<< - 1. İkinci
bölüm kaldığı yerden devam ettiği için doğal olarak +18 hikaye rahatsız
olacaklar ve saçma sapan yorum yapıp sinirimi zıplatacaklar okumasın lütfen.
2. Gene elimin ayarı kaçmış hikâye uzamış ama ne yapayım söz konusu Kerem olunca insan tutamıyor kendini. Keyifli okumalar- >>
2. Gene elimin ayarı kaçmış hikâye uzamış ama ne yapayım söz konusu Kerem olunca insan tutamıyor kendini. Keyifli okumalar- >>
Bam
Teli (+18 ZeyKer)
Kerem ani bir hareketle Zeynep’i altına çekerek gülümsedi.
“Nedenmiş o?”
“Ne nedenmiş? ”
“Neden ayrı ayrı duş alıyormuşuz.”
“Yaa Keremmmm…”
“Ne var Gölyazı Elması? Yoksa istemiyor musun?”
Yalan söylediği o kadar açıktı ki Zeynep’in, çocuğun gözlerinden kaçmaya çalışan büyümüş göz bebekleri, beyaz teninde uyarı işareti verirmiş gibi kızaran yanakları, istemsizce ısırdığı alt dudağı aleyhinde şahitlik yapıyordu. Tüm bu söylediğinin tersini gösteren belirtilerin üstüne bir de dondurma canı çekmiş, fakat bir yabancıdan istemeye utanarak teklifi geri çeviren küçük bir kız gibi masum ama söylediğinin tam tersini kasteden sesi ile cevap verdi.
“İstemiyorum. Hadi! Hadi kalk üstümden de duşa doğru yol al. Şu yaptıklarını toplamamız lazım. Akşama bizimkiler gelecek sen hala oyun derdindesin. ”
İçinde aslında istediği cevabı kızın kendi bedeni altında atan kalbinden gözlerindeki faydasız kaçma çalışmalarına kadar tüm belirtilerden almanın mutluluğu vardı Kerem’de. Güneş ışıkları sakinliği ile birlikte koyuluğunu dingin rengine bırakmış yeşil gözleri ve her gördüğünde kızın içinde mutluluğa neden olan o muzip gülümsemesine vuruyordu. Konuşmadan önce geceye ait tutkudan arınmış, masum bir öpücük kondurdu dudaklarına.
“Hmmmm Bir Kerem Sayer yenilgiyi asla kabul etmez, bunu sen de biliyorsun.”
Bu isteğinin burada sonlanmadığını belli eden heyecanla kaplı hızlı solukları ve güneş ışıklarını makyajı gibi kullanıp ışıl ışıl parlayan yeşil gözlerindeki o yaramaz çocuğun pek te masum olmayan fikirlerini belli eden bakışlarla yavaşça kendini kızın üstünden çekerek yataktan çıktı. Kız bu fırsatı kaçırmak istemiyor; eğer Kerem oyuna devam ederse yenileceğini biliyordu. Kendini yatağın dışına atarak iç çamaşırlarını üstüne geçirdikten sonra elinin altında bulduğu Kerem’in gömleğini üzerine geçirdi. Yapılan yaramaz oyun teklifine karşı içinde duyduğu isteği bastırmak için bahane yaratmak istemiş, kendini hemen odanın içine dağılan eşyaları ve kıyafetleri toplamaya vermişti. Gözlerini bir süre gezdirip mavi boxerını bulan Kerem yerden alıp, üstüne geçirdikten sonra ayağa kalktı. Tüm yorgunluğunu vücudundan atmak ister gibi gerindikten sonra dönüp Zeynep’i gördüğünde suratına muzip gülümsemesini yerleştirdi. Elleri yerden topladıkları ile dolu olan kızın yanına hızla ilerledikten sonra kaçmasına fırsat vermeden kendisi ile pencerenin bulunduğu duvar arasına sıkıştırdı. Sağ eli ile yavaşça kızın elindekileri tekrar yere bırakmaya zorlarken sol kolu ile belini kavrayarak kendine yapıştırdı. Gecenin kızılın tonlarına boyadığı saçları güneşte turuncuya dönüp parlarken hareket etmesine izin vermediği kızın boynuna sıcak nefesini üfledi. İsteğine ne kadar sadakat ile bağlı olup bu oyundan asla vazgeçmeyeceğini hissettiren ses tonu ile konuştu.
“Çok yakışmış güzelim.”
Zeynep arzusuna yenilmek istiyordu, fakat Kerem’in şimdi daha ileri gittiği bu oyunu kaybetmeye niyetinin olmadığını göstermek adına ani bir hareketli itti çocuğu.
“Offf! Kerem lütfen uslu dur artık.”
“Ben miyim acaba yaramaz olan?”
“Ne demek o şimdi?”
Kerem biraz önce kızın güçlükle aralarında açtığı mesafeyi Zeynep’i bir öncekinden daha sıkı kavrayıp kendine çekerek kapadı. Biraz önceki alaycı ses tonuna kattığı ufak ciddiyet ile konuştu.
“Çok inatçısın Gölyazı Elması. Çok inatçısın. Bak seninle bir anlaşma yapalım. Bir oyun oynayalım. Eğer kazanırsan rahat duracağım, senin dediğini yapacağım. Kahvaltımız bittikten sonra da giderim. Ama ben kazanırsam birlikte duş alacağız.”
İçindeki sıcak fısıltılarında zorlaması ile geri çekilmenin onun kanunlarında yasak olduğunu gösterir gibi konuştu Zeynep.
“Peki, bakalım. Neymiş bu oyun?”
Kerem yerde gördüğü kırmızı kumaş parçasını eğilerek alıp, kızın elini tuttuktan sonra gözlerinin üstüne getirdi.
“Şimdi benim gözlerimi bağlıyorsun. Sonra 10’a kadar sayacağım, sende odanın içinde benden kaçacaksın. Pes etmeden seni bulursam kazanırım.”
“Bunu cidden yapabileceğine inanmıyorsun değil mi kas hayvanı ?”
Gözleri bağlandıktan sonra Kerem saymaya başlamış, Zeynep odanın içinde kaçışmaya başlamışken oyun çoktan başlamıştı. Kerem kollarını iki yana açmış göremediği odanın içinde eşyalara çarparak kızı ararken, Zeynep oyunu tüm arzularına karşı koyarak kazanmak istermiş gibi iki dolabın arasına saklanmış gülmemek için eli ile ağzını kapatıyordu. Zeynep kazanacağından bu kadar eminken bir anda Kerem’in kendine doğru ilerlediğini görünce heyecanlandı. Tüm dikkatini topladıktan sonra parmak uçlarında yürüyerek Kerem’in iki yana açılmış kollarının altından geçerek yatağın üstüne çıktı. Bütün odayı çarptığı bir yığın eşyadan sonra bacaklarına işkence ederek taradıktan sonra yüzünü kapıya döndü Kerem.
“Hmmm…. Pes mi etmeliyim acaba?”
Kerem’den duyduğu sözler karşısında şaşırmıştı Zeynep. Kerem Sayer ve pes etmek aynı cümlede yer alabilir miydi? Kerem’in kaçmasına fırsat vermeyen ani bir hareket ile üzerine atlaması daha fazla şaşırmasına neden olmuştu. Kalçalarından yakaladığı kızı yatağa devirip, bir anda üzerinde belirirken bu oyunun galibi olduğunu belirten muzip ses tonu ile konuştu.
“Ouuv sanırım çok büyük bir av yakaladım.”
“Yaa Keremmmm, kas hayvanı sen beni nasıl buldun? Atlatmıştım ben seni.”
Hafifçe geri çekildikten sonra sağ elini kızın bedenine yavaşça sürterek elini avucunun içine aldı Kerem ve gözlerine baktı. Biraz önce sahip olduğu ifadeden bütünü ile kurtulmuş, sesindeki haylazlığı kaldırmıştı.
“Kalbinin sesini duydum Gölyazı Elması. Eğer bir insanı gerçekten seversen onu görmek için gözlerine ihtiyaç duymazmışsın. Onu bulmak için kokusunu aramazmışsın. Dokunman gerekmezmiş. Sadece gözlerini kapatıp, düşünürsen -onu düşünürsen- her nerede olursa olsun senin için atan kalbini duyup, senin için gülen yüzünü görebilirmişsin.”
Kerem karşısında gerçeği söylediğini kelimelere ihtiyaç duymadan anlatan yeşil gözlerle dururken Zeynep her insanın hayatında bir kez dahi tatması gereken o mutluluk hissini tattı. Tekrar alaycı ses tonu ile karşılık verdi.
“Senden nefret ediyorum romantik kas hayvanı…”
Hayatında eksik olan tek şeyin onunla birlikteyken sahip olduğu mutluluk olduğunu anladı Kerem, tekrar yüzüne muzip gülümsemesini yerleştirirken. Ona karşı zayıf bir noktasının bulunduğunu göstermek istemedi ve alaycı ses tonu ile karşılık verdi.
“Ya da…”
“Ya da ne? Kas hayvanı”
“Ya da birazcık aralayıp bakmış olabilirim.”
“Aptal…Ehh yenildin o zaman. Duş muş yok sana.”
“Zeyneapp”
Kerem’in hile yapmadığını, anlattıklarının doğru olduğunu biliyordu Zeynep; yalan söylemeyi beceremeyen gözlerinden anlamıştı. Bir an da içinde dayanılmaz bir gülme isteği hissetti, karnının üstünde Kerem’in parmakları ardı ardına hareketler ile onu gıdıklıyordu.
“Kerem, Kerem kes şunu.”
“Söyle o zaman. Seninle duş yapmak istiyorum de.”
“Hahahahah Kerem. Kerem kes şunu lütfen. Kerem dayanamıyorum. ”
“Kabul et o zaman. Seninle duş almak istiyorum de.”
Zeynep güçte olsa kendine hâkim olup, gülmemeyi başardı.
“Etmiyorum, Hileci kas hayvanı.”
Gıdıklamayı bıraktı, Kerem sanki daha önce hiç görmemiş gibi kızı süzen gözleri ile. Yüzündeki gülümsemesi ile birlikte kızın içindeki soğukluğu ısıtırken sanki gıdıklamaktan çok daha büyük kozlarım var der gibi konuştu.
“Demek etmiyorsun.”
İçindeki duygular ile ahengini bozmadan rengini değiştiren gözlerinin rengi tutku ve şehvetin dürtmesi ile tekrar koyulaştı. Avuçlarının içinde kaybolan kızın ellerini yavaşça kıvırcık saçlarının hemen üstünde birleştirip, biraz sonra yapacaklarına engel olmamasını ister gibi sol eli ile sıkıca tuttu. Dudağını ısırıp içindeyken kendini yakıp kavuran nefesini kızın boynuna üfledi. Boşta kalan sağ elini önce kızın dudaklarına oradan da belli bir rotayı takip edip boynundan geçerek göğüslerine getirdi. Tanıdık gömleğin düğmelerini ağır ağır çözen elleri olabildiğince kızın vücuduna temas ederek içindeki arzunun şahitliğini yapıyordu. Sıcak nefesi ile iyice kıza yaklaşıp, onun heyecanını yansıtan nefesi ile birlikte kendini ne kadar istediğini gösteren dudaklarına dudaklarını bastırdı. Yaramaz bir çocuk gibi yerinde duramayan parmakları kızın bedenine temas etmekten bir an bile kaçınmadan kısa sürede mavi kot gömleğin bütün düğmelerini açmıştı bile. Nefes almasına izin vermek için yavaşça dudaklarını zorda olsa kendi için hayat suyu olan dudaklarından ayırarak, sesindeki o kendinden emin küstah davet kârlıkla sordu.
“Peki, şimdi istiyor musun?”
Gözlerini kapamış, göğüs kafesini zorlayan kalp atışlarını dizginlemeye çalışan kızdan bir cevap beklemiyordu; cevabını şimdi almak istemediği bir soruydu bu. Gömleğin düğmelerini çözerek görevini tamamlamış yaramaz ruhunun bedenindeki temsili sağ eli yeni görevine hazırdı; kızın yumuşacık teninde gezintiye çıkmak. Sıcak nefesini kızın boynuna üfleyerek onun için geri çevrilmeyecek birer davet olan şehvetle yanan dudaklarından gelen öpücüğünü bu kez omuzları ile boynun bitiştiği noktaya kondurdu. Yaşamak için kızın bedenindeki kana ihtiyaç duyan bir vampir misali öpücüğünü kondurduğu noktayı emmeye başladı Zeynep’ten gelen kısık ama içten inleme sesleri ile. Dudaklarının kızın üstünde yaptığı etkiyi bedeninde dolaşan eli yapıyor, kuytu noktaları iç gıcıklayıcı bir his ile dolaşıyordu parmakları. Bu kez kendisi biraz nefes almak için kafasını kaldırıp, sesindeki o alaycı davetkâr ses tonu ile konuştu tahrik edici sıcak nefesini yeniden kıza hissettirirken.
“Şimdi istiyor musun?” Kerem ani bir hareketle Zeynep’i altına çekerek gülümsedi.
“Nedenmiş o?”
“Ne nedenmiş? ”
“Neden ayrı ayrı duş alıyormuşuz.”
“Yaa Keremmmm…”
“Ne var Gölyazı Elması? Yoksa istemiyor musun?”
Yalan söylediği o kadar açıktı ki Zeynep’in, çocuğun gözlerinden kaçmaya çalışan büyümüş göz bebekleri, beyaz teninde uyarı işareti verirmiş gibi kızaran yanakları, istemsizce ısırdığı alt dudağı aleyhinde şahitlik yapıyordu. Tüm bu söylediğinin tersini gösteren belirtilerin üstüne bir de dondurma canı çekmiş, fakat bir yabancıdan istemeye utanarak teklifi geri çeviren küçük bir kız gibi masum ama söylediğinin tam tersini kasteden sesi ile cevap verdi.
“İstemiyorum. Hadi! Hadi kalk üstümden de duşa doğru yol al. Şu yaptıklarını toplamamız lazım. Akşama bizimkiler gelecek sen hala oyun derdindesin. ”
İçinde aslında istediği cevabı kızın kendi bedeni altında atan kalbinden gözlerindeki faydasız kaçma çalışmalarına kadar tüm belirtilerden almanın mutluluğu vardı Kerem’de. Güneş ışıkları sakinliği ile birlikte koyuluğunu dingin rengine bırakmış yeşil gözleri ve her gördüğünde kızın içinde mutluluğa neden olan o muzip gülümsemesine vuruyordu. Konuşmadan önce geceye ait tutkudan arınmış, masum bir öpücük kondurdu dudaklarına.
“Hmmmm Bir Kerem Sayer yenilgiyi asla kabul etmez, bunu sen de biliyorsun.”
Bu isteğinin burada sonlanmadığını belli eden heyecanla kaplı hızlı solukları ve güneş ışıklarını makyajı gibi kullanıp ışıl ışıl parlayan yeşil gözlerindeki o yaramaz çocuğun pek te masum olmayan fikirlerini belli eden bakışlarla yavaşça kendini kızın üstünden çekerek yataktan çıktı. Kız bu fırsatı kaçırmak istemiyor; eğer Kerem oyuna devam ederse yenileceğini biliyordu. Kendini yatağın dışına atarak iç çamaşırlarını üstüne geçirdikten sonra elinin altında bulduğu Kerem’in gömleğini üzerine geçirdi. Yapılan yaramaz oyun teklifine karşı içinde duyduğu isteği bastırmak için bahane yaratmak istemiş, kendini hemen odanın içine dağılan eşyaları ve kıyafetleri toplamaya vermişti. Gözlerini bir süre gezdirip mavi boxerını bulan Kerem yerden alıp, üstüne geçirdikten sonra ayağa kalktı. Tüm yorgunluğunu vücudundan atmak ister gibi gerindikten sonra dönüp Zeynep’i gördüğünde suratına muzip gülümsemesini yerleştirdi. Elleri yerden topladıkları ile dolu olan kızın yanına hızla ilerledikten sonra kaçmasına fırsat vermeden kendisi ile pencerenin bulunduğu duvar arasına sıkıştırdı. Sağ eli ile yavaşça kızın elindekileri tekrar yere bırakmaya zorlarken sol kolu ile belini kavrayarak kendine yapıştırdı. Gecenin kızılın tonlarına boyadığı saçları güneşte turuncuya dönüp parlarken hareket etmesine izin vermediği kızın boynuna sıcak nefesini üfledi. İsteğine ne kadar sadakat ile bağlı olup bu oyundan asla vazgeçmeyeceğini hissettiren ses tonu ile konuştu.
“Çok yakışmış güzelim.”
Zeynep arzusuna yenilmek istiyordu, fakat Kerem’in şimdi daha ileri gittiği bu oyunu kaybetmeye niyetinin olmadığını göstermek adına ani bir hareketli itti çocuğu.
“Offf! Kerem lütfen uslu dur artık.”
“Ben miyim acaba yaramaz olan?”
“Ne demek o şimdi?”
Kerem biraz önce kızın güçlükle aralarında açtığı mesafeyi Zeynep’i bir öncekinden daha sıkı kavrayıp kendine çekerek kapadı. Biraz önceki alaycı ses tonuna kattığı ufak ciddiyet ile konuştu.
“Çok inatçısın Gölyazı Elması. Çok inatçısın. Bak seninle bir anlaşma yapalım. Bir oyun oynayalım. Eğer kazanırsan rahat duracağım, senin dediğini yapacağım. Kahvaltımız bittikten sonra da giderim. Ama ben kazanırsam birlikte duş alacağız.”
İçindeki sıcak fısıltılarında zorlaması ile geri çekilmenin onun kanunlarında yasak olduğunu gösterir gibi konuştu Zeynep.
“Peki, bakalım. Neymiş bu oyun?”
Kerem yerde gördüğü kırmızı kumaş parçasını eğilerek alıp, kızın elini tuttuktan sonra gözlerinin üstüne getirdi.
“Şimdi benim gözlerimi bağlıyorsun. Sonra 10’a kadar sayacağım, sende odanın içinde benden kaçacaksın. Pes etmeden seni bulursam kazanırım.”
“Bunu cidden yapabileceğine inanmıyorsun değil mi kas hayvanı ?”
Gözleri bağlandıktan sonra Kerem saymaya başlamış, Zeynep odanın içinde kaçışmaya başlamışken oyun çoktan başlamıştı. Kerem kollarını iki yana açmış göremediği odanın içinde eşyalara çarparak kızı ararken, Zeynep oyunu tüm arzularına karşı koyarak kazanmak istermiş gibi iki dolabın arasına saklanmış gülmemek için eli ile ağzını kapatıyordu. Zeynep kazanacağından bu kadar eminken bir anda Kerem’in kendine doğru ilerlediğini görünce heyecanlandı. Tüm dikkatini topladıktan sonra parmak uçlarında yürüyerek Kerem’in iki yana açılmış kollarının altından geçerek yatağın üstüne çıktı. Bütün odayı çarptığı bir yığın eşyadan sonra bacaklarına işkence ederek taradıktan sonra yüzünü kapıya döndü Kerem.
“Hmmm…. Pes mi etmeliyim acaba?”
Kerem’den duyduğu sözler karşısında şaşırmıştı Zeynep. Kerem Sayer ve pes etmek aynı cümlede yer alabilir miydi? Kerem’in kaçmasına fırsat vermeyen ani bir hareket ile üzerine atlaması daha fazla şaşırmasına neden olmuştu. Kalçalarından yakaladığı kızı yatağa devirip, bir anda üzerinde belirirken bu oyunun galibi olduğunu belirten muzip ses tonu ile konuştu.
“Ouuv sanırım çok büyük bir av yakaladım.”
“Yaa Keremmmm, kas hayvanı sen beni nasıl buldun? Atlatmıştım ben seni.”
Hafifçe geri çekildikten sonra sağ elini kızın bedenine yavaşça sürterek elini avucunun içine aldı Kerem ve gözlerine baktı. Biraz önce sahip olduğu ifadeden bütünü ile kurtulmuş, sesindeki haylazlığı kaldırmıştı.
“Kalbinin sesini duydum Gölyazı Elması. Eğer bir insanı gerçekten seversen onu görmek için gözlerine ihtiyaç duymazmışsın. Onu bulmak için kokusunu aramazmışsın. Dokunman gerekmezmiş. Sadece gözlerini kapatıp, düşünürsen -onu düşünürsen- her nerede olursa olsun senin için atan kalbini duyup, senin için gülen yüzünü görebilirmişsin.”
Kerem karşısında gerçeği söylediğini kelimelere ihtiyaç duymadan anlatan yeşil gözlerle dururken Zeynep her insanın hayatında bir kez dahi tatması gereken o mutluluk hissini tattı. Tekrar alaycı ses tonu ile karşılık verdi.
“Senden nefret ediyorum romantik kas hayvanı…”
Hayatında eksik olan tek şeyin onunla birlikteyken sahip olduğu mutluluk olduğunu anladı Kerem, tekrar yüzüne muzip gülümsemesini yerleştirirken. Ona karşı zayıf bir noktasının bulunduğunu göstermek istemedi ve alaycı ses tonu ile karşılık verdi.
“Ya da…”
“Ya da ne? Kas hayvanı”
“Ya da birazcık aralayıp bakmış olabilirim.”
“Aptal…Ehh yenildin o zaman. Duş muş yok sana.”
“Zeyneapp”
Kerem’in hile yapmadığını, anlattıklarının doğru olduğunu biliyordu Zeynep; yalan söylemeyi beceremeyen gözlerinden anlamıştı. Bir an da içinde dayanılmaz bir gülme isteği hissetti, karnının üstünde Kerem’in parmakları ardı ardına hareketler ile onu gıdıklıyordu.
“Kerem, Kerem kes şunu.”
“Söyle o zaman. Seninle duş yapmak istiyorum de.”
“Hahahahah Kerem. Kerem kes şunu lütfen. Kerem dayanamıyorum. ”
“Kabul et o zaman. Seninle duş almak istiyorum de.”
Zeynep güçte olsa kendine hâkim olup, gülmemeyi başardı.
“Etmiyorum, Hileci kas hayvanı.”
Gıdıklamayı bıraktı, Kerem sanki daha önce hiç görmemiş gibi kızı süzen gözleri ile. Yüzündeki gülümsemesi ile birlikte kızın içindeki soğukluğu ısıtırken sanki gıdıklamaktan çok daha büyük kozlarım var der gibi konuştu.
“Demek etmiyorsun.”
İçindeki duygular ile ahengini bozmadan rengini değiştiren gözlerinin rengi tutku ve şehvetin dürtmesi ile tekrar koyulaştı. Avuçlarının içinde kaybolan kızın ellerini yavaşça kıvırcık saçlarının hemen üstünde birleştirip, biraz sonra yapacaklarına engel olmamasını ister gibi sol eli ile sıkıca tuttu. Dudağını ısırıp içindeyken kendini yakıp kavuran nefesini kızın boynuna üfledi. Boşta kalan sağ elini önce kızın dudaklarına oradan da belli bir rotayı takip edip boynundan geçerek göğüslerine getirdi. Tanıdık gömleğin düğmelerini ağır ağır çözen elleri olabildiğince kızın vücuduna temas ederek içindeki arzunun şahitliğini yapıyordu. Sıcak nefesi ile iyice kıza yaklaşıp, onun heyecanını yansıtan nefesi ile birlikte kendini ne kadar istediğini gösteren dudaklarına dudaklarını bastırdı. Yaramaz bir çocuk gibi yerinde duramayan parmakları kızın bedenine temas etmekten bir an bile kaçınmadan kısa sürede mavi kot gömleğin bütün düğmelerini açmıştı bile. Nefes almasına izin vermek için yavaşça dudaklarını zorda olsa kendi için hayat suyu olan dudaklarından ayırarak, sesindeki o kendinden emin küstah davet kârlıkla sordu.
“Peki, şimdi istiyor musun?”
Gözlerini kapamış, göğüs kafesini zorlayan kalp atışlarını dizginlemeye çalışan kızdan bir cevap beklemiyordu; cevabını şimdi almak istemediği bir soruydu bu. Gömleğin düğmelerini çözerek görevini tamamlamış yaramaz ruhunun bedenindeki temsili sağ eli yeni görevine hazırdı; kızın yumuşacık teninde gezintiye çıkmak. Sıcak nefesini kızın boynuna üfleyerek onun için geri çevrilmeyecek birer davet olan şehvetle yanan dudaklarından gelen öpücüğünü bu kez omuzları ile boynun bitiştiği noktaya kondurdu. Yaşamak için kızın bedenindeki kana ihtiyaç duyan bir vampir misali öpücüğünü kondurduğu noktayı emmeye başladı Zeynep’ten gelen kısık ama içten inleme sesleri ile. Dudaklarının kızın üstünde yaptığı etkiyi bedeninde dolaşan eli yapıyor, kuytu noktaları iç gıcıklayıcı bir his ile dolaşıyordu parmakları. Bu kez kendisi biraz nefes almak için kafasını kaldırıp, sesindeki o alaycı davetkâr ses tonu ile konuştu tahrik edici sıcak nefesini yeniden kıza hissettirirken.
Oyunu kazanırken zamanı kısa tutmak taraftarı değildi. Bu soruda bir önceki gibi cevabını şimdi istemediği sorulardan biriydi. Biraz nefes alırken, son vuruşunu yapıp oyunu kazanmak için gerekli enerjiyi sağladıktan sonra kızın bedenini oyun bahçesi gibi kullanan yaramaz ellerini sutyeninin üstüne getirip sıyırmaya başladı. Kafasını boynuna gömüp yeniden başladığı öpücüklerine başlamadan önce elini çizdiği rotayı izleyerek kızın bir reaksiyon olarak sertleşen göğüslerinden birine getirdi. Bir tanesini rahatlıkla avucunun içine alabilecek elleri sıkarak uç kısmını öne çıkarmışken, dudakları ile içine çekti. Kerem karnı acıkmış bir bebek gibi emdiği kızın göğsüne dili ile bir ressamın tuvaline attığı hafif ama etkili darbelerden atarken Zeynep’in kasılmaları ve inlemeleri artı. Kerem duyduğu haz dolu sesleri olumlu bir yanıt olarak kabul etmişti bile aslında, sadece kurallara uygun bir şekilde bitirmek istedi kendi oyununu.
“Peki ya şimdi istiyor musun?”
Zeynep inlemelerine ara verip zorlukla cevap verdi, çocuğun bedenini gezen eli karnından geçip vücudunun daha fazla karşı koyamayacağı noktalarına doğru inerken. Sesinde yenilmişliğin kırgınlık ve isteksizliği yoktu, aksine istek ve şehvetin çekici büyüsü yüklüydü.
“İstiyorum…”
Dili son hamlelerini yaparken vücudunda salgılanan yüksek adrenalinden dolayı daha fazla oksijene ihtiyaç duyuyordu, kızın tenine üflediği sıcak nefesinden sonra derin bir nefes alarak kızın kokusunu içine çekti Kerem. Sonra bastırarak iz bırakmak ister gibi kızın bedenine baskı yapan dudaklarını ve burnunu sürterek yanağına getirdi. Ellerini saçlarına getirirken yüzünde iki yana açılıp yayılan yamuk gülümsemesi vardı. İkisinin de kulakların da yankılanan bir sesle arzulu dudaklarından değil de masum aşkı ile dolu kalbinden gelen kocaman bir öpücük kondurdu kızarmış yanaklarına.
“Muck… ”
Konuşurken ruhundaki haylaz çocuğun hayatı boyunca oyun oynamak istediği kızı yenerek yeni hesaplaşmalara davetiye çıkarmanın mutluluğu vardı sesinde.
“Demek ki neymiş Gölyazı Elması?”
“Neymiş?”
“Bir Kerem Sayer’in isteklerine karşı gelmiyormuşuz.”
“Yok canım.”
Kerem beklenmedik bir hamle yaparak sanki kızı taşımak için tasarlanmış kaslı kollarından birini boynunun altından geçirip diğerini de bacaklarından geçirerek kızı kucağına aldı. Yaşadığı ufacık şaşkınlıktan sonra gelen gülümsemesi ile sordu Zeynep.
“Ne yapıyorsun.”
“Ödülümü taşıyorum.”
Banyoya geldiklerinde kızı yavaşça kucağından indirdi. Zeynep kütüphanede uyması gereken kuralları anlatır gibi yüzüne takındığı ciddi surat ifadesi ve ses tonu ile kendini kapı ile duvar arasına sıkıştırmış Kerem’e söylendi.
“Bak Kerem, yaramazlık yok. Uslu duracaksın. Sadece duşumuzu alıp, kahvaltımızı yapacağız.”
Karşılık verdi Kerem sanki söylediklerini duymamış gibi haylazca küçük oyunu sırasında kızın dudakları ile morarttığı iki noktasına öpücük kondurarak.
“Muck! Uslu duracağım. Muck! Uslu duracağım.”
Zeynep çocuğun giderek daha da sertleşip vücuduna sürten uzvuna gözlerini devirerek bakıp konuştu.
“Ufaklık pek öyle demiyor ama”
Kerem yetenekli bir sihirbaz gibi yüzündeki neşe saçan gülücükleri kaybedip yerine hayal kırıklığı koyarak, şaşkınlığını gizleyemeyen sesi ile karşılık verdi.
“Ufaklık mı? ”
Kerem’in elini ensesine atıp eğdiği kafasından eline bir koz geçirdiğini anlamıştı Zeynep. Eli ensesinde utanıp kızaran Kerem’in gözlerine bakarken gülmemek için kendini zor tuttu. Aralarındaki mesafeyi biraz kendisine hareket imkânı veren çocuğu iterek küvetin başına geçti. Dikkatli bakışlarla küvetin başında bir şeyler yapan kızı izleyen Kerem sordu.
“Ne yapıyorsun sen?”
“Küvetin tıkacını söküyorum.”
“Neden ?”
“Ne demek neden? İçine su dolmasın diye.”
Yeni isteğini sundu haylaz çocuk emrivaki ile.
“Bırak öyle kalsın.”
Yeni isteğe bir veto geldi Zeynep’ten deyim yerinde ise ‘mızıkçılık’ yapmak isteyen sesi ile.
“Kerem olmaz. Bak ne dedik? Zaten saat kaç olmuş daha fazla oyalanmayalım.”
Kerem gene ani bir hareket ile kızın yanına vardıktan sonra küvetin kenarına oturdu. Sonra kızın tıkaca uzanan elini tutup engelledi. Boşta kalan elini de içinde kaybettiği avucu ile bileklerinden kavrayıp yavaşça kucağına çekti. Kucağındaki kızın kendine kenetlenen gözlerine baktıktan sonra sıcacık nefesi ile gerdanına bir öpücük kondurup, şehvet ile konuştu.
“Böyle kalsın güzelim. Hem oyunu ben kazandım. Benim kurallarıma uyacağız.”
Aralarındaki havayı yakacak kadar tutkulu sesi Zeynep’in hazırladığı bütün cevapları söylemeyi bekleyen dilini sus pus etmiş, kızın gözleri çoktan ‘Senin istediğin olsun’ cevabını vermişti bile.
İkisi de birbirini tenlerini örten bütün fazlalıklardan kurtarırken, Kerem’in planları için kendi elleri ile sıcaklığını ayarladığı su küveti dolduruyordu. Zeynep tüm çıplaklığı ile karşısında duran çocuğu yasak meyveyi bir kere tatmanın verdiği rahatlık ile süzüyordu. Bir elini yavaşça kaldırıp gerilerek belirginleşen omzuna getirirken diğeri dudaklarından başlayıp usul usul çocuğun bedenini geziyordu. Sağ eli kızın omzuna saçlarından arındırırken diğeri ile belinden kavrayıp yavaşça kendine çekti Kerem. Aralarındaki mesafe tamamen kaybolup bedenleri yanmaya başlamıştı. Kerem bir elini beline doladığı kızın omzuna dokunduğu yeri kor gibi yakan öpücüklerinden birini kondurup tenlerini birbirinden ayırmadın arkasına dolandı. Kızın boynunu nefesi ısıtıp, öpücükleri ile yakarken diğer kolunu da vücuduna dolayarak sarıldı. Önce bir ayağını küvetin içine atan Kerem kıza yapışık olan bedenini yönlendirme aracı olarak kullanarak kızın da kendisine ayak uydurmasını sağladı. Kerem küvete uzandıktan sonra açtığı bacaklarının arasına kızı alarak sırtını göğsüne yaslamış, onun bedenini zarar vermeden ama ağırlığını hissettirerek tutkusunu gösteren kolları ile sarmalamıştı. Zeynep sudaki köpüklerle oynarken kızın suyun etkisi ile kayganlaşan bedenini geziyordu Kerem’in elleri. Parmak uçları ile yaptığı iç gıdıklayan naif dokunuşları eşliğinde sürdürdüğü boynundaki emme işlemi kızın kafasını iyice geri yaslayıp haz dolu inlemelerine neden oluyordu. Bir saniyelik duraksamasını fırsat bilip zor da olsa kendini çekti ve yüzünü Kerem’e döndü Zeynep. İsteğinin anlaşılmasından korkarak gözlerini çocuğun gözlerinden kaçırırken küvetin yan tarafında duran lifi aldı. Birkaç saniye beklerken kesik nefeslerinin heyecanını yansıtmaması için susup, sesini topladıktan sonra konuştu.
“ Hadi biraz da işimize bakalım. ”
Bugün birçok kez oyunu kazanmanın zevkini çıkaran yamuk gülüşünü takınmıştı Kerem, kızın bu tatlı kurtulma çabalarını izlerken. Zeynep’in bu işe yaramayacağını bildiği çabaları çok hoşuna gittiği için bir müddet serbest bırakmaya karar verdi. Zeynep eline aldığı lifi köpüğe buladıktan sonra içine çektiği suyu Kerem’in omzuna sıkıp, ovalamaya başladı onun vücudunu. Omzundan başlayıp oradan göğsünü daha sonra da karnını dolaşan kızın elleri sabrını kemiren dürtülerini daha da kuvvetlendirmişti Kerem’in. Tutkulu kısık tonlardaki sesi ile vurgu yaparak konuşmaya başladı.
“Derler ki usta müzisyenler için her müzik aletinin bir ‘bam teli’ bulunurmuş. Eğer o enstrümanı gerçekten iyi çalabiliyorsan bir süre dokunmayarak önce diğer sesleri alırmışsın. Sonra da en son ‘bam teline’ basarak en güzel tınıyı yakalarmışsın. Bakalım senin ‘bam telin’ neredeymiş.”
Söylediklerinden sonra kızın bedeninde gezen elini yakaladı önce bir kaçağı yakalar gibi; sessiz ve ani. Kerem’in onu nasıl istediğini ve bundan kaçmak için elinde bir yol olmadığını biliyordu Zeynep, fakat istemediğini değil de daha çok istediğini anlatan kısık sesi ile konuştu.
“Kerem lü…”
Kızın çabalarının beyhude olduğunu, tersini söylese de kendini istediğini bilen Kerem söz de ricasını kendine sertçe çekip dudaklarını dudaklarına yapıştırarak kesti. Kızın bedenini narin bir cama kırılmasın diye gösterdiği özeni göstererek küvetin içine yatırdıktan sonra bedeninin ağırlığını hissettirerek üzerinde belirdi. Zeynep’in çocuğun vücudunu gezen ellerinin hissettiği sert deri sanki yumuşak tenini tamamlamak için yapılmıştı. Her birini atlamadan keşfettiği karın kaslarını geçtikten sonra kalçalarının hemen üstüne gitti elleri. Beklediği işreti almış gibi kızın dudaklarına yapışan Kerem koltuk altlarından kollarını geçirdiği kızı aniden sertçe kendine çekti. Çocuğun sertleşerek en sert halini almış uzvunun tüm sıcaklığıyla bedeni ile bütünleştiğini hissederken kendini susturan dudaklar olmasaydı ufak bir çığlık bile atabilirdi kız. Karın kaslarını bir yay gibi sıkıştırıp gevşeterek yaptığı ritmik hareketleri giderek hızlanırken dudakları kızın dudaklarından boynuna kaydı. Kızın bedenini gezen elleri sırtına tırnak izleri bıraktığında bir atın hızlı koşması için kırbaçlanması gibi tetiklendiğini hissetti, inlemeleri kulağında yankılanırken. Ardı ardına kondurduğu öpücükleri en sevdiği noktalardan birine ilerledi; kızın göğüslerine. Zeynep’in iniltilerine ayak uydurarak ritmik hareketini devam ettirirken kollarını beline getirip aniden kavradığı kızı kendini geri doğru çekerek kucağına aldı.
Bir sanatçının şekil vermeden önce çamuru kavradığı gibi kavramıştı kızın suyla kayganlaşan bedenini. Kafasını göğüslerine gömüp öpücükler kondurduğu kızı kolları ile sararak dengesini sağlıyor, kucağında inişli çıkışlı gerçekleştirdiği hareketine bacakları ile destek veriyordu. Zeynep, Kerem’in vücuduna gömdüğü kafasından gelen sıcak nefesin içinde dalga dalga yayılan bir meltem etkisi yarattığını hissetti, bir eli çocuğun omuzları sıkıp diğer eli kısa, sert saçlarını okşarken. Bir süre devam etti bu hem bedenlerini hem ruhlarını partner yaptıkları hoyrat dansları. Zeynep çocuğun vücudundaki giderek şiddetlenen kasılmalardan artık kendi ile birlikte doyum noktasına çok yaklaştığını anlamıştı. Kerem’in bedenini gezen eli görevini tamamlamadan önce son kez dudaklarının üstüne ufak bir ziyaret yaparken Zeynep içinde yanan alevin üstüne bir şelaleden su döküldüğünü hisseti, çocuğun dili ile hem ruhunu hem bedenini tetikleyen o noktayı bulmasından sonra. Kerem’in dudaklarındaki ellerini dişleri ile hafifçe ezdikten sonra diğerlerinden daha içten daha tiz bir tını ile inledi. Vücudu Kerem’in ellerinde bir müzik enstrümanı olmuş ve sanatçısı birçok ses aldıktan sonra aradığı ‘bam telini ’ bulmuştu.
Giyinirken aynada kendini gören Zeynep şaşırdı.
“Hiiiii! Her yerim mosmor olmuş Kas hayvanı... Ben nasıl kapatacağım bunları?”
Bir elini ensesine atan Kerem’in yanakları kızardı kafasını hafice eğip gözlerini kaçırırken. Zeynep devam etti.
“Neyse ki fark ettim. Bundan sonra okulda görebilirsin beni ancak, uslu uslu takılırız seninle.”
Kerem gülümserken cevap verdi.
“Hmmm… Güzelim Okul ve uslu Kerem Sayer bana pek mümkün gelmedi.”
Kerem Sayer okulda uslu uslu takıldı yerseniz… :D :D
<<- 1. Vote vermeyip, yorum yapmayanlara “Hayırdır hacı sizin klavyede akrep mi var?” diyesim var.
2. Hayır efenim ufak değil şıllak zeynonun bilinçli kışkırtması onlar (merak edenlere :D)
3. Zaten okulum da açıldı daha az yazabilirim, ayrıca sürekli aynı konu hakkında yazıp tekrara düşmek güzel olmaz o yüzden devamını aklıma hoşuma gidecek uygun bir sahne gelirse yazarım.
4. Okuyan herkese teşekkür ederim. - >>
https://twitter.com/Atarli_kerem
kesinlikle müthiş!
YanıtlaSilanlatım biçimin gerçekten çok güzel,hikayenin devamınıda şahane yazmışsın helal sana :)
emeğine sağlık :)
yeni hikayelerinide merakla bekliyorum :)
Çok teşekkürler güzel yorumunuz için..
SilHarikasın Atarlı yaaa,seni yerim ben.Aynen devam,ellerin dert görmesin güzelim.Okurken izlemiş kadar oluyorum sanki.Sen hep yaz,hayal gücün,anlatım tekniğin falan mükemmel.Sıkı takipçinim bundan sonra.
YanıtlaSilÇok motive edici yorumlar teşekkürler...
Sil