdan bahsediyormuşçasına ayrılmış, konuşuyorlardı.
Kerem arabayı durdurup indikten sonra Zeynep’in kapıyı açmasına fırsat vermeden onun kapısını açtı. Tereddüt duymadan elini Zeynep’e uzattı ve gördüğü ufak tepkiden güç alarak kızın elini sıkıca tuttu. Kerem’in elini parmakları parmaklarının arasında bütünleşmiş gibi tutan Zeynep arabadan inerken, manidar bir rüzgâr eserek bütün okula peşinde sürüklediği şok etkisini vurmuştu. Barış, zaten bildiği ilişkinin ayyuka çıkmış olmasının kıskançlığını, Kerem’e yıllardır duyduğu kıskançlığı yüzüne yüklemişti. Zeynep ile Kerem el ele okul bahçesinde yürürken zaman sanki aşklarına bir ayrıcalık tanımış onlar için yavaşlamayı kabul etmişti. Zeynep bütün gözlerin üzerlerinde olmasının tedirginliğini Kerem’in sımsıkı tuttuğu elinden aldığı o kuvvet ile yok sayıyordu. Kerem belki de kendini aşık olduğundan bu yana ilk kez bu kadar Kerem Sayer gibi hissediyor, Zeynep’in avucunun içinde kaybolan o minicik elinden daha önce yaşamadığı mutluluk ve saadet hissini alıyordu. İçinde hissettiği rahatsızlığı, kini sesinden hissettiren Barış Zeynep ile Kerem’in karşısına dikildi.

“Masum çifte kumrularda gelmiş. Nasılsın kardeşim? Yoksa hain mi demeliydim?”

  Bu kez Kerem’in yüzünde Barış ile ne zaman Zeynep hakkında konuşsa üzerinde taşıdığı onu susturan vicdan azabından eser yoktu.

“Hiç şaşırmadım Barış. İnan bana hiç şaşırmadım. Şimdi beni iyi dinle! Sırf senin için acı çekmeyi göze aldım. Kardeşim dediğim adam mutlu olsun diye hayatımda ilk kez sevilmenin tadını almışken vazgeçtim. Canım yanarken sustum, hiç istemediğim insanlarla birlikte oldum. Ben kardeşim dediğim adam için elimden geleni yaptım. Sen… Sen Zeynep’e olan hislerimi biliyordun, anlamış olmalıydın. Onun için nasıl delirdiğimi en yakından sen görmedin mi? Peki, ne yaptın? Bunları bilerek Zeynep ile birlikte oldun. Seni sevmediğini söylediğinde bile bırakmıyorsun onu. Ona âşık olduğun için ya da seni sevdiği için değil benimle olmasına tahammül edemiyorsun sadece… Şunu kafana sok Zeynep benim sevgilim ve bundan sonra onun kalbini kıracak en ufak bir yanlış yaparsan… Kardeşim dediğin adamı ne kadar az tanıdığını ve neler yapabileceğini görürsün. ”

     Kerem’in bu sitem, öfke ve tehdit içeren sözleri sadece Barış üzerinde değil bütün okul üzerinde soğuk soğuk esmiş, herkes donakalmıştı. Sanki herkesin açıkça görmesini istermiş gibi Zeynep’in tuttuğu elini çekerek Zeynep ile beraber okulun merdivenlerine çıktı Kerem ve sesini bütün dünyaya duyurmak ister gibi yükseltti.

“Şimdi beni iyi dinleyin! Zeynep benim sevgilim. Bundan sonra onu üzen beni üzmüş demektir. Eğer bir kişi bile onun kalbini ufacıkta olsa kırarsa, onu üzerse Kerem Sayer’in kim olduğunu size hatırlatırım.”

    Zeynep Kerem’in bu sahiplenici, korumacı aşkını savunup herkesi kendi için karşısına alan konuşmasından o kadar mutlu olmuştu ki sanki sabah yüzüne sihirli değneği  gülücükler konduran o peri bu kez işi ilerletmiş tam kalbinin ortasına yıllardır aradığı bir mutluluk fidanı dikmişti.
   
--Bu itirafın, restleşmenin olması ve beklenen Kerem Sayer’in geri dönmesi gerekiyordu. Ayrıca okula birlikte el ele giren ZeyKer’den güzel ne olabilir. Barış’a lafı koyan Kerem’den daha güzel ne olabilir? Bu sahnelerden sonra güzel ve biraz hareketli bir aşk şarkısı eşliğinde Okulda birlikte takılan ZeyKer sahneleri izliyoruz hiç ayrılmıyorlar. Bu arada Barış ve Melis’in kabızlık dolu bakışlarını görüyoruz tabi. Melis gene kıskançlıktan çatlıyor, kusuyor. Barış deseniz depresyondan saçlarını kesmiş kıskançlıktan çatlıyorlar. Gerçek sevgililer günü bölümü şimdi Mesajlaşma ile başlıyor.--

     Gelen mesajın Kerem’den olduğunu görünce Zeynep’e bütün gün içinden eksik olmayan kirpinin tatlı dikenleri tekrar batmaya başlamıştı.
--Mesajları Kerem ve Zeynep’in sesinden okuyoruz.--

“Hadi… Hazırlan çıkıyoruz.”
“Çıkmak? Ne çıkması? Nereye gidiyoruz?”
“Gölyazı Elması sen adamı çıldırtırsın. Sevgililer gününü ayrı geçirecek değiliz heralde”
(Zeynep’in yüzünde bölümlerdir göremediğimiz ama o ilk seni seviyorumu aldığındaki gülümsemeyi görürüz.)
“Hmm Nereye gidiyoruz? Ona göre giyineyim bari… ”
“Hmm sürpriz, rahat bir şeyler giy sen.” 

   Kerem arabasına yaslanmış beklerken kapıdan çıkan Zeynep’i görür, yeşil gözleri onu her gördüğünde iliklerine kadar hissettiği hayranlık hissini oldukça net yansıtmaktaydı. Kerem’in yanına gelen Zeynep karşıdan olumsuz bir cevap beklermiş gibi hayal kırıklığı dolu yüzü ile söylendi.

“Off… Kas Hayvanı senin yüzünden kıyafet seçemedim. Zaten hiç anlamıyorum bu işten. Bir bluz bir kot pantolon ile sevgilisi ile mi buluşur insan?”

    Hayranlık dolu gözlerini, mutluluk ve tatlı utangaçlıkla kızaran kulaklarını Zeynep’ten saklarmışçasına kafasını eğdi Kerem.

“Olmuşsun…  Yani çok güzel olmuşta…”
“Olmuşsun ne ya? Kavun muyum ben? Yanisi ne?”
“Üstüne de bir şeyler giyseydin keşke…”
“Eee bluz giydim ya işte.”
“Bana pek giymişsin gibi gelmedi.”
“Eee yuh Kerem bunu da mı kıskandın yani?”
“Tamam tamam, gittiğimiz yerde seni benden başka gören göz olmayacağından bu kalabilir.”
“Başka bir yere gitsek değiştireceğim sanki öküz…”

      Arabanın içinde Zeynep’in kendisini izlediğini fark eden Kerem mutluluğunu gülüşüne yansıtarak sessizliği bozdu.

“Gölyazı Elması beni öldürmeyi falan planlamıyorsun değil mi?”
“Hahaha! Kesinlikle bunu planlıyorum. Tanıştığımızdan beri başıma gelmeyen kalmadı. Seni öldürüp kurtulmayı düşünüyorum.”
“Hmmm… Sanırım bu geceyi baş başa değil de kalabalıkta kutlamalıydık.”
“Kerem şuan ormanın içinden geçiyoruz. Beni nereye getiriyorsun gerçekten?”
“Her şeyin başladığı yere…”
“Hmm… Teknede romantizm diyorsun yani.”

        Kerem sanki yanılıyorsun dermiş gibi gülümserken cebinden telefonunu çıkardı.

“Alo… Ufuk dediğimi yaptın mı? Her şey tarif ettiğim gibi demi eksiksiz... Güzel, ben yokken Jane’i rahat ettirin, sıkılmasın kız.”

    Zeynep’in mutluluğunun yerini endişe ve kaygı almıştı. Kerem’e göstermek istemiyordu asılmış yüzünü, sinirden titreyen dudaklarını. “Jane mi? Jane kim? Nereden çıktı bu kız? Paşamız hiç zaman kaybetmemiş arkadaş edinmekte. Öküz işte ne olacak.” Zeynep kafasının içinde bu cümleleri sayıklarken birden araba durdu. Kirpinin dikenleri karnına batarken sinirini istemeden sesine yükleyerek “Ne oldu?” dedi.

“Bilmiyorum Zeynep. Ben bir inip bakayım.”
“Çok güzel ya…”
“Bana neden kızıyorsun Gölyazı Elması? Ben mi bozdum arabayı Allam yarebbim”
“Tamam hadi! İnelim. İnelimde bakalım nesi varmış.”
“Çok anlarsın ya arabalardan…”
“Keremmmmm”
“Gölyazı Elması sana bir iyi bir kötü haberim var. Önce hangisini duymak istersin?”
“Hmm… Kötü olanı söyle.”
“Bu araba hareket etmez.”
“Nasıl yani? Ormanın ortasında mı kaldık yani? Kas Hayvanı … İyi haber nedir?”
“Titanic’ide ben batırdım zaten Zeynep hepsi benim suçum. İyi habere gelince burada telefonlarda çekmiyor gerçekten baş başa kaldık.”
“Yuh… Kerem sevindiğin şeye bak. Öküzsün işte.”
“Hadi… Söylenmeyi bırak, yakınlarda kulübe falan vardır belki alacaklarını al yola koyulalım.” 
“Ehh Kas hayvanının yapacağı sevgililer günü sürprizi bu kadar olur.”
“Zeyneaaapp”

    Kerem Zeynep’i peşinden ormanın derinliklerine sürüklüyordu. 

“Kerem çok merak ediyorum hava kararmış, kimselerin bilmediği ormanda kaybolmuşuz yardımı nasıl bulacağız acaba? Ne oldu?  Neden durdun?”

“Bak, tepedeki ışıklara bak. Sanırım birileri var. ”
“Şükürler olsun… Neyse ki gözlerin iyi görüyor Kas Hayvanı.”

    Koşar adımlarla tepeye çıkan Zeynep gördüklerine inanamamıştı. Küçük bir kulübenin etrafı ışıklar ile süslenmiş, en ince detay atlanmadan özenle düzenlenen dekorlar ile kulübenin çevresi tropikal ada şeklinde tasarlanmıştı. Minik bir kumsala vuran ufacık dalgalara, iki ağaç arasına gerilmiş hamak hatta Hindistan cevizleri ile yüklü tropikal ağaçlar bile vardı. Minik kumsal ile hamak arasına havayı sımsıcak yapan bir ateş yakılmış, hamaklardan birinin bağlı olduğu ağaca bir gitar yaslanmış ve hemen yanında cam bir şişenin içinde rulo şeklinde bir kağıt vardı.  Ateşin Hemen yanındaki yemek sepetinin bitişiğinde üzerinde ‘Gölyazı Elmalası ’ yazılı ufak bir sepet daha vardı. Zeynep’in mutluluğu kesinlikle şaşkınlığından fazlaydı gene de sesinde olan şaşırma hissini gizlemek mümkün değildi.

“Kerem… Ya inanamıyorum. Ben sana inanamıyorum. Nasıl? Ne zaman yaptın bunları?”
“Ehhh söz konusu Zeynep Yılmaz olunca bir Kerem Sayer mucizeler yaratabiliyor.”
“Ama…Sen demiştin ki her şeyin başladığı yere gideceğiz.”
“Benim için her şeyin başladığı yer bu ormandı Zeynep. Birlikte kaza geçirdiğimiz zaman sana ilk o zaman sarılmış, kokunu ilk o zaman içime çekmiştim. Ben o an sevmiştim seni.”

    Zeynep’in gözlerinde bu kez mutluluk gözyaşları vardı.

“Kerem… Şimdi daha iyi anlıyorum. Neden seni benim diğer yarım gibi hissettiğimi daha iyi anlıyorum. Ben de ilk kez bana ilk sarıldığın o gün hoşlandım senden. Beni kollarının arasına ilk aldığında kalbimin daha önce olmadığı gibi attığını hissetim. Peki neden sustun? Neden konuşmadın?”

“Eğer seni daha az sevseydim, Sevgimden daha fazla bahsediyor olurdum.
(Jane Austen’den benden Zeynoya kıyak.)”

“Çok güzel ya Kerem Sayer… Jane Austen’de oku iyice aşık et kendine…”

   Kerem Zeynep’i kazadan sonra olduğu gibi sarmıştı. Zeynep’in gözlerinin içine baktı önce sonra kafasını saçlarına gömerek bir öpücük kondurdu alnına. Birlikte ateşin karşısındaki hamağa yerleşmişken Zeynep Gölyazı sepetinden çıkan elma şekerini yiyordu, Kerem’in kolunun altında başını dar siyah tişörtünden belli olan göğsüne yaslamışken.

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Bu tropikal ada fikri nereden çıktı? Yaratıcı sevgilim.”
“Birlikte bütün dertlerden kurtulup, ıssız bir adaya yerleşmek gibi bir hayalimiz vardı. Madem ki sevgilimi adaya getiremiyorum ben de adayı sevgilimin ayağına getireyim dedim.”
“Hmmm Peki bu adanın adı ne?”
“ZeyKer adası…”

      Zeynep gülümsüyordu. O an aklında hiçbir şey yoktu. Elma şekerini yerken birden durdu.
“Bu ne be…”
“Ne oldu Zeynep?”
“Kerem sana inanmıyorum. Elma Şekerinin içine kolye koymayı nasıl başardın?”
“İşte bunlar hep aşk Zeynep Hanım.”

     Zeynep, Kerem’in Gölyazı Elması yazılı kolyeyi elma şekerine sakladığına şaşırmış bir o kadar da mutlu olmuştu.  

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Peki bu gitar bu şişe neden?”
“Hmmm… Gülmek yok ama.”
“Tamam.”
“Benim gibi bir kas hayvanı seni çok çok üzdüğünden kalbindeki çizikleri silmek için bir hediye yetmezdi. O da hediyelerden bir tanesi… Sana gitar çalıp, şarkı söyleyeceğim.”

   Zeynep gülümsedi.

“Kalbimdeki çizikleri düşünürsek hediyeler epey fazla olmalı.”

    Kerem gülümseyerek hamaktan kalktı. Gitarını eline aldı. Yanan ateşin ışığı yeşil gözlerini parlatırken Zeynep’e yanına gelmesini işaret etti. Kerem gitarı çalmaya başladığında Zeynep çoktan başını Kerem’in omzuna yaslamıştı. Zeynep şişenin içinden şarkı sözlerinin yazılı olduğu kağıdı aldı. Kerem şarkıyı söylerken. Şarkı bittiğinde Zeynep gece boyunca kendisine hakim olan şaşkınlığı gene gizleyemedi.

“Çok güzel bir şarkı. Daha önce hiç dinlememiştim. Kim söylüyor ki”
(Bu arada İngilizce bir parça maksat Kerem’in en sexy romantik halini gördüğümüz bu eserde İngilizce konuşması da eksik olmasın .)

“Duymaman çok normal. Senin için yazdım Gölyazı Elması”
“Kerem eğer biraz daha şaşırtırsan beni düşüp bayılacağım.”
“Ne yapayım? Senin inatçı kalbini tamir etmek kolay değil ki.”
“Tamam tamam şikayetçi değilim ben.”
“Sanırım oldukça geç oldu. Son hediyeni de vereyim de artık yavaş yavaş dönelim.”
“Son hediye mi? Allah’ım bir tane daha mı var?”
“Gel hadi. Kulübeye…”

    Zeynep kulübeye girdiğinde ‘bir kez daha şaşıramam’ demek için ne kadar erken konuştuğunu anlamıştı. İçerisi mumlar ile donatılmış, kendisinin yağlı boya bir tablosu beyaz güller ile çevrilmişti. 

“Kerem… Seni…Seni çok seviyorum aptal Kas Hayvanı.”

   Zeynep birden mutluluğuna gölge düşüren bir üzüntü yükledi yüzüne.

“Benim için yaptığın her şey o kadar güzel ki. Ben sana kendi hediyemi veremem. Senin yaptıkların yanında çok basit. Ama senin suçun. Seni Amerika’da sanıyordum hazırlıksızdım.”

    Zeynep boynuna astığı hediyesini uzattı Kerem’e üzgün bakışlar ile. ZeyKer yazan bir bileklik yaptırmış, diğer yüzüne de “And They lived happily ever after” yazdırmıştı. Kerem, Zeynep’i kolları ile belinden sıkıca kavrayarak bir tatlı sertlik ile kendine çekti. Zeynep’in gözlerine baktı. Söylemek istediklerinin hepsini gözleri ile söylüyordu aslında.

“Benimle geçirdiğin her saniye, verebileceğin tüm hediyelerden daha güzel. Gölyazı Elması ”
“Hmmm…Eminim Jane’de böyle söylüyorsundur sen.”
“Yuh… Zeynep bende ne zaman kavga çıkaracak bir neden buluyorsun diye bekliyordum.”
“Evet. Sen iki günde elin Amerika’sından peşinde bir kızla dönüyorsun. Kavga çıkaracak nedeni ben buluyorum öyle mi?”
“Öyle… Jane benim arkadaşım sadece.”
“Melis’te arkadaşındı. Okulda nasıl öptüğünü unutmadım daha…”
“Pes valla Pes…. Konuyu nasıl buraya getirdin anlamış değilim.”
“İyi ben gidiyorum. Tek başına sessiz sakin düşünürsen anlarsın belki. ”
“Allah’ım yareepim… Ya yağmur başladı. Gece vakti ormanda nereye gideceksin acaba? Zeyneaapp” 

    Zeynep çoktan kapıyı çarpıp aldırış etmeden sağanak şeklinde yağan yağmura atmıştı bile kendini. Kerem olayların nasıl bu hale geldiğin düşünmeye fırsat bulamadan peşinden dışarı fırladı. Zeynep’in saçları yağmur damlaları ile ıslanırken asi kıvırcıkları düzleşmişti. Zeynep duyduğu kapı sesi geri döndü. Saçlarını yüzüne yapışmış, giydiği bluzda  yağmura karşı koyamayarak aynını vücuduna yapmıştı. Kerem’in vücuduna aldığı her yağmur damlası kıyafetlerinin altından fırlayacakmış gibi duran kaslarını daha da belirgin hale getirmişti.

“Zeyneap…Lütfen dur.”

   Bu kez Zeynep’in yüzünde genellikle Kerem’de görmeye alıştığımız o muzip gülümseme vardı. Zeynep Yağan yağmura inat Kerem’e doğru koştu. Kerem, Zeynep’in geri kendisine doğru koştuğunu gördüğünde içine dolan sevinç ile kollarını iki yana açmıştı kocaman. Sporcu çevikliğini bu kez Kerem’in kucağına atlamak için kullandı Zeynep. Kolları ile Zeynep’i küçük bir bebeği kucakta tutarken gösterilen özenle kavramış fakat kaçmasını engellemeye çalıştığı bir av gibi sımsıkı kavramıştı belinden. Zeynep, Kerem’in belindeki kollarına karşılık olarak ayaklarını onun vücuduna dolamış, yağmurdan ıslanan saçları Kerem’in yüzüne düşerken, elleri ile boynunu, yüzünü okşuyordu. Gözleri uzunca bir  zaman birbirlerinin ruhunu aramış, nihayet kenetlenmişlerdi. Zeynep içinde bütün vücudunu yakan kıvılcımların gezdiğini hissediyor, bu ateşi söndürmenin tek yolunun Kerem’in dudakları olduğunu düşünüyordu. Kendini sakınmadan dudaklarını Kerem’in dudaklarına bastırmışken, Kerem’in sertçe verdiği tepki kıvılcımları tekrar körükledi. Nefeslerinin bittiğini fark ettiklerinde durabildiler ancak. Kerem yavaşça yere indirdi kızı. Zeynep nefes nefese iken güçlükle çıkan sesi ile konuştu.

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Biz hayatımız boyunca hep böyle kavga mı edeceğiz?”
“Şikayetçi misin Gölyazı Elması?”
“Hayır, sadece kavga çıkarmak için çok fazla neden bulmam gerekcek.”
“Senden Nefret ediyorum Gölyazı Elması”
“Şu dünyada kimse benim kadar senden nefret edemez Kas Hayvanı.”

                                                  Mutlu Son

Arkadaşlar tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü. Elimden geldiğince yalın anlatmaya çalıştım ama tam bir günümü aldı. Bu yüzden son kısımlarda sizde fark ettiyseniz tasvirden uzak diyalog ile tamamlamaya çalıştım. Kusura bakmayın. Umarım beğenirsiniz…
 
 

                                                                                                          
https://twitter.com/Atarli_kerem

3 yorum:

  1. okurken içim gitti ya,inanılmaz derecede güzel yazmışsın :)
    keşke dizide de böyle sahneler görsek,tabi bir yerden sonra rtük devreye giriyor maalesef -.-
    süper süper!!!

    (buse)

    YanıtlaSil