23 Şubat 2014 Pazar

Şıllaklar Kerem ile Hamamda

  << --  1. Hikâyeyi Büş’ün hamam isteği üzerine yazıyorum ama hamam ile fanların içinde olduğu hikâyeyi anca bir parodide kurgulayabildim. Böyle mizah ile yetişkin kurgu arası garip bir şey oldu. Hamam fikri Büş’e ait ben sadece yazımı ve kurguyu üstlendim. Umarım keyifli olur.    
 2.Hikâyedeki karakter yapıları kesinlikle ve tamamen kurgudur. Gerçek kişileri temsil etmez. -- >

         Sayer Kolej’inde gerçekleşen 3.sınıf Brezilya dizilerinde mantık sınırlarını zorlayan anlamsız entrikaları yanında ‘kutu kutu pense’ oyunu gibi basit bırakan karmaşık olaylar dizisi devam ediyordu.  Melis ve Barış’ın vücutlarında bulanan organlara beyin dâhil olmadığından kesinlikle Aksel gibi apaçhi ama zeki birinden yardım aldıkları bütün okula ZeyKer’i rezil etme planları işe yaramıştı. Kerem ortalıklarda yokken bütün okulun resimlerden sonra kendisine attığı “vay yelloz Eli Barış’ta gözü Kerem’deymiş” bakışlarından sonra Zeynep ağlayarak uzaklaşmıştı. Zaten seni korumak istiyorum diye ex aşkı sarışın fettan Jane iadeyi ziyarete giden Kerem, kızın yeni sevgilisinin kendisinden daha psikopat olduğunu görünce ‘ulan hiç yoktan Zeynep’te ölüm riski ’ yok diyerek Sayer kolejine geri dönmüştü.

    Asıl tehlikeden haberi yoktu, zaten hiç gitmemesine rağmen neden hala kayıtlı öğrenci olduğu bilinmeyen okuluna dönen Sayer’in; Yıllardır kafayı kendisine takmış Sayer bedeninin müptelası fan kızlar. Okula yayılan son fotolardan sonra Kerem’in iyiden iyiye gidici olduğunu anlayan kızlar, okulu mimarı da dahil olup yerini kimsenin bilmediği Barış’ın kendi kadar zevksiz deposunda toplanmıştı kızlar. O yaşına rağmen nasıl Liseye gittiği gizem avcıları tarafından hala araştırılan Ayça  fantezi aracı olarak kullandığı ince cetvelini eline almış, yuvarlak masada toplanmış Asude, Ezgi ve Büş’e entrika dolu Kerem’i ele geçirme planını anlatmaya hazırlanıyordu. Bir elindeki nar ekşili çiğ köfteyi yerken diğer elindeki cetveli Kerem’in panoya asılı resmine vurarak konuştu.

“Hazır mısınız şıllaklar? Kerem’i elde etmeye hazır mısınız?”

“Yeahh… Come on...”

    Zira tahtada elinde çiğ köfte ve cetvel ile içindeki çılgınlığı dışarı vuran Ayça’ya karşı gelemezdi hiçbiri.

  “Planımıza sadık kalacağız. Kerem’in adaleli vücudunu Hamamda ele geçireceğiz. Öncelikle onunla hamamda yalnız kalmamızı engelleyecek rakip takımın üç kız oyuncusunu temizlemeliyiz. Büş Zeynep’i sen al. Asude sayko Melis ile ancak sen başa çıkabilirsin. Ezgi sen de Barış’tan kurtul. Kerem’i kızlarla aynı hamama gelmeyi ikna etmeyi bana bırakın.”

     Aniden parlayıp sönmelerine bir türlü engel olamayan Ezgi kendisine Barış denen ilginç hermofrodit canlının düşmesi ile “Bu nasıl adaletsiz dağıtım ” diyerek çıkıştı birden. Neyse ki dudağının kenarındaki nar ekşisini erotik, bir o kadar da otoriter bir hareketle sıyırıp yiyen Ayça’nın bu hareketi karşısında aniden sönmüştü.

  “Evet, planımızı beklemeden uygulamaya koyuyoruz, Şıllaklar… ”

      Önce Asude hobileri arasında çatıdan atlamak, depoya kız kapatıp farklı saç modellerini üzerinde denemek gibi Amerikan korku sinemasının kendisini örnek alması gerektiği Melis’i saf dışı bırakmak için yanına gitmişti. Twitter isiml i sosyal medya mecrasında attığı tweet ler ile bir sarışından beklenmeyen kurnaz zekâsını belli Asude, Melis’e karşı önlemini alıp herhangi bir tehlike karşısında kollarına yapışmaması için kollarını kırıkmış gibi alçıya aldırmıştı bile. Çocuğun tükürdüğü sakızı alıp hatıra defterine yapıştıracak kadar kafayı yemiş bu kızı nasıl uzak tutabilirdi ki hamamdan? Fazla düşünmeden kızın beyninin olmadığını hatırlaması ile çareyi gene Kerem’de bularak “Melis biliyor musun? Kerem Amerika’dayken üzerinde Melis yazılı bir bileklik takıyormuş ama buraya gelirken NY deki evlerinin çöpünde kaybetmiş.” Dedi. Zira Melis’in saf dışı olması için cümle içinde Kerem, bileklik ve Melis kelimelerinin geçmesi yeterliydi, içeriğinin ve taşıdığı anlamın bir önemi yoktu.

      Düşman takımından bir kızı saf dışı sırası Ezgi’ye gelmişti. Hayatı basketbol oynayıp saç bakımı yaptırmaktan ibaret bir kız olan Barış’tan tiksinen Ezgi nasıl etsem de bunu Keremli hamamdan uzak tutsam diyerek basket sahasına gitti. Neyse ki hikâyedeki bütün kızların Kerem ve sexapelitede tavan yapmış diri vücuduna karşı zaafı olduğunu biliyordu. Hassas noktasından vurdu Barış’ı usulca yanına yaklaşıp  “Carpe diem ” dedi.  Sırf Kerem’e okuldaki diğer kızlardan çok farklıyım havası vermek için elinde kitap taşıyan yoksa edebi serüveni “Cin Ali’den” ileriye gitmeyen Barış “O ne demek ?” dedi.  

  “Çok güzelsin demek.”

    Durumu algılamakta güçlük çeken Barış “Ne demek istiyorsun ” dedi.

   “Yani aslında Kerem senden hoşlanıyor çok güzelsin. Ama biraz bakım yapmalısın mesela iyi bir makyaj yapsan kesin seninle çıkar.”
      
   Cümle içerisinde Kerem ile çıkabilme ihtimalini duyan Barış beynini Ezgi’nin yanına bırakarak uzaklaştı. Henüz makyaj malzemelerinden ruj’u bilmeyen sırığın makyajın büyülü dünyasını keşfetmesi oldukça uzun sürecekti.

       Hamle sırası Büş’e gelmişti. Zeynep’in o yaşında bir o kadar aksiyonlu bir hayat yaşarken nasıl okuduğu anlaşılmasa da edebiyata olan düşkünlüğü bilindiğinden onu saf dışı etmek için yazarlık yeteneği tavan yapmış bu kız seçilmişti. Kerem’e bu denli aşık olan bir kızı ondan uzak tutmak için CIA den yardım almayı düşünebilirdi, fakat kıvrak zekasının çok daha farklı bir planı vardı. Rakibinin saflıkta olimpiyat düzenlense altın madalyayı yıllarca kaptırmayacak andaval bir kız olduğunu biliyordu. Tatlı dili ve kıvrak zekâsı Zeynep’i uzak tutmak için fazla zorlanmadı. Zaten yağacağı olan karın sırf kendi totem tuttu diye yağdığına inanan bu kızın yanına yaklaşarak konuştu.

    “Sen ‘sen aşk bıldırcınlarını’ bilir misin Zeynep? Pembe kanatları, mavi gagaları ve parlayan tüğleri ile havada dans ederken kalp çizerler. Eğer uslu bir kız olup burada beklersen onları görebilirsin.”

    Zira anlaşılmaz bir şekilde karşısında konuşan insanların yalan söylediğine bir türlü mahal vermeyen saf kız, bıldırcınların bırak uçarak kalp çizmeyi yerden zor kalkan bir kuş türü olduğunu bilmesine rağmen gene de inanmıştı bu yalana.

    Yıllarca verdiği şıllaklık derslerinin meyvesini almıştı Ayça, Kerem ile aralarındaki engellerin bu kadar hızlı ortadan kalkacağını kendi bile tahmin etmiyordu. Şimdi sıra Parayı bastırıp vücuduna sonradan eklenmiş gibi kasları olan bu turuncu kafayı ikna etme kısmına gelmişti. Zeynep’e tutku ile bağlı olan Kerem’in bu fikri kabul etmesi çok zor gözükse de  neredeyse şıllak kitabının entrikalarını hiç kullanmadan aldığı olumlu tepki Ayça’yı şaşkına çevirmişti. Aralarında okulda nedense daha önce görmediği sarışın bir afetinde olduğu, hamam partisini oldukça istekli cevaplamıştı Kerem. Üstelik Türkiye’de kadın erkek gidilecek hamam mı var ? Varsa ben b*k gibi paraya rağmen bunu değerlendirmeyecek kadar gerzek miyim diye sormadı bile.

      Aman tanrım! Kızların bu hayal gücünde Pablo Picasso ‘yu çırak bırakan hayalleri bir bir gerçek oluyordu. Şimdi tek yapmaları gereken hamama attıkları libidosunun son durumunu teklifi düşünmeden kabul ederek gösteren  Kerem’i baştan çıkarmaktı. Ama hepsi birbirinden güzel bu kızların bilmesi gereken büyük bir sorun vardı; kıskançlık. Zira hiç birinin Kerem’i diğerine bırakmaya niyeti yoktu. Hepsi hamamın eşiğinde Kerem’in yapışabilme ihtimali bulunan bütün noktalarına yapışıp karın kaslarını bölüşürken kafalarının içinde şıllakça entrikalar tasarlıyorlardı.

    Kerem adonislerinin hemen altından  kalça çatalını gösteren bir şekilde peştamalı sarmışken, kızlarda adeta peştamal değil sonbahar-kış, İlkbahar-yaz moda kreasyonu hâkimdi. Basit bir peştamal yeterli olabilecekken hepsi adeta bir Victoria Secret mankeni olmuş, biraz sonra sudan çıkmayacak olmalarına rağmen hunharca makyaj yapmaktan kaçınmamışlardı.

      Hamamın sıcaklığı ile birlikte terleyip, ter damlaları karın kaslarından yol arayarak yavaşça kayarken göbek taşına uzandı Kerem. Kızlar avının en zayıf anını bekleyen kurtlar gibi beklerken kısık kısık birbirine sinsi bakışlar atıp, acaba ne zaman hamlemi yapsam bu şıllakları saf dışı bırakırım diye düşünüyordu. Kerem yüz üstü yatmaktan vazgeçip sırt üstü uzanmaya başlayınca peştamal gibi basit bir bez parçasını dinlemeyip dışarı çıkan vücudu karşısında dayanamayan Ayça hamlesini yaptı. Elindeki cetveli kırbaç misali çocuğun karın kaslarına şap diye vurduktan sonra bütün şıllaklığını sesine yükleyerek konuştu.

    “Şşşşt… Çift lavaşlı çiğköftem keseleyim mi seni? ” 

     Aradığı kriterleri tutturan bu nasıl liseli olduğu bilinmeyen olgun kızdan gelen teklifi geri çevirmedi Kerem. Kerem ısrarla başka noktalarını işaret etmesine rağmen inatla buldum fırsatı misali boyun ve adonisleri keselerken diğerlerini kıskançlık krizine sokan bakışlar fırlatıyordu Ayça. Göz göre göre Kerem’in elden gitmesine dayanamayan Asude sarışınım ben “anam benim hamurumu kerem için yoğurmuş” bakışları ile atladı.

   “Ay Kerem bırak şimdi keseyi. Kese ne ayol ben sana uzak doğu masajı yapayımda kasların bayram etsin.”

     Ayçanın boynundan başlayıp sürekli adonis ve alt kasıklarına doğru giden kesesinden sıkılan Kerem kullanılmış bir mendil gibi başından attı Ayça’yı.

   “Sen git köşede az yıkan güzelim. Sarışın gelsin de azıcık masaj yapsın bakalım.” 

      Ayça elindeki cetveli sinirden şap diye vurduktan sonra ‘ben size sonra gösteririm şıllaklar diyerek’ yerine geri döndü. Asude dereyi görmeden paçayı sıvamakta level atlamış, kaptım ben bu çocuğu triplerine girmişti. Masajla alakası olmadan Kerem’in her yerini mıncıklıyordu. Hoş Kerem bu durumdan gerçekten de şikâyetçi değildi. Asude’ye karşılık verip masaj yapan ellerinden birini tutup vücudunda gezdirmeye başladı.

      Kerem’in sarışın zaafına karşı koyamayıp elden gittiğini gören kızlar ellerindeki diğer kozu öne sürdü; erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer sözünü test etmek için yapılmış yemekler. Kızlar aniden yemekleri ile Kerem’in önüne atlayıp özenle hazırladıkları yemekleri Kerem’e sunarken yaptığı yemekler Facebook hamam kızlarınca çalınan Asude bu hamle karşısında yıkılmıştı. Büş’ün görüntüsünden lezzet fışkıran yaprak dolmaları ve Ezgi’nin kokusu bile insanı tahrik eden karnıyarığından sonra Ayça’nın fantezilerine alet edip yeni bir tasarım denediği çiğ köfte dolması yarıştan erken çekilmişti. Kerem biraz düşündükten sonra Büş’ün dolmalarından yana tercihini kullanınca Ezgi “Aman kendime yetesi kadar yapmıştım zaten” diyerek köşesine çekilmek zorunda kaldı. İki lokmada çikolatalı gofret yiyerek istediğinde ağız genişliğinin nerelere ulaşabileceğini kanıtlarken Kerem, Büş turnayı gözünden vurmuştu. Kalem gibi dolmaları ile Kerem’i besledikten sonra çocuğu etkisi altına alan Büş fantezide çağ açarak son kalan dolmanın bir ucunu kendini ısırıp diğer ucunu Kerem’e ısırttı. Evet, normali spagetti ile olan bu hareketi Zeytinyağlı dolma ile deneyip öpücüğü kapacaktı.
  
   Ezgi Kıvrak zekâsı ile durumun farkına varıp dur bakalım küçük hanım ben daha son kozumu oynamadım diyerek ayağa kalktı ve vücuduna sardığı peştamalı açıp, düşürmüş gibi yaptı.
     Ne Zeynep’te ne Jane’de aradığını bulamayan Kerem’in, Ezgi’nin bu hamlesi karşısında nutku tutulmuştu. Daha fazla dayanamayıp ayağı kalktı ve Ezginin elini tuttuktan sonra nefes nefese konuştu.

       “Kızlar siz eğlenin biz arkadaşla hamamın ‘Pul koleksiyonu müzesini ’ gezeceğiz.”

       Kızlar eşekten düşmüşe dönmüşken “o nasıl hamleydi şıllak” temalı bakışlar atıyordu.
    Duruma el koyulması gerektiğini düşünen Büş hamama gelmişiz dört kız mani kavgası yapmalıyız fikrinden beslenerek Kerem’i durdurmak için atladı.

     “Yapmışsın bir Karnıyarık
      Güzel olsa bari tadı bayık
      Kız şıllak Kerem’i msn den sileceksin
     Yoksa ağzını yırtarık”

         Zira hepsi bir kızın eli ile yaptığı yemeğin zayıf noktası olduğunu biliyordu ve biraz sonra çıkacak savaş için herkes safını belirlemişti bile. Ezgi karşılık verdi.

 “Bir kıza bakarım
  Bir dolmaya bakarım
  Kerem’e yerdiğin şeye
  dolma diyene şaşarım.”

      Ortam iyice gerilmişti, mani fırtınasından sonra bir kız kavgası kaçınılmazdı. Oyunu Büş’den yana kullanan Ayça konuştu.

“Ay yedirmediniz bir çiğ köfte
 Zehirlediniz çocuğu yemek diye
 Masaj diye girdin içine
 Çok pis dalarım Ezgi ile Asude’ye ”

    Sıra Asude’ye gelmişti.

“Ay şıllak sen kendini ne sandın
Çiğ köfte diye diye içimi baydın
 Alır ikinizi dürüm yaparım
Sarışınım ben kızım sen ne sandın? ”

     Zira herkes manisini söyledikten sonra en az Ajda Pekkan’ın yüzü kadar gerilen ortam daha fazla gerilemezdi. Beklenen şiddetli kavga kopmaya başlamıştı. Tüm bu olanlardan sıkılıp Zeynep’e kaçan bir Kerem vardı. Savaşın sonunda Şıllaklar kıskançlığın bedelini fena ödemişlerdi. En son ayça kırılan bacağını çiğ köfte lavaşı ile sarmaya çalışıyor, Ezgi yaralarını sararken Asude sarı saçlarına ebediyen veda etmenin acısını yaşıyordu. Büş mü? Büş’e Kerem’den alacağı öpücüğü kıl payı kaçırmanın acısı yetiyor da artıyordu bile.

                                                  Mutsuz Son

                             Yazarlar
                                                                                                     https://twitter.com/keremibeklerken
https://twitter.com/Atarli_kerem
    

21 Şubat 2014 Cuma

Bam Teli (+18 ZeyKer)

<< - 1. İkinci bölüm kaldığı yerden devam ettiği için doğal olarak +18 hikaye rahatsız olacaklar ve saçma sapan yorum yapıp sinirimi zıplatacaklar okumasın lütfen.
       2. Gene elimin ayarı kaçmış hikâye uzamış ama ne yapayım söz konusu Kerem olunca insan tutamıyor kendini. Keyifli okumalar- >> 
   
                                                            
                                           
                                                     
                                 Bam Teli (+18 ZeyKer)
    
         Kerem ani bir hareketle Zeynep’i altına çekerek gülümsedi.

“Nedenmiş o?”

“Ne nedenmiş? ”

“Neden ayrı ayrı duş alıyormuşuz.”

“Yaa Keremmmm…”

“Ne var Gölyazı Elması? Yoksa istemiyor musun?”

     Yalan söylediği o kadar açıktı ki Zeynep’in, çocuğun gözlerinden kaçmaya çalışan büyümüş göz bebekleri, beyaz teninde uyarı işareti verirmiş gibi kızaran yanakları, istemsizce ısırdığı alt dudağı aleyhinde şahitlik yapıyordu. Tüm bu söylediğinin tersini gösteren belirtilerin üstüne bir de dondurma canı çekmiş, fakat bir yabancıdan istemeye utanarak teklifi geri çeviren küçük bir kız gibi masum ama söylediğinin tam tersini kasteden sesi ile cevap verdi.

“İstemiyorum. Hadi! Hadi kalk üstümden de duşa doğru yol al. Şu yaptıklarını toplamamız lazım. Akşama bizimkiler gelecek sen hala oyun derdindesin. ”

    İçinde aslında istediği cevabı kızın kendi bedeni altında atan kalbinden gözlerindeki faydasız kaçma çalışmalarına kadar tüm belirtilerden almanın mutluluğu vardı Kerem’de. Güneş ışıkları sakinliği ile birlikte koyuluğunu dingin rengine bırakmış yeşil gözleri ve her gördüğünde kızın içinde mutluluğa neden olan o muzip gülümsemesine vuruyordu. Konuşmadan önce geceye ait tutkudan arınmış, masum bir öpücük kondurdu dudaklarına.    

“Hmmmm Bir Kerem Sayer yenilgiyi asla kabul etmez, bunu sen de biliyorsun.”

   Bu isteğinin burada sonlanmadığını belli eden heyecanla kaplı hızlı solukları ve güneş ışıklarını makyajı gibi kullanıp ışıl ışıl parlayan yeşil gözlerindeki o yaramaz çocuğun pek te masum olmayan fikirlerini belli eden bakışlarla yavaşça kendini kızın üstünden çekerek yataktan çıktı. Kız bu fırsatı kaçırmak istemiyor; eğer Kerem oyuna devam ederse yenileceğini biliyordu. Kendini yatağın dışına atarak iç çamaşırlarını üstüne geçirdikten sonra elinin altında bulduğu Kerem’in gömleğini üzerine geçirdi. Yapılan yaramaz oyun teklifine karşı içinde duyduğu isteği bastırmak için bahane yaratmak istemiş, kendini hemen odanın içine dağılan eşyaları ve kıyafetleri toplamaya vermişti. Gözlerini bir süre gezdirip mavi boxerını bulan Kerem yerden alıp, üstüne geçirdikten sonra ayağa kalktı. Tüm yorgunluğunu vücudundan atmak ister gibi gerindikten sonra dönüp Zeynep’i gördüğünde suratına muzip gülümsemesini yerleştirdi. Elleri yerden topladıkları ile dolu olan kızın yanına hızla ilerledikten sonra kaçmasına fırsat vermeden kendisi ile pencerenin bulunduğu duvar arasına sıkıştırdı. Sağ eli ile yavaşça kızın elindekileri tekrar yere bırakmaya zorlarken sol kolu ile belini kavrayarak kendine yapıştırdı. Gecenin kızılın tonlarına boyadığı saçları güneşte turuncuya dönüp parlarken hareket etmesine izin vermediği kızın boynuna sıcak nefesini üfledi. İsteğine ne kadar sadakat ile bağlı olup bu oyundan asla vazgeçmeyeceğini hissettiren ses tonu ile konuştu.

“Çok yakışmış güzelim.”

    Zeynep arzusuna yenilmek istiyordu, fakat Kerem’in şimdi daha ileri gittiği bu oyunu kaybetmeye niyetinin olmadığını göstermek adına ani bir hareketli itti çocuğu.

“Offf! Kerem lütfen uslu dur artık.”

“Ben miyim acaba yaramaz olan?”

“Ne demek o şimdi?”

     Kerem biraz önce kızın güçlükle aralarında açtığı mesafeyi Zeynep’i bir öncekinden daha sıkı kavrayıp kendine çekerek kapadı. Biraz önceki alaycı ses tonuna kattığı ufak ciddiyet ile konuştu.

   “Çok inatçısın Gölyazı Elması. Çok inatçısın. Bak seninle bir anlaşma yapalım. Bir oyun oynayalım. Eğer kazanırsan rahat duracağım, senin dediğini yapacağım. Kahvaltımız bittikten sonra da giderim. Ama ben kazanırsam birlikte duş alacağız.”

    İçindeki sıcak fısıltılarında zorlaması ile geri çekilmenin onun kanunlarında yasak olduğunu gösterir gibi konuştu Zeynep.

“Peki, bakalım. Neymiş bu oyun?”

    Kerem yerde gördüğü kırmızı kumaş parçasını eğilerek alıp, kızın elini tuttuktan sonra gözlerinin üstüne getirdi.

“Şimdi benim gözlerimi bağlıyorsun. Sonra 10’a kadar sayacağım, sende odanın içinde benden kaçacaksın. Pes etmeden seni bulursam kazanırım.”

“Bunu cidden yapabileceğine inanmıyorsun değil mi kas hayvanı ?”


     Gözleri bağlandıktan sonra Kerem saymaya başlamış, Zeynep odanın içinde kaçışmaya başlamışken oyun çoktan başlamıştı. Kerem kollarını iki yana açmış göremediği odanın içinde eşyalara çarparak kızı ararken, Zeynep oyunu tüm arzularına karşı koyarak kazanmak istermiş gibi iki dolabın arasına saklanmış gülmemek için eli ile ağzını kapatıyordu. Zeynep kazanacağından bu kadar eminken bir anda Kerem’in kendine doğru ilerlediğini görünce heyecanlandı. Tüm dikkatini topladıktan sonra parmak uçlarında yürüyerek Kerem’in iki yana açılmış kollarının altından geçerek yatağın üstüne çıktı. Bütün odayı çarptığı bir yığın eşyadan sonra bacaklarına işkence ederek taradıktan sonra yüzünü kapıya döndü Kerem.

    “Hmmm…. Pes mi etmeliyim acaba?”

   Kerem’den duyduğu sözler karşısında şaşırmıştı Zeynep. Kerem Sayer ve pes etmek aynı cümlede yer alabilir miydi? Kerem’in kaçmasına fırsat vermeyen ani bir hareket ile üzerine atlaması daha fazla şaşırmasına neden olmuştu. Kalçalarından yakaladığı kızı yatağa devirip, bir anda üzerinde belirirken bu oyunun galibi olduğunu belirten muzip ses tonu ile konuştu.

     “Ouuv sanırım çok büyük bir av yakaladım.”

     “Yaa Keremmmm, kas hayvanı sen beni nasıl buldun? Atlatmıştım ben seni.”

    Hafifçe geri çekildikten sonra sağ elini kızın bedenine yavaşça sürterek elini avucunun içine aldı Kerem ve gözlerine baktı. Biraz önce sahip olduğu ifadeden bütünü ile kurtulmuş, sesindeki haylazlığı kaldırmıştı.

    “Kalbinin sesini duydum Gölyazı Elması. Eğer bir insanı gerçekten seversen onu görmek için gözlerine ihtiyaç duymazmışsın. Onu bulmak için kokusunu aramazmışsın. Dokunman gerekmezmiş. Sadece gözlerini kapatıp, düşünürsen -onu düşünürsen- her nerede olursa olsun senin için atan kalbini duyup, senin için gülen yüzünü görebilirmişsin.”

       Kerem karşısında gerçeği söylediğini kelimelere ihtiyaç duymadan anlatan yeşil gözlerle dururken Zeynep her insanın hayatında bir kez dahi tatması gereken o mutluluk hissini tattı. Tekrar alaycı ses tonu ile karşılık verdi.

  “Senden nefret ediyorum romantik kas hayvanı…”

   Hayatında eksik olan tek şeyin onunla birlikteyken sahip olduğu mutluluk olduğunu anladı Kerem, tekrar yüzüne muzip gülümsemesini yerleştirirken. Ona karşı zayıf bir noktasının bulunduğunu göstermek istemedi ve alaycı ses tonu ile karşılık verdi.

  “Ya da…”

  “Ya da ne? Kas hayvanı”

   “Ya da birazcık aralayıp bakmış olabilirim.”

   “Aptal…Ehh yenildin o zaman. Duş muş yok sana.”

    “Zeyneapp”
  
      Kerem’in hile yapmadığını, anlattıklarının doğru olduğunu biliyordu Zeynep; yalan söylemeyi beceremeyen gözlerinden anlamıştı. Bir an da içinde dayanılmaz bir gülme isteği hissetti, karnının üstünde Kerem’in parmakları ardı ardına hareketler ile onu gıdıklıyordu.

   “Kerem, Kerem kes şunu.”

   “Söyle o zaman. Seninle duş yapmak istiyorum de.”

   “Hahahahah Kerem. Kerem kes şunu lütfen. Kerem dayanamıyorum. ”

    “Kabul et o zaman. Seninle duş almak istiyorum de.”

     Zeynep güçte olsa kendine hâkim olup, gülmemeyi başardı.

    “Etmiyorum, Hileci kas hayvanı.”

     Gıdıklamayı bıraktı, Kerem sanki daha önce hiç görmemiş gibi kızı süzen gözleri ile. Yüzündeki gülümsemesi ile birlikte kızın içindeki soğukluğu ısıtırken sanki gıdıklamaktan çok daha büyük kozlarım var der gibi konuştu.

    “Demek etmiyorsun.”

     İçindeki duygular ile ahengini bozmadan rengini değiştiren gözlerinin rengi tutku ve şehvetin dürtmesi ile tekrar koyulaştı. Avuçlarının içinde kaybolan kızın ellerini yavaşça kıvırcık saçlarının hemen üstünde birleştirip, biraz sonra yapacaklarına engel olmamasını ister gibi sol eli ile sıkıca tuttu. Dudağını ısırıp içindeyken kendini yakıp kavuran nefesini kızın boynuna üfledi. Boşta kalan sağ elini önce kızın dudaklarına oradan da belli bir rotayı takip edip boynundan geçerek göğüslerine getirdi. Tanıdık gömleğin düğmelerini ağır ağır çözen elleri olabildiğince kızın vücuduna temas ederek içindeki arzunun şahitliğini yapıyordu. Sıcak nefesi ile iyice kıza yaklaşıp, onun heyecanını yansıtan nefesi ile birlikte kendini ne kadar istediğini gösteren dudaklarına dudaklarını bastırdı. Yaramaz bir çocuk gibi yerinde duramayan parmakları kızın bedenine temas etmekten bir an bile kaçınmadan kısa sürede mavi kot gömleğin bütün düğmelerini açmıştı bile. Nefes almasına izin vermek için yavaşça dudaklarını zorda olsa kendi için hayat suyu olan dudaklarından ayırarak, sesindeki o kendinden emin küstah davet kârlıkla sordu.

“Peki, şimdi istiyor musun?”

   Gözlerini kapamış, göğüs kafesini zorlayan kalp atışlarını dizginlemeye çalışan kızdan bir cevap beklemiyordu; cevabını şimdi almak istemediği bir soruydu bu. Gömleğin düğmelerini çözerek görevini tamamlamış yaramaz ruhunun bedenindeki temsili sağ eli yeni görevine hazırdı; kızın yumuşacık teninde gezintiye çıkmak. Sıcak nefesini kızın boynuna üfleyerek onun için geri çevrilmeyecek birer davet olan şehvetle yanan dudaklarından gelen öpücüğünü bu kez omuzları ile boynun bitiştiği noktaya kondurdu. Yaşamak için kızın bedenindeki kana ihtiyaç duyan bir vampir misali öpücüğünü kondurduğu noktayı emmeye başladı Zeynep’ten gelen kısık ama içten inleme sesleri ile. Dudaklarının kızın üstünde yaptığı etkiyi bedeninde dolaşan eli yapıyor, kuytu noktaları iç gıcıklayıcı bir his ile dolaşıyordu parmakları. Bu kez kendisi biraz nefes almak için kafasını kaldırıp, sesindeki o alaycı davetkâr ses tonu ile konuştu tahrik edici sıcak nefesini yeniden kıza hissettirirken.

“Şimdi istiyor musun?”

     Oyunu kazanırken zamanı kısa tutmak taraftarı değildi. Bu soruda bir önceki gibi cevabını şimdi istemediği sorulardan biriydi. Biraz nefes alırken, son vuruşunu yapıp oyunu kazanmak için gerekli enerjiyi sağladıktan sonra kızın bedenini oyun bahçesi gibi kullanan yaramaz ellerini sutyeninin üstüne getirip sıyırmaya başladı. Kafasını boynuna gömüp yeniden başladığı öpücüklerine başlamadan önce elini çizdiği rotayı izleyerek kızın bir reaksiyon olarak sertleşen göğüslerinden birine getirdi. Bir tanesini rahatlıkla avucunun içine alabilecek elleri sıkarak uç kısmını öne çıkarmışken, dudakları ile içine çekti. Kerem karnı acıkmış bir bebek gibi emdiği kızın göğsüne dili ile bir ressamın tuvaline attığı hafif ama etkili darbelerden atarken Zeynep’in kasılmaları ve inlemeleri artı. Kerem duyduğu haz dolu sesleri olumlu bir yanıt olarak kabul etmişti bile aslında, sadece kurallara uygun bir şekilde bitirmek istedi kendi oyununu.

“Peki ya şimdi istiyor musun?”

   Zeynep inlemelerine ara verip zorlukla cevap verdi, çocuğun bedenini gezen eli karnından geçip vücudunun daha fazla karşı koyamayacağı noktalarına doğru inerken. Sesinde yenilmişliğin kırgınlık ve isteksizliği yoktu, aksine istek ve şehvetin çekici büyüsü yüklüydü.

“İstiyorum…”

     Dili son hamlelerini yaparken vücudunda salgılanan yüksek adrenalinden dolayı daha fazla oksijene ihtiyaç duyuyordu, kızın tenine üflediği sıcak nefesinden sonra derin bir nefes alarak kızın kokusunu içine çekti Kerem. Sonra bastırarak iz bırakmak ister gibi kızın bedenine baskı yapan dudaklarını ve burnunu sürterek yanağına getirdi. Ellerini saçlarına getirirken yüzünde iki yana açılıp yayılan yamuk gülümsemesi vardı. İkisinin de kulakların da yankılanan bir sesle arzulu dudaklarından değil de masum aşkı ile dolu kalbinden gelen kocaman bir öpücük kondurdu kızarmış yanaklarına.

“Muck… ”

   Konuşurken ruhundaki haylaz çocuğun hayatı boyunca oyun oynamak istediği kızı yenerek yeni hesaplaşmalara davetiye çıkarmanın mutluluğu vardı sesinde.

“Demek ki neymiş Gölyazı Elması?”

“Neymiş?”

“Bir Kerem Sayer’in isteklerine karşı gelmiyormuşuz.”

“Yok canım.”

     Kerem beklenmedik bir hamle yaparak sanki kızı taşımak için tasarlanmış kaslı kollarından birini boynunun altından geçirip diğerini de bacaklarından geçirerek kızı kucağına aldı. Yaşadığı ufacık şaşkınlıktan sonra gelen gülümsemesi ile sordu Zeynep.

“Ne yapıyorsun.”

“Ödülümü taşıyorum.”

  Banyoya geldiklerinde kızı yavaşça kucağından indirdi. Zeynep kütüphanede uyması gereken kuralları anlatır gibi yüzüne takındığı ciddi surat ifadesi ve ses tonu ile kendini kapı ile duvar arasına sıkıştırmış Kerem’e söylendi.

“Bak Kerem, yaramazlık yok. Uslu duracaksın. Sadece duşumuzu alıp, kahvaltımızı yapacağız.”

  Karşılık verdi Kerem sanki söylediklerini duymamış gibi haylazca küçük oyunu sırasında kızın dudakları ile morarttığı iki noktasına öpücük kondurarak.

“Muck! Uslu duracağım. Muck! Uslu duracağım.”

  Zeynep çocuğun giderek daha da sertleşip vücuduna sürten uzvuna gözlerini devirerek bakıp konuştu.

 “Ufaklık pek öyle demiyor ama”

     Kerem yetenekli bir sihirbaz gibi yüzündeki neşe saçan gülücükleri kaybedip yerine hayal kırıklığı koyarak, şaşkınlığını gizleyemeyen sesi ile karşılık verdi.

  “Ufaklık mı? ”

  Kerem’in elini ensesine atıp eğdiği kafasından eline bir koz geçirdiğini anlamıştı Zeynep. Eli ensesinde utanıp kızaran Kerem’in gözlerine bakarken gülmemek için kendini zor tuttu. Aralarındaki mesafeyi biraz kendisine hareket imkânı veren çocuğu iterek küvetin başına geçti. Dikkatli bakışlarla küvetin başında bir şeyler yapan kızı izleyen Kerem sordu.

 “Ne yapıyorsun sen?”

 “Küvetin tıkacını söküyorum.”

  “Neden ?”

  “Ne demek neden? İçine su dolmasın diye.”

    Yeni isteğini sundu haylaz çocuk emrivaki ile.
  
   “Bırak öyle kalsın.”

    Yeni isteğe bir veto geldi Zeynep’ten deyim yerinde ise ‘mızıkçılık’ yapmak isteyen sesi ile.

    “Kerem olmaz. Bak ne dedik? Zaten saat kaç olmuş daha fazla oyalanmayalım.”

     Kerem gene ani bir hareket ile kızın yanına vardıktan sonra küvetin kenarına oturdu. Sonra kızın tıkaca uzanan elini tutup engelledi. Boşta kalan elini de içinde kaybettiği avucu ile bileklerinden kavrayıp yavaşça kucağına çekti. Kucağındaki kızın kendine kenetlenen gözlerine baktıktan sonra sıcacık nefesi ile gerdanına bir öpücük kondurup, şehvet ile konuştu.

   “Böyle kalsın güzelim. Hem oyunu ben kazandım. Benim kurallarıma uyacağız.”

    Aralarındaki havayı yakacak kadar tutkulu sesi Zeynep’in hazırladığı bütün cevapları söylemeyi bekleyen dilini sus pus etmiş, kızın gözleri çoktan ‘Senin istediğin olsun’ cevabını vermişti bile. 

    İkisi de birbirini tenlerini örten bütün fazlalıklardan kurtarırken, Kerem’in planları için kendi elleri ile sıcaklığını ayarladığı su küveti dolduruyordu. Zeynep tüm çıplaklığı ile karşısında duran çocuğu yasak meyveyi bir kere tatmanın verdiği rahatlık ile süzüyordu. Bir elini yavaşça kaldırıp gerilerek belirginleşen omzuna getirirken diğeri dudaklarından başlayıp usul usul çocuğun bedenini geziyordu. Sağ eli kızın omzuna saçlarından arındırırken diğeri ile belinden kavrayıp yavaşça kendine çekti Kerem. Aralarındaki mesafe tamamen kaybolup bedenleri yanmaya başlamıştı. Kerem bir elini beline doladığı kızın omzuna dokunduğu yeri kor gibi yakan öpücüklerinden birini kondurup tenlerini birbirinden ayırmadın arkasına dolandı. Kızın boynunu nefesi ısıtıp, öpücükleri ile yakarken diğer kolunu da vücuduna dolayarak sarıldı. Önce bir ayağını küvetin içine atan Kerem kıza yapışık olan bedenini yönlendirme aracı olarak kullanarak kızın da kendisine ayak uydurmasını sağladı. Kerem küvete uzandıktan sonra açtığı bacaklarının arasına kızı alarak sırtını göğsüne yaslamış, onun bedenini zarar vermeden ama ağırlığını hissettirerek tutkusunu gösteren kolları ile sarmalamıştı. Zeynep sudaki köpüklerle oynarken kızın suyun etkisi ile kayganlaşan bedenini geziyordu Kerem’in elleri. Parmak uçları ile yaptığı iç gıdıklayan naif dokunuşları eşliğinde sürdürdüğü boynundaki emme işlemi kızın kafasını iyice geri yaslayıp haz dolu inlemelerine neden oluyordu. Bir saniyelik duraksamasını fırsat bilip zor da olsa kendini çekti ve yüzünü Kerem’e döndü Zeynep. İsteğinin anlaşılmasından korkarak gözlerini çocuğun gözlerinden kaçırırken küvetin yan tarafında duran lifi aldı. Birkaç saniye beklerken kesik nefeslerinin heyecanını yansıtmaması için susup, sesini topladıktan sonra konuştu.

“ Hadi biraz da işimize bakalım. ”

    Bugün birçok kez oyunu kazanmanın zevkini çıkaran yamuk gülüşünü takınmıştı Kerem, kızın bu tatlı kurtulma çabalarını izlerken. Zeynep’in bu işe yaramayacağını bildiği çabaları çok hoşuna gittiği için bir müddet serbest bırakmaya karar verdi. Zeynep eline aldığı lifi köpüğe buladıktan sonra içine çektiği suyu Kerem’in omzuna sıkıp, ovalamaya başladı onun vücudunu.  Omzundan başlayıp oradan göğsünü daha sonra da karnını dolaşan kızın elleri sabrını kemiren dürtülerini daha da kuvvetlendirmişti Kerem’in. Tutkulu kısık tonlardaki sesi ile vurgu yaparak konuşmaya başladı.

  “Derler ki usta müzisyenler için her müzik aletinin bir ‘bam teli’ bulunurmuş. Eğer o enstrümanı gerçekten iyi çalabiliyorsan bir süre dokunmayarak önce diğer sesleri alırmışsın. Sonra da en son ‘bam teline’ basarak en güzel tınıyı yakalarmışsın. Bakalım senin ‘bam telin’ neredeymiş.”

   Söylediklerinden sonra kızın bedeninde gezen elini yakaladı önce bir kaçağı yakalar gibi; sessiz ve ani. Kerem’in onu nasıl istediğini ve bundan kaçmak için elinde bir yol olmadığını biliyordu Zeynep, fakat istemediğini değil de daha çok istediğini anlatan kısık sesi ile konuştu.

   “Kerem lü…”
     
      Kızın çabalarının beyhude olduğunu, tersini söylese de kendini istediğini bilen Kerem söz de ricasını kendine sertçe çekip dudaklarını dudaklarına yapıştırarak kesti. Kızın bedenini narin bir cama kırılmasın diye gösterdiği özeni göstererek küvetin içine yatırdıktan sonra bedeninin ağırlığını hissettirerek üzerinde belirdi. Zeynep’in çocuğun vücudunu gezen ellerinin hissettiği sert deri sanki yumuşak tenini tamamlamak için yapılmıştı. Her birini atlamadan keşfettiği karın kaslarını geçtikten sonra kalçalarının hemen üstüne gitti elleri. Beklediği işreti almış gibi kızın dudaklarına yapışan Kerem koltuk altlarından kollarını geçirdiği kızı aniden sertçe kendine çekti. Çocuğun sertleşerek en sert halini almış uzvunun tüm sıcaklığıyla bedeni ile bütünleştiğini hissederken kendini susturan dudaklar olmasaydı ufak bir çığlık bile atabilirdi kız. Karın kaslarını bir yay gibi sıkıştırıp gevşeterek yaptığı ritmik hareketleri giderek hızlanırken dudakları kızın dudaklarından boynuna kaydı. Kızın bedenini gezen elleri sırtına tırnak izleri bıraktığında bir atın hızlı koşması için kırbaçlanması gibi tetiklendiğini hissetti, inlemeleri kulağında yankılanırken. Ardı ardına kondurduğu öpücükleri en sevdiği noktalardan birine ilerledi; kızın göğüslerine. Zeynep’in iniltilerine ayak uydurarak ritmik hareketini devam ettirirken kollarını beline getirip aniden kavradığı kızı kendini geri doğru çekerek kucağına aldı.

     Bir sanatçının şekil vermeden önce çamuru kavradığı gibi kavramıştı kızın suyla kayganlaşan bedenini. Kafasını göğüslerine gömüp öpücükler kondurduğu kızı kolları ile sararak dengesini sağlıyor, kucağında inişli çıkışlı gerçekleştirdiği hareketine bacakları ile destek veriyordu. Zeynep, Kerem’in vücuduna gömdüğü kafasından gelen sıcak nefesin içinde dalga dalga yayılan bir meltem etkisi yarattığını hissetti,  bir eli çocuğun omuzları sıkıp diğer eli kısa, sert saçlarını okşarken. Bir süre devam etti bu hem bedenlerini hem ruhlarını partner yaptıkları hoyrat dansları.  Zeynep çocuğun vücudundaki giderek şiddetlenen kasılmalardan artık kendi ile birlikte doyum noktasına çok yaklaştığını anlamıştı. Kerem’in bedenini gezen eli görevini tamamlamadan önce son kez dudaklarının üstüne ufak bir ziyaret yaparken Zeynep içinde yanan alevin üstüne bir şelaleden su döküldüğünü hisseti, çocuğun dili ile hem ruhunu hem bedenini tetikleyen o noktayı bulmasından sonra. Kerem’in dudaklarındaki ellerini dişleri ile hafifçe ezdikten sonra diğerlerinden daha içten daha tiz bir tını ile inledi. Vücudu Kerem’in ellerinde bir müzik enstrümanı olmuş ve sanatçısı birçok ses aldıktan sonra aradığı ‘bam telini ’ bulmuştu.

      Giyinirken aynada kendini gören Zeynep şaşırdı.

   “Hiiiii! Her yerim mosmor olmuş Kas hayvanı... Ben nasıl kapatacağım bunları?”

      Bir elini ensesine atan Kerem’in yanakları kızardı kafasını hafice eğip gözlerini kaçırırken. Zeynep devam etti.

   “Neyse ki fark ettim. Bundan sonra okulda görebilirsin beni ancak, uslu uslu takılırız seninle.”

  Kerem gülümserken cevap verdi.

 “Hmmm… Güzelim Okul ve uslu Kerem Sayer bana pek mümkün gelmedi.”

  Kerem Sayer okulda uslu uslu takıldı yerseniz… :D :D



<<- 1. Vote vermeyip, yorum yapmayanlara “Hayırdır hacı sizin klavyede akrep mi var?” diyesim var.
      2.  Hayır efenim ufak değil şıllak zeynonun bilinçli kışkırtması onlar (merak edenlere :D)
      3. Zaten okulum da açıldı daha az yazabilirim, ayrıca sürekli aynı konu hakkında yazıp tekrara düşmek güzel olmaz o yüzden devamını aklıma hoşuma gidecek uygun bir sahne gelirse yazarım.
      4. Okuyan herkese teşekkür ederim.  - >>

                                                                                 https://twitter.com/Atarli_kerem 

17 Şubat 2014 Pazartesi

Aşk Nöbeti (+18 Zeyker)



<-- 1-Hikâye +18 dir rahatsız olacaklar ve saçma sapan yorumlar yapıp sinirimi zıplatacaklar okumasın lütfen.
          2- Tamam ben de biliyorum tek seferlik hikaye için uzun kaçmış olabilir ama yazdığımı bozmak adetim değildir. Sabır gösterip baştan sona okuyun akıcı yazmaya çalıştım zaten
         3- +18 olduğu için sorun çıkmaması adına kimseye ithaf etmiyorum. Beğenen kendine alsın
à


           (Zeynep, Kerem dans sahnesinde doğal olarak müzik olacak ama ben ne yazık ki bulamıyorum. Aklıma gelen İrem Derici’nin Zorun Ne sevgilim parçasının remix’i olabilir. Herkes istediğini hayal etsin en iyisi… Yabancı parça olarak da Ellie Wyatt – Wow geldi aklıma.)

    İlişkilerinin ortaya çıkmasının ardından yaşadıkları tüm zorlukların acısını çıkarmak istermiş gibi ilk fırsat buldukları gece eğlenmeye, bir gece de olsa baş başa geçirmeye karar vermişti Zeynep ve Kerem. Ne kadar karşı gelmek istese de Zeynep’in kalbini iki kat hızlı attıran o masum gülüşleri ile servis ettiği emrivaki isteklerine boyun eğerek gece kulübüne gitmeyi kabul etmişti Kerem. Eğer tüm vücudunu ele geçiren kıskançlık duygusunu bir an dizginliyor olabilseydi, bütün gece siyah bluzun altına giydiği; örttüğü kısımları sanki göstermek istermişçesine sımsıkı saran mini elbisesinin içinde dans eden Zeynep’i gözlerini ayırmadan izleyebilirdi. Elindeki içki kadehini her yudumladığında giderek daha hızlı damarlarında gezmeye başlayan şehvetin tatlı sıcaklığı sanki Zeynep’in dans isteği için koyduğu buzdan duvarı saniyeler içinde eritiyordu. Kalabalığın içinde dans eden Zeynep’i gören Kerem etrafındaki birkaç kişinin kızı süzdüğünü görünce yamuk gülüşünü yüzüne takıp, aslında sinirlendiğini gösteren yeşil gözlerinden “Sanırım bu bardağı taşıran son damlaydı” bakışları ile dans pistine ilerledi. Tüm dünyadan bağlantısını kesmiş gibi dans ederken attığı kaçamak bakışlarla Kerem’in kıskançlık krizini fark eden Zeynep ona karşı sürdürdüğü bu küçük oyunu kazanmak için giderek daha fazla kalabalığa karışmaya başladı. Kerem’in kendisine doğru geldiğini gören Zeynep tatlı aşk oyununu bitirmek için gerekli olan son hamleyi yapmak isterken sesine kazandığını belli edermişçesine Kerem’i kızdırmak için kullandığı alaycı ses tonunu yükledi.

“Evettt sayın seyirciler sanırım ikinci bir ’Cool adam’ Kerem Sayer’in çöküşü vakasını izliyoruz. ”

     Karşılıklı her atışmalarında Zeynep’e cevap vermekten hiç çekinmeyen haylaz çocuk bu kez yenilgiyi kabul edermiş gibi “Şşşşş…” dedi sadece. Belki de içini yakan ateşin yan etkisi olarak Zeynep’e kenetlenen gözleri odaklanmasını engelleyip, cevap için gerekli kelimeleri bir bir aklından siliyordu. Saçları bedeninin hareketleri ile ahengini kaybetmeden hareket eden kızı kendinden en ufak bir mesafe kadar dahi uzak tutmak istemiyordu Kerem. Önce dansı ile kıvrılan beline kolunun altından sağ kolunu yavaşça sokarak kavradığı kızı karşı koymasına fırsat dahi vermeden sertçe kendine çekti. Biraz önce belinde gezinen sağ elini yavaş yavaş geçtiği her noktayı ezberlemek istermiş gibi kalçalarının üstüne getirirken, sol koluna da kızın bedenine doladı. Zeynep çoktan müziğin ritmi ile kendinden geçen bedeninde Kerem’in kayadan yapılmış gibi sert fakat alev alev yanan bedenini hissetmiş, bu kez karnına batan dikenlerin kirpisine değil de Kerem’in karın kaslarına ait olduğunu anlamıştı. Zaman, olay, mekân, müzik ne gerekiyorsa bedenlerinin birbirine karışması için ne gerekiyorsa eksiksiz bir araya gelmiş onları saniyeler içinde bütünleştirmişti. Kerem’in vücudunun tüm detaylarını atlamadan gezen ellerine karşılılık vererek önce omuzlarından başlayıp bu sert adamın vücudunu keşfetmeye başladı Zeynep. Müziğe ayak uydurarak bir anda dönerek sırtını Kerem’e yaslayıp, çocuğun yüzünü saçlarında kaybetmişti. Bu ani hareket ile Zeynep’in kalçalarını kasıklarına yapışmış bulan Kerem oradan yayılan ateşin ağır ağır tüm bedenine dağılması ile terlemesine engel olamadı. Sol eli kızın boynunu örten saçlarını topladıktan sonra boynuna tek başına yanmak istemeyip ateşini onunla paylaşmak istermiş gibi bir öpücük kondurdu,  sağ eli hemen kızın göğüslerinin hemen altından belini kavramışken. Zeynep ile bütünleşen bedeni artık tek başına hareket etmiyor, kızın bedeni ile tatlı sert bir sürtüşme içerisinde olduğu her saniye ayak parmak uçlarından başlayıp yukarılara çıktıkça alevlenen bir ateşe dönüşüyordu. Biraz önce saçlarından kurtardığı kızın boynuna kafasını gömüp kokusunu içine çekerken, sol kolunu da tekrar kızın vücuduna dolayıp sıkmaya başladı Kerem. Bir an için yaptığının kızı rahatsız edebileceğini düşündüyse de Zeynep’in en ufak bir direnç göstermeden kollarının arasında kaybolmasından aldığı cesaret ile vücudunun her noktasının onunla temas etmesini sağladı. Kerem’in sımsıkı kollarından kurtulmanın mümkün olmadığını daha kendisine ilk sarıldığında anlayan Zeynep kısacık dans boyunca boynuna kondurulan öpücükleri sayamamıştı bile.

     Müzik bitince ikisi de bu yaşadıklarının sadece bir şarkı süresinde gerçekleştiğine inanamamıştı. Sakinleşip birkaç ufak kadeh için yerlerine döndüklerinden karşıdan gözleri Zeynep’in üzerinde olan 3 kişiye takıldı Kerem. Adamların dik bakışlarını kızın üzerinde durduğu her saniye Kerem’in kolları, yüzü ve boynundaki damarlar daha da belirginleşiyor, vücudundaki kıskançlık zehri yayıldığı her an etkisini arttırarak gösteriyordu. Sabrının bittiğini Zeynep’in sımsıkı tuttuğu elini aniden bırakmasından belli eden Kerem adamların karşısına dikildi.

“Ne bakıyorsunuz ulan ?”

“Bir sorun mu var kardeş?”

“Evet var. Siz kime bakıyorsunuz lan he…”

“Sence? Yanındaki kıza bakıldığını anlamayacak kadar hödük müsün? Züppe…”

     Adamın verdiği bu cevap Kerem’in zaten harekete geçmek için ufacık bir işaret bekleyen bedenini tetiklemiş, sinirlendiğinde koyulaşan yeşil gözleri sinirden en koyu haline getirmiş, turuncu saçları sanki bir anda kızıla bürünmüştü.

“Gel lan buraya O…çocuğu.”

     Kerem biriktirdiği tüm öfkesi ile harmanlayıp, kaslarının limitini zorlayarak sıktığı yumruğunu kolunu bir okçunun atış öncesi yayını gerdiği gibi gerip, konuşan adamın suratına geçirdi. Kerem’den aldığı tek bir darbe ile sanki hiçbir sağlam dayanağı kalmamış eski bina gibi olduğu yere yıkıldı adam. Kısacık bir süre içerisinde gerçekleşen bu olaydan sonra ancak kendine gelen diğer ikisi Kerem’in üzerine gelirken Zeynep’te duruma el atmak için koştu. Üzerine gelen adamlardan birinin kolunu yakalayan Kerem adamın kendisini geri çekmesine müsaade etmeden biraz önceki ölümcül olabilecek yumruğunu adamın karnına geçirmişti. Yere düşen adamın üzerine giden Kerem’e arkasından saldırmak gelen üçüncü adamı fark eden Zeynep elindeki içki bardağını adama fırlatıp kasıklarına bir tekme geçirdi. Adam sarhoşluğun verdiği etki ile acısını atlattıktan sonra Zeynep’in üzerine yürümeye başladı. Adamın kızın kolunu sıktığını gören Kerem yerinden avına atlayan bir çıta gibi adama atlayarak indirdiği kafa darbesi ile yere yıktı.

      Yaşanılan kavgadan sonra ikili bardan atılmış, adamların bakışlarının cezasını fazlası ile ödeten Kerem’de ayrılmadan yüzüne ve vücuduna kısa günün karı denebilecek birkaç hatıra almıştı. Arabanın içinde bir sessizlik, sessizlik ile birlikte Zeynep’in muzip gülümsemeleri eşliğinde Kerem’in yüzündeki yaralara attığı bakışlar vardı.

“Duramadın demi? Duramadın Kas Hayvanı.”

“Zeyneayp… Sen o üç salağın sana nasıl baktığını görmedin galiba.”

“Ne olmuş baktılarsa? Her bakan için kavga mı çıkaracaksın? Ama unutmuşum bu senin olayın değil mi?”

“Zeyneaap delirtme adamı. Hem kimse sana öyle bakamaz. Ayrıca bir daha böyle giyinmek yok.”

“Oldu Kerem Bey. Tabi efendim. Evden de çıkmam bundan sonra. Ne oldu? Neden durdurdun arabayı?”

“İnelim yürüyelim biraz. Hadi…”

“Hey Allah’ım ne yürümesi bu yağmurda?”

   Kerem ne yağan yağmura ne de Zeynep’in itirazına kulak asmamış, çoktan arabadan inip Zeynep’in kapısını açmıştı bile. Ev ile aralarındaki mesafeyi sarmaş dolaş yürüyerek bitirmiş, Zeyneplerin kapı önüne gelmişlerdi. Kapının önünde ani bir hareketle yanağından öptü Kerem Zeynep’i.

“Hadi iyi geceler Gölyazı Elması. Şans öpücüğünü de verdim. Durumu evdekilere açıklarken bol şans…”

“Saçmalama Kas Hayvanı. Sence evde olsalar bu kadar rahat hareket edebilir miyim? Bu haftasonu yoklar. Hem sen nereye gidiyorsun?”

“Ne demek nereye gidiyorsun? Evime gidiyorum. Nereye gideceğim?”

“Kerem saçmalama bu halde hiçbir yere gidemezsin. Gel önce şu yaralarına bir bakalım.”

“Zeynep önemli değil. Hem alışkınım ben.”

“Keremmmmmm. Beni deli etmeyi bırak da geç içeri.”

  Ağzından istemediğine dair çıkan her kelimeye karşılık yağmur damlaları ile yıkanmış vücudunda ve yüzünde kalmak istediğini haykıran izler vardı Kerem’de. Zeynep elinden tutup çekiştirerek içeri soktu Kerem’i.

“Şimdi sen yukarı benim odama çık, orada dolabımın yanında spor malzemelerinin olduğu bir dolap var. İçerisinde ilk yardım malzemeleri de olacak onları çıkar. Ben saçlarımızı kurulamak için havlu alıp geliyorum. ”

   Kerem asi yapısının tersine bir davranış ile kızın komutlarına istinasız uymuş, elinde pansuman malzemeleri ile deri ceketini çıkarıp bir köşeye attıktan sonra Zeynep’in yatağına oturmuş bekliyordu. Birkaç kaç dakika sonra biri saçlarına dolanmış diğeri elinde havlular ile geldi Zeynep. Yağmurdan ıslanmış elbisesi vücudunun gizlediği bölümlerini göstermek çaba harcıyordu. Dışarısı ile iç sutyeni arasında duvar görevi gören bluzu içine çektiği yağmur damlalarının saydamlığını alarak engel olmaktan çıkmıştı sanki. En ince detayı bugüne kadar Zeynep’in vücudunda görmediği her güzelliği görmek istiyordu Kerem, fakat giderek daha fazla içindeki ateşi yansıtan yeşil gözlerindeki bakışları kızın üstünde uzun zaman tutamazdı. Gözlerini odanın içerisinde kaybettiği bir eşyasını arıyormuş gibi hareket ettirerek kaçırmaya çalıştı kızdan. Zeynep altına Kerem ile aynı hizaya gelmesini sağlayacak bir tabure çekerek, elinden pansuman malzemelerini aldı. Artık birbirlerinin kokularını alabiliyor, nefes alış verişlerini duyarken göz göze gelebiliyordu. Tanrım! Ne kadar zor olabilirdi Kerem için Zeynep’e dokunmamak ya da sadece birkaç santim uzağındaki dudaklarını doyasıya öpmemek. Korkuyordu Kerem; eğer bir kere dudaklarına sahip olmaya başlarsa bacaklarında titremeye neden olan o temel dürtüyü durduramayıp ona tamamen sahip olacağını biliyordu. Zeynep nasıl hissediyordu acaba? O da ister miydi kendisinin ona bütünü ile sahip olmasını? Hayır. Hayır, yapamazdı, engel olmalıydı bu ateşin tüm vücudunu sarmasına ondan uzak durmalıydı.

“Gel bakalım yaramaz çocuk.”

   Zeynep ne kadar kendini frenlemeye çalışsa da içinde vücuduna yapışan ıslak gömleğinin altındaki kaslarının belli olduğu Kerem’in bedenine dokunmak için reddedilemez bir istek duyuyordu. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Neydi bu? En derinlerinde yatan karşı konulmaz bir içgüdü mü? Yoksa çok farklı dünyalara ait dişi ve erkeğin bir araya getirilmesi için yapılmış bir büyü mü? Her ne olursa olsun karşı koyması gerektiğini biliyordu, karşı koymalıydı. Kafasındaki soruları düşünemezdi bütün gece eline ilaçlı pamuğu alıp Kerem’in yüzüne baktı. Fakat sanki tabiat onun içindeki bu isteği öldürmek istediğini biliyor da yapmaması için çetin bir savaş veriyor gibi; içindeki ateşi körükleyen Kerem’in koyulaşan yeşil gözlerini gösterdi Zeynep’e.

“Hmm bakalım burada ne varmış?”

“Uuuvvv… Yavaş ol, Gölyazı Elması. İntikam mı alıyorsun ?”

“Evet, canım intikam alıyorum. Kıpırdama da az fazla canını yakmayayım.”
  
   Bu ufak didişmeden sonra bir yandan içindekileri bastırıp bir yandan işine devam ediyordu Zeynep. Sağ eli pansuman yaparken, sol elini desteğe ihtiyaç duyduğu bir anda Kerem’in bacağına koydu çocuğun kasıklarının hemen dibinde. Bir gaflete düşerek yaptığı bu hareketin ne kadar yanlış olduğunu anlaması fazla uzun sürmedi, fakat ani bir hareket ile elini geri çekmesi durumunda gerçekten istemeyerek yapmış olsa dahi tersi yönünde anlaşılmasına sebebiyet vereceğini biliyordu. Zeynep’in elini bacağında hissetmesi ile birlikte kendine her saniye bir zincir vurarak dizginlemeye çalıştığı içindeki ateş daha güçlü yanmaya başlamıştı Kerem’in. Vücudu daha fazla tepkisiz kalamayacağını belli ederek hareketlenmeler gösteriyordu ki bunların başında Zeynep’in elinin yakınında dar pantolonunu zorlayarak gerçekleşen hareketlenme geliyordu.  Kerem sakinleşmek için canının acıması maskesinin altına sığınarak derin bir nefes çekti içine hemen sonrasında tıslayarak geri vermek için. Zeynep’i kaybedip kafasında başka dünyalara geçmek için gözlerini kapatırken kızın kokusunu içine çekmemek içinde kafasını geri çekti. Tanrım! Nasıl bir sahip olma isteğiydi bu? Nasıl karşı konulamaz bir dürttüydü? Sanki aldığı her nefes içinde ona dokunması için fısıldayan ateşi körükleyen bir rüzgârdı.  Kerem’in içindeki yangından habersiz kendi içini yakıp yıkan ateşi düşünen Zeynep, Kerem’in altındaki adonisleri çekinmeden gösteren gömleğinde kan lekesi fark etti. Gerçekten tedavi mi etmek istiyordu yoksa dans ederken hissettiği o sert kayalıkları dokunarak yeniden keşfetmek istiyordu, bu konuda kendine karşı bile dürüst olamadı.

“Gömleğini çıkar.”

“Ne?”

“Şurada kan var. Oraya da pansuman yapalım.”

     Eğer dediğini yaparsa kendine vurduğu zincirlerin pamuk ipliği gibi kopabileceğini biliyordu Kerem. Titreyen sesi ile konuştu.

“Gerek yok.”

“Kerem. Ne demek gerek yok. Çıkar şu gömleğini.”

“Zeynep gerek yok dedim. Gidiyorum ben.”

“Nereye gidiyorsun.”

“Merak eder, evdekiler.”

“Kerem Sayer ne zamandır ev halkını bu kadar düşünür oldu?  Jane merak eder demek istedin galiba.”

“Eee yuh Zeynep konuyu gene nasıl buraya getirdin çok merak ediyorum. Nasıl başarıyorsun bunu.”

“Amerika’dan peşinde bir kızla dönen sensin suçlu benim öylemi?”

“Zeynep gitmemin Jane ile hiçbir alakası yok. Ben gidiyorum.”

   Kerem’in sinirden kabaran damarları kendini gösterirken, yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ayağa kalkıp elini odanın kapısına atmışken Zeynep’in sesini duydu.

“O zaman neden gidiyorsun Kerem?”

   Kerem dizginlenmek için kendine vurduğu bütün zincirlerin içindeki ateşle yanan bir pamuk ipliği olduğunu hissetti yüzünü Zeynep’e dönerken. Artık içinde tatlı bir zehir gibi en ilkel dürtülerini fısıldayan sesi susturabilecek güç yoktu.

“İşte bunun için.”

    Elini kapıdan çekip, sanki yıllardır mahkûm birinin hücresinin anahtarını alırken duyduğu istek ile sağ kolu ile kavradı Zeynep’i. Kendine çekerek vücuduna yapıştırdığı kızı sağ kolu ile kaldırırken sol kolu ile komodinin üstündekileri yere fırlattı. Kerem bedenini ele geçiren karşı konulmaz hırçınlık ile Zeynep’i komodinin üstüne bırakıp, kızın sırtını duvara yasladı. Zeynep, Kerem’i açtığı bacaklarının arasına alıp kendine çekerken büyüyen göz bebekleri ile koyulaşan yeşil gözlerine baktı Kerem’in nefes almakta güçlük çekerek. Zeynep’in dudakları içindeki ateşi söndürmek için gerekli olan suydu Kerem için, daha fazla bekleyemezdi bu sudan kana kana içmeden. Kızın dudaklarına yapışmıştı sanki onları yerlerinden söküp kendinin bir parçası yapmak istiyor, şehvet ve tutkunun yaktığı ateşi söndürmeye çalışıyordu. Elleri göğüslerinden başlayıp ani ve sert dokunuşlarla kızın vücudunu okşarken, nefes almaya ihtiyaç duyduklarını unutmuşçasına aralıksız öpüyordu dudaklarını. Sanki hiçbir fırsatı kaçırmadan kızın her noktasına temas etmek için sol ile bedeninin üst kısımlarını gezerken, sağ elini hırçın dokunuşlar ile göğüslerinden kalçalarına oradan da bacaklarına getirerek eteğini sıyırmaya başladı. Kerem’in bedeninin kuytu noktalarını gezen yaramaz ellerine karşılık vererek bacakları ile belini kavradığı Kerem’i iyice sıkıştırıp, bir elli saçlarını okşarken diğer eli boynuna dokunarak öpüşürken gerilen çene kaslarına ulaşmaya çalışıyordu. Gecenin başında bedenlerinin yaptığı dansı şimdi birbiri ile temas halinde olan dudakları ve dilleri yapıyordu. Kerem kendini istemese de biraz geri çekerek ellerini Zeynep’in bluzunun bittiği noktaya getirip, kızın kıyafetini kavradıktan sonra kurtulmak istediği bir eşya gibi bir çırpıda çıkarıp bir köşeye fırlattı. Zeynep’in sadece sutyen arkasına gizlenen çıplak teni her noktası öpücükler ile süslenmesi gereken bir sanat eseriydi. Kerem’in dudaklarını dudaklarından çekip önce boynuna oradan göğüslerine doğru kondurduğu öpücükleri nefes almak için fırsatı olarak değerlendiren Zeynep, Kerem’e dokunurken teni ile elleri arasına giren kumaş parçasından kurtulmak istedi. Ellerini Kerem’in vücudunda gezdirerek kasıklarında biten t-gömleğini kavradı. Biraz önce Kerem’in bluzuna yaptığını şimdi Zeynep, Kerem’in göleğine yapıyordu.

    Nihayet öpücüklerine ara verdikten sonra birkaç saniye gözlerine bakıp, kavradığı kızı komodinin üzerinden alıp yatağın üzerine bıraktı Kerem. Daha sonra da kendini kızın üstüne. Belki dudaklarını bir saniye bile izin vermeden öpen dudaklar olmasaydı karşı koymak için bir şeyler söyleyebilir ya da Kerem’in iri cüssesi altında ezilen ufak bedeni için inleyebilirdi kız. Kerem’in elleri vücudunu gezerken sönmesi gereken ateşin Kerem’in iyiden iyiye hissettiği ağırlığı ile giderek daha da alevlendiğini hissetti Zeynep. Bedeninin daha önce hiçbir yabancı ten tarafından keşfedilmemiş en kuytu, en mahrem noktaları Kerem’in dokunuşları ile bertaraf ediliyordu. Kerem kızın dudaklarından boynuna oradan göğüslerine doğru giden öpücükler ile bir hamlede sutyeninden kurtulmuşken, Zeynep Kerem’in sırtına onuna canını yakmak istercesine izler bırakıyordu. Kerem’in boynu ile göğüsleri arasında gidip gelen öpücükleri bir saniye için durmuştu ki; Kerem kızın en tabii hormonlarına karşı gelemeyerek sertleşen göğüs uçlarından birini önce dudakları ile içine çekip sonrasında dişleri ile hafifçe ezdi. Gelen bu cüretkar taciz ile daha önce hiç yaşamadığı bir durum olan acının zevke dönüşmesini tattı Zeynep. Kerem’in vücudunun her yerinde hissettiği elleri eteğine giderken kendi elleri de onun pantolona gitti. İkisi de çıkarmak değil de yakıp kurtulmak isterken bu kumaş parçalarından Kerem, Zeynep ile yüz yüze geldi.

“Bak… Zeynep eğer…”

    Kerem’in onu korumak için konuştuğunu belli eden bu ses tonundan cümlenin devamını tahmin edebiliyordu ve duymak istemedi Zeynep. Artık durmak için çok geç olduğunu kendisinin de onu her şeyden çok istediğini belli etmek için konuşmasının devamını getirmesine müsaade etmeden dudaklarına yapıştı hoyratça. Kerem gelen bu cevap ile sevdiği kızı üzmeyeceğini anlamanın rahatlığını yaşarken, tenleri ile aralarında mesafe bırakan her parçadan kurtulmaya çalışıyordu. Kerem üzerinde kalan son parçayı yavaşça bacaklarından kaydırarak temizlerken karşılık olarak aynısını yapmak istiyordu Zeynep, fakat biraz önce pantolon düğmelerini çözmekte zorluk çıkartan çocuğun sertleşerek dışarı fırlamak istermiş gibi dikleşen uzvu kendisini zorluyordu. Artık sadece tabiat ananın bize verdiği vücutları vardı birbirine temas eden. Dudakları öpüşüyor, elleri her kuytuyu keşfediyor, bedenleri tümü ile bütünleşmek için her saniye daha fazla yanıyordu. Tüm ağırlığı ile Zeynep’in üstünde onun gözlerine bakarken tam anlamı ile bütünleşmek için onay veren bakışlar istiyordu sanki Kerem. Nefes nefese birbirlerine baktıkları o anda Zeynep’in gözlerindeki istekle tüm ağırlığını Zeynep’in üstüne verdi Kerem. Biraz önce kendisine sertliği ile zorluk çıkaran uzvun yavaş yavaş tüm sıcaklığı ile ilerleyip bedeninin bir parçası olduğunu hissediyordu Zeynep. Tek tek her kasına dokunarak çocuğun bedenini gezen elleri nasıl kasıldıklarını hissediyorken, Kerem kafasını göğüslerinin arasına gömmüş karnındaki kasları boşa yapmadığını kanıtlarmışçasına sert ve ritmik hareketlerle gidip, geliyordu. Henüz biraz önce tadına vardığı acı ile karışık zevk vücuduna yayılırken kendine engel olamadı Zeynep; kısık bir ses ile inledi. Kerem boynundan göğüslerine giden öpücüklerine yine yeniden başlamışken vücudunda gezdirdiği elini kızın dudaklarının üstüne getirdi. Sanki biraz da olsa kendi hissettiğini anlaması için Kerem’in elini çokta sert olmadan ısırdı Zeynep. Bu ısırık Kerem’in hırçınlığını tetiklemiş hareketlerinin daha da sertleşmesini sağlamıştı. Bir süre devam ettikten sonra Kerem kızın vücudundaki ellerini belinin altına sokarak ani bir hareketle kızı kavradıktan sonra kendini oturur pozisyona getirip Zeynep’i kucağına aldı. Sol kolunu kızın beline dolayıp onu sabitlerken, sağ eli vücudunu okşuyordu. Kafası göğüsleri arasındayken kızın elleri omuzlarını sıkıyor, saçlarına tutkulu öpücükler konduruyordu. Çekinemeden kullandığı enerjisinin yenilenmesine neden oluyordu bu motivasyon öpücükleri. Kerem beline doladığı kollarının içinde terleyen bedenlerinin de yardımı ile Zeynep’in inişli çıkışlı hareketine izin verdikten sonra onu tekrar biraz önceki pozisyonuna yatırdı. Kerem vücudunun çeşitli noktalarında kasılmalarını arttıran kaslarının verdiği sinyal ile doruk noktasına ulaştığını anlamıştı, kızın üstüne ağırlığını tekrar verirken. Bedeninde gezdirdiği elleri ile onun ellerini bulduktan sonra parmaklarını parmaklarının arasına geçirmişti. Elleri bütünleşip tek bir el haline gelirken, inlemelerini susturmak için son bir kez dudaklarına yapıştı kızın. Yatağın bir tarafına devrildikten sonra kokusundan uzaklaşmak istemediği kızı hemen göğsüne çekti, kolları ile sarmalayarak.  Birbirlerinin gözlerine bakarken anlatmak istedikleri için bir tek kelimeye bile ihtiyaç duymadılar.

       Soğuk gecede bedenlerini ısıtan üzerlerini örten o incecik kumaş parçası değildi kesinlikle, yaşadıkları Aşk Nöbetleriydi. Gece boyunca birbirlerinden ayrılmayan, dokunduğu her noktaya defalarca kez dokunarak birbirini keşfeden bedenleriydi. Ancak şafağa yakın uyumuşken tepeye çıkan güneşin yüzlerine vuran ışıkları ile uyandı Zeynep.

“Kerem… Kerem uyan. Kalk hadi.”

“Hmm… Gölyazı Elması öldürecek misin beni? Biraz dinlenelim.”

“Ya saçmala da kalk. Öğlen olmuş. Sen kalk giyin ben duş alırken bir şeyler al, sen duş alırken de ben kahvaltı hazırlayayım.”

Kerem ani bir hareketle Zeynep’i altına çekerek gülümsedi.

“Nedenmiş o?”

“Ne nedenmiş? ”

“Neden ayrı ayrı duş alıyormuşuz.”

“Yaa Keremmmm…”

    Kerem yataktan çıkıp duşa giderken Zeynep’i de peşinden sürükledi.

        --Böylede güzel yerde bitiririm. Elerim koptu yazmaktan. Koskoca bir gün harcadım. Yalnız aralıksız yazıyorum bu hikâye için yorum ve vote esirgeyen olursa döveceğim. Hem yeterince vote ve yorum gelirse Bir bölüm çekilecekmiş bu.  Daha iyi yaşamanız için diyalog yerine tasvire yer verdim. Islak Kerem, Kavga eden Kerem, Kıskanç Kerem, Öpüşen Sevişen her Kerem var beğenmeyeni döverim.--

                                                                                                                https://twitter.com/Atarli_kerem


14 Şubat 2014 Cuma

ZeyKer Sevgililer Günü Özel Bölümü


(@biiikerem Arkadaşımın ricası üzerine sanırım ikinci kez mizah içermeyen bir ZeyKer hikâyesi yazıyorum. Malum Fragmanlardan sonra çok büyük bir ihtimal ZeyKer sevgililer günü adına bir şey yaşamayacak, bu hikâye de benim hayalim olan Sevgililer günü ZeyKer bölümü.)

 --Kerem gerçekten Amerika’ya gitmiş, Jane ile karşılaşmış, sorunları ile ilgilenmektedir. Kerem, Can’dan olan biten ile ilgili haberleri alıp Zeynep’in başına gelenleri öğrenir. Türkiye’ye döner dönmez gizlice Zeynep’i izlemiş, Aksel’in okulda onunla uğraştığını görmüş ve Barış’ın Zeynep’e bağırmasına tanıklık etmiştir. Zeynep tek başına mücadele vermektedir. Bu bölümün özel olması için Bütün olaylar bölümün ilk kısımlarında gerçekleşmiş son 25-30 dakikası ZeyKer’e ayırılmıştır.--


14 Şubat Sabahı

   “Bugün 14 Şubat; sevgililer günü. Bütün dünya bugünü mü bekliyor yani sevmek için? Sevgilisi olanlar mutluluktan uçuyor mu? Nedir olay? Peki, ben neden mutlu değilim? Unutmuşum; benim sevdiğim adam dünyanın öbür ucunda. Neymiş mutlu olmam için gidiyormuş. ‘Aptal Kas Hayvanı’ sanki ona beni mutlu et diyen oldu. Zeynep çok güçlü zaten; her şeye tek başına karşı koyar, herkesle tek başına savaşır. Oysa ben seninle olmak istiyordum. Seninle dağılmak, savrulmak, yaşadığımı hissetmek istiyordum.”

    Tüm bunları günlüğüne yazarken gözleri dolmuş, titreyen dudaklarının üstünde kayan iki damla yaşa o meşhur inatçılığına ve güçlü iradesine rağmen karşı koyamamıştı. 

“Şimdi yerinden kalkıyorsun Zeynep Yılmaz. Kalkıyorsun ve gözyaşlarını silip, mutlu oluyorsun.” 

    Söylediğini yapamayacağını, içindeki doldurulamaz o boşluk ile mutlu olamayacağını kendi de biliyordu, fakat yenilemezdi kalktı ve okula gitmek için hazırlandı. Okula yaklaştıkça istemeden adımları giderek yavaşlıyor, sanki içindeki o savaşçı yalnızlıktan yorgun düşmüş, teslim olmaya hazırlanıyordu. ‘Gecenin en karanlık vakti; şafaktan hemen öncedir.(Viktor Hugo)’ Kimindi bu söz? Bu umudu nereden bulmuştu söyleyen? Zeynep duyduğu tanıdık ses ile tarif edilemez bir şaşkınlık yaşadı.

“Zeyneeeyp”

Suratına o güçlü, kendinden emin tavrını takarak döndü Zeynep.

“Kerem. Sen, Sen nasıl?”
“Dayanamadım. Yaşadıklarını duyunca dayanamadım. Seni görmemeye dayanamadım Gölyazı Elması.”

    Zeynep saniyeler önce ne kadar şaşırmışsa şimdi kat be kat daha fazla mutlu olmuştu. Sanki peri anne masallardaki sihirli değneğini onun yüzünde kullanmış, en güzelinden gülücükler kondurmuştu asık suratına. Kerem, Zeynep için her zaman fırtınalardan kaçıp sığındığı güvenli limanı olan kollarını açmış, henüz tepeye ulaşmamış güneşin yüzüne vuran ışıkları ile parlayan yeşil gözleri özlemle bakıyordu. Önce biraz duraksadı Zeynep, kafasını aşağı eğip yüzünü gizledi Kerem’den sanki aralarında büyük bir sır vardı da Kerem’in öğrenmesini istemiyordu. Sonra düşen yüzünü kaldırdı tekrar fakat bu defa yüzünde Kerem’in önce kalbine giden, oradan bütün vücudunu ısıtarak yüzünde o yamuk gülüşünün oluşmasına sebebiyet veren bir gülümseme ile. Koştu ve sarıldı, öyle sarıldı ki Kerem bir an kaburgalarından birini aşkı için feda etmenin aslında sorun olmayacağını düşündü. Kerem arabasına yaslanmış, kendisine sarılan Zeynep’i mutluluktan parlayan gözleri ile süzdükten sonra iki yana açtığı kollarını kızın beline doladı. Yavaşça elleri Zeynep’in vücudunu tekrar keşfediyormuş gibi dokunduğu her noktasını hissederek yukarı çıktı. Kafasını Zeynep’in saçlarına gömdükten sonra biraz önce kızın bedeninde gezinen elleri ile onun yüzünü avuçlarının içine alıp, şakağındaki yara izine dudaklarından değil de kalbinden gelen bir öpücük kondurdu. 

“Hmmm… Gölyazı Elması sakin… Sakin ol. Bir yere kaçmıyorum merak etme.”
“Bilemiyorum Kas Hayvanı. Bilemiyorum, kafanıza esince Amerika’ya gidiyorsunuz ne de olsa.”
‘Bakıyorum da ben burada yokken o çeneden hiçbir şey kaybetmemişsin.’
‘Ne sanıyordun? Sen gittin diye ağlayıp, ezilip değişeceğimi mi?’

   Kerem aniden gözlerini devirmiş, gülümsemesini saklayarak “Üzülmedin yani gitmeme” dedi.
“Keremmmmm”
“Hadi… Atla arabaya…”
“Nereye gidiyoruz?”
“Nereye olacak, okula gidiyoruz.”
“Okula mı? İkimiz mi?”
“Hayır 5 kişi gidiyoruz, diğer üçünü bagaja sakladım.”
“Keremmm… Sen ne demek istediğimi anladın.”
“Anladım güzelim. Anladım, artık sıkıldım; saklanmaktan, başkaları için bizi feda etmekten, mutsuz olmaktan sıkıldım. Bugün bu işi bitireceğiz.”

   Kerem’in ses tonundaki ciddiyet ve kesinlik içini rahatsız eden korkuyu bastırmış, Zeynep Kerem’in yanında olmasından bir kez daha mutluluk duymuştu. Okulun önüne geldiklerinde öğrenciler yeni yeni toplanmaya başlamış, Melis ve Barış bahçenin ortasında sanki diğerlerinin duymaması gereken bir sırdan bahsediyormuşçasına ayrılmış, konuşuyorlardı.
Kerem arabayı durdurup indikten sonra Zeynep’in kapıyı açmasına fırsat vermeden onun kapısını açtı. Tereddüt duymadan elini Zeynep’e uzattı ve gördüğü ufak tepkiden güç alarak kızın elini sıkıca tuttu. Kerem’in elini parmakları parmaklarının arasında bütünleşmiş gibi tutan Zeynep arabadan inerken, manidar bir rüzgâr eserek bütün okula peşinde sürüklediği şok etkisini vurmuştu. Barış, zaten bildiği ilişkinin ayyuka çıkmış olmasının kıskançlığını, Kerem’e yıllardır duyduğu kıskançlığı yüzüne yüklemişti. Zeynep ile Kerem el ele okul bahçesinde yürürken zaman sanki aşklarına bir ayrıcalık tanımış onlar için yavaşlamayı kabul etmişti. Zeynep bütün gözlerin üzerlerinde olmasının tedirginliğini Kerem’in sımsıkı tuttuğu elinden aldığı o kuvvet ile yok sayıyordu. Kerem belki de kendini aşık olduğundan bu yana ilk kez bu kadar Kerem Sayer gibi hissediyor, Zeynep’in avucunun içinde kaybolan o minicik elinden daha önce yaşamadığı mutluluk ve saadet hissini alıyordu. İçinde hissettiği rahatsızlığı, kini sesinden hissettiren Barış Zeynep ile Kerem’in karşısına dikildi.

“Masum çifte kumrularda gelmiş. Nasılsın kardeşim? Yoksa hain mi demeliydim?”

  Bu kez Kerem’in yüzünde Barış ile ne zaman Zeynep hakkında konuşsa üzerinde taşıdığı onu susturan vicdan azabından eser yoktu.

“Hiç şaşırmadım Barış. İnan bana hiç şaşırmadım. Şimdi beni iyi dinle! Sırf senin için acı çekmeyi göze aldım. Kardeşim dediğim adam mutlu olsun diye hayatımda ilk kez sevilmenin tadını almışken vazgeçtim. Canım yanarken sustum, hiç istemediğim insanlarla birlikte oldum. Ben kardeşim dediğim adam için elimden geleni yaptım. Sen… Sen Zeynep’e olan hislerimi biliyordun, anlamış olmalıydın. Onun için nasıl delirdiğimi en yakından sen görmedin mi? Peki, ne yaptın? Bunları bilerek Zeynep ile birlikte oldun. Seni sevmediğini söylediğinde bile bırakmıyorsun onu. Ona âşık olduğun için ya da seni sevdiği için değil benimle olmasına tahammül edemiyorsun sadece… Şunu kafana sok Zeynep benim sevgilim ve bundan sonra onun kalbini kıracak en ufak bir yanlış yaparsan… Kardeşim dediğin adamı ne kadar az tanıdığını ve neler yapabileceğini görürsün. ”

     Kerem’in bu sitem, öfke ve tehdit içeren sözleri sadece Barış üzerinde değil bütün okul üzerinde soğuk soğuk esmiş, herkes donakalmıştı. Sanki herkesin açıkça görmesini istermiş gibi Zeynep’in tuttuğu elini çekerek Zeynep ile beraber okulun merdivenlerine çıktı Kerem ve sesini bütün dünyaya duyurmak ister gibi yükseltti.

“Şimdi beni iyi dinleyin! Zeynep benim sevgilim. Bundan sonra onu üzen beni üzmüş demektir. Eğer bir kişi bile onun kalbini ufacıkta olsa kırarsa, onu üzerse Kerem Sayer’in kim olduğunu size hatırlatırım.”

    Zeynep Kerem’in bu sahiplenici, korumacı aşkını savunup herkesi kendi için karşısına alan konuşmasından o kadar mutlu olmuştu ki sanki sabah yüzüne sihirli değneği  gülücükler konduran o peri bu kez işi ilerletmiş tam kalbinin ortasına yıllardır aradığı bir mutluluk fidanı dikmişti.
   
--Bu itirafın, restleşmenin olması ve beklenen Kerem Sayer’in geri dönmesi gerekiyordu. Ayrıca okula birlikte el ele giren ZeyKer’den güzel ne olabilir. Barış’a lafı koyan Kerem’den daha güzel ne olabilir? Bu sahnelerden sonra güzel ve biraz hareketli bir aşk şarkısı eşliğinde Okulda birlikte takılan ZeyKer sahneleri izliyoruz hiç ayrılmıyorlar. Bu arada Barış ve Melis’in kabızlık dolu bakışlarını görüyoruz tabi. Melis gene kıskançlıktan çatlıyor, kusuyor. Barış deseniz depresyondan saçlarını kesmiş kıskançlıktan çatlıyorlar. Gerçek sevgililer günü bölümü şimdi Mesajlaşma ile başlıyor.--

     Gelen mesajın Kerem’den olduğunu görünce Zeynep’e bütün gün içinden eksik olmayan kirpinin tatlı dikenleri tekrar batmaya başlamıştı.
--Mesajları Kerem ve Zeynep’in sesinden okuyoruz.--

“Hadi… Hazırlan çıkıyoruz.”
“Çıkmak? Ne çıkması? Nereye gidiyoruz?”
“Gölyazı Elması sen adamı çıldırtırsın. Sevgililer gününü ayrı geçirecek değiliz heralde”
(Zeynep’in yüzünde bölümlerdir göremediğimiz ama o ilk seni seviyorumu aldığındaki gülümsemeyi görürüz.)
“Hmm Nereye gidiyoruz? Ona göre giyineyim bari… ”
“Hmm sürpriz, rahat bir şeyler giy sen.” 

   Kerem arabasına yaslanmış beklerken kapıdan çıkan Zeynep’i görür, yeşil gözleri onu her gördüğünde iliklerine kadar hissettiği hayranlık hissini oldukça net yansıtmaktaydı. Kerem’in yanına gelen Zeynep karşıdan olumsuz bir cevap beklermiş gibi hayal kırıklığı dolu yüzü ile söylendi.

“Off… Kas Hayvanı senin yüzünden kıyafet seçemedim. Zaten hiç anlamıyorum bu işten. Bir bluz bir kot pantolon ile sevgilisi ile mi buluşur insan?”

    Hayranlık dolu gözlerini, mutluluk ve tatlı utangaçlıkla kızaran kulaklarını Zeynep’ten saklarmışçasına kafasını eğdi Kerem.

“Olmuşsun…  Yani çok güzel olmuşta…”
“Olmuşsun ne ya? Kavun muyum ben? Yanisi ne?”
“Üstüne de bir şeyler giyseydin keşke…”
“Eee bluz giydim ya işte.”
“Bana pek giymişsin gibi gelmedi.”
“Eee yuh Kerem bunu da mı kıskandın yani?”
“Tamam tamam, gittiğimiz yerde seni benden başka gören göz olmayacağından bu kalabilir.”
“Başka bir yere gitsek değiştireceğim sanki öküz…”

      Arabanın içinde Zeynep’in kendisini izlediğini fark eden Kerem mutluluğunu gülüşüne yansıtarak sessizliği bozdu.

“Gölyazı Elması beni öldürmeyi falan planlamıyorsun değil mi?”
“Hahaha! Kesinlikle bunu planlıyorum. Tanıştığımızdan beri başıma gelmeyen kalmadı. Seni öldürüp kurtulmayı düşünüyorum.”
“Hmmm… Sanırım bu geceyi baş başa değil de kalabalıkta kutlamalıydık.”
“Kerem şuan ormanın içinden geçiyoruz. Beni nereye getiriyorsun gerçekten?”
“Her şeyin başladığı yere…”
“Hmm… Teknede romantizm diyorsun yani.”

        Kerem sanki yanılıyorsun dermiş gibi gülümserken cebinden telefonunu çıkardı.

“Alo… Ufuk dediğimi yaptın mı? Her şey tarif ettiğim gibi demi eksiksiz... Güzel, ben yokken Jane’i rahat ettirin, sıkılmasın kız.”

    Zeynep’in mutluluğunun yerini endişe ve kaygı almıştı. Kerem’e göstermek istemiyordu asılmış yüzünü, sinirden titreyen dudaklarını. “Jane mi? Jane kim? Nereden çıktı bu kız? Paşamız hiç zaman kaybetmemiş arkadaş edinmekte. Öküz işte ne olacak.” Zeynep kafasının içinde bu cümleleri sayıklarken birden araba durdu. Kirpinin dikenleri karnına batarken sinirini istemeden sesine yükleyerek “Ne oldu?” dedi.

“Bilmiyorum Zeynep. Ben bir inip bakayım.”
“Çok güzel ya…”
“Bana neden kızıyorsun Gölyazı Elması? Ben mi bozdum arabayı Allam yarebbim”
“Tamam hadi! İnelim. İnelimde bakalım nesi varmış.”
“Çok anlarsın ya arabalardan…”
“Keremmmmm”
“Gölyazı Elması sana bir iyi bir kötü haberim var. Önce hangisini duymak istersin?”
“Hmm… Kötü olanı söyle.”
“Bu araba hareket etmez.”
“Nasıl yani? Ormanın ortasında mı kaldık yani? Kas Hayvanı … İyi haber nedir?”
“Titanic’ide ben batırdım zaten Zeynep hepsi benim suçum. İyi habere gelince burada telefonlarda çekmiyor gerçekten baş başa kaldık.”
“Yuh… Kerem sevindiğin şeye bak. Öküzsün işte.”
“Hadi… Söylenmeyi bırak, yakınlarda kulübe falan vardır belki alacaklarını al yola koyulalım.” 
“Ehh Kas hayvanının yapacağı sevgililer günü sürprizi bu kadar olur.”
“Zeyneaaapp”

    Kerem Zeynep’i peşinden ormanın derinliklerine sürüklüyordu. 

“Kerem çok merak ediyorum hava kararmış, kimselerin bilmediği ormanda kaybolmuşuz yardımı nasıl bulacağız acaba? Ne oldu?  Neden durdun?”

“Bak, tepedeki ışıklara bak. Sanırım birileri var. ”
“Şükürler olsun… Neyse ki gözlerin iyi görüyor Kas Hayvanı.”

    Koşar adımlarla tepeye çıkan Zeynep gördüklerine inanamamıştı. Küçük bir kulübenin etrafı ışıklar ile süslenmiş, en ince detay atlanmadan özenle düzenlenen dekorlar ile kulübenin çevresi tropikal ada şeklinde tasarlanmıştı. Minik bir kumsala vuran ufacık dalgalara, iki ağaç arasına gerilmiş hamak hatta Hindistan cevizleri ile yüklü tropikal ağaçlar bile vardı. Minik kumsal ile hamak arasına havayı sımsıcak yapan bir ateş yakılmış, hamaklardan birinin bağlı olduğu ağaca bir gitar yaslanmış ve hemen yanında cam bir şişenin içinde rulo şeklinde bir kağıt vardı.  Ateşin Hemen yanındaki yemek sepetinin bitişiğinde üzerinde ‘Gölyazı Elmalası ’ yazılı ufak bir sepet daha vardı. Zeynep’in mutluluğu kesinlikle şaşkınlığından fazlaydı gene de sesinde olan şaşırma hissini gizlemek mümkün değildi.

“Kerem… Ya inanamıyorum. Ben sana inanamıyorum. Nasıl? Ne zaman yaptın bunları?”
“Ehhh söz konusu Zeynep Yılmaz olunca bir Kerem Sayer mucizeler yaratabiliyor.”
“Ama…Sen demiştin ki her şeyin başladığı yere gideceğiz.”
“Benim için her şeyin başladığı yer bu ormandı Zeynep. Birlikte kaza geçirdiğimiz zaman sana ilk o zaman sarılmış, kokunu ilk o zaman içime çekmiştim. Ben o an sevmiştim seni.”

    Zeynep’in gözlerinde bu kez mutluluk gözyaşları vardı.

“Kerem… Şimdi daha iyi anlıyorum. Neden seni benim diğer yarım gibi hissettiğimi daha iyi anlıyorum. Ben de ilk kez bana ilk sarıldığın o gün hoşlandım senden. Beni kollarının arasına ilk aldığında kalbimin daha önce olmadığı gibi attığını hissetim. Peki neden sustun? Neden konuşmadın?”

“Eğer seni daha az sevseydim, Sevgimden daha fazla bahsediyor olurdum.
(Jane Austen’den benden Zeynoya kıyak.)”

“Çok güzel ya Kerem Sayer… Jane Austen’de oku iyice aşık et kendine…”

   Kerem Zeynep’i kazadan sonra olduğu gibi sarmıştı. Zeynep’in gözlerinin içine baktı önce sonra kafasını saçlarına gömerek bir öpücük kondurdu alnına. Birlikte ateşin karşısındaki hamağa yerleşmişken Zeynep Gölyazı sepetinden çıkan elma şekerini yiyordu, Kerem’in kolunun altında başını dar siyah tişörtünden belli olan göğsüne yaslamışken.

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Bu tropikal ada fikri nereden çıktı? Yaratıcı sevgilim.”
“Birlikte bütün dertlerden kurtulup, ıssız bir adaya yerleşmek gibi bir hayalimiz vardı. Madem ki sevgilimi adaya getiremiyorum ben de adayı sevgilimin ayağına getireyim dedim.”
“Hmmm Peki bu adanın adı ne?”
“ZeyKer adası…”

      Zeynep gülümsüyordu. O an aklında hiçbir şey yoktu. Elma şekerini yerken birden durdu.
“Bu ne be…”
“Ne oldu Zeynep?”
“Kerem sana inanmıyorum. Elma Şekerinin içine kolye koymayı nasıl başardın?”
“İşte bunlar hep aşk Zeynep Hanım.”

     Zeynep, Kerem’in Gölyazı Elması yazılı kolyeyi elma şekerine sakladığına şaşırmış bir o kadar da mutlu olmuştu.  

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Peki bu gitar bu şişe neden?”
“Hmmm… Gülmek yok ama.”
“Tamam.”
“Benim gibi bir kas hayvanı seni çok çok üzdüğünden kalbindeki çizikleri silmek için bir hediye yetmezdi. O da hediyelerden bir tanesi… Sana gitar çalıp, şarkı söyleyeceğim.”

   Zeynep gülümsedi.

“Kalbimdeki çizikleri düşünürsek hediyeler epey fazla olmalı.”

    Kerem gülümseyerek hamaktan kalktı. Gitarını eline aldı. Yanan ateşin ışığı yeşil gözlerini parlatırken Zeynep’e yanına gelmesini işaret etti. Kerem gitarı çalmaya başladığında Zeynep çoktan başını Kerem’in omzuna yaslamıştı. Zeynep şişenin içinden şarkı sözlerinin yazılı olduğu kağıdı aldı. Kerem şarkıyı söylerken. Şarkı bittiğinde Zeynep gece boyunca kendisine hakim olan şaşkınlığı gene gizleyemedi.

“Çok güzel bir şarkı. Daha önce hiç dinlememiştim. Kim söylüyor ki”
(Bu arada İngilizce bir parça maksat Kerem’in en sexy romantik halini gördüğümüz bu eserde İngilizce konuşması da eksik olmasın .)

“Duymaman çok normal. Senin için yazdım Gölyazı Elması”
“Kerem eğer biraz daha şaşırtırsan beni düşüp bayılacağım.”
“Ne yapayım? Senin inatçı kalbini tamir etmek kolay değil ki.”
“Tamam tamam şikayetçi değilim ben.”
“Sanırım oldukça geç oldu. Son hediyeni de vereyim de artık yavaş yavaş dönelim.”
“Son hediye mi? Allah’ım bir tane daha mı var?”
“Gel hadi. Kulübeye…”

    Zeynep kulübeye girdiğinde ‘bir kez daha şaşıramam’ demek için ne kadar erken konuştuğunu anlamıştı. İçerisi mumlar ile donatılmış, kendisinin yağlı boya bir tablosu beyaz güller ile çevrilmişti. 

“Kerem… Seni…Seni çok seviyorum aptal Kas Hayvanı.”

   Zeynep birden mutluluğuna gölge düşüren bir üzüntü yükledi yüzüne.

“Benim için yaptığın her şey o kadar güzel ki. Ben sana kendi hediyemi veremem. Senin yaptıkların yanında çok basit. Ama senin suçun. Seni Amerika’da sanıyordum hazırlıksızdım.”

    Zeynep boynuna astığı hediyesini uzattı Kerem’e üzgün bakışlar ile. ZeyKer yazan bir bileklik yaptırmış, diğer yüzüne de “And They lived happily ever after” yazdırmıştı. Kerem, Zeynep’i kolları ile belinden sıkıca kavrayarak bir tatlı sertlik ile kendine çekti. Zeynep’in gözlerine baktı. Söylemek istediklerinin hepsini gözleri ile söylüyordu aslında.

“Benimle geçirdiğin her saniye, verebileceğin tüm hediyelerden daha güzel. Gölyazı Elması ”
“Hmmm…Eminim Jane’de böyle söylüyorsundur sen.”
“Yuh… Zeynep bende ne zaman kavga çıkaracak bir neden buluyorsun diye bekliyordum.”
“Evet. Sen iki günde elin Amerika’sından peşinde bir kızla dönüyorsun. Kavga çıkaracak nedeni ben buluyorum öyle mi?”
“Öyle… Jane benim arkadaşım sadece.”
“Melis’te arkadaşındı. Okulda nasıl öptüğünü unutmadım daha…”
“Pes valla Pes…. Konuyu nasıl buraya getirdin anlamış değilim.”
“İyi ben gidiyorum. Tek başına sessiz sakin düşünürsen anlarsın belki. ”
“Allah’ım yareepim… Ya yağmur başladı. Gece vakti ormanda nereye gideceksin acaba? Zeyneaapp” 

    Zeynep çoktan kapıyı çarpıp aldırış etmeden sağanak şeklinde yağan yağmura atmıştı bile kendini. Kerem olayların nasıl bu hale geldiğin düşünmeye fırsat bulamadan peşinden dışarı fırladı. Zeynep’in saçları yağmur damlaları ile ıslanırken asi kıvırcıkları düzleşmişti. Zeynep duyduğu kapı sesi geri döndü. Saçlarını yüzüne yapışmış, giydiği bluzda  yağmura karşı koyamayarak aynını vücuduna yapmıştı. Kerem’in vücuduna aldığı her yağmur damlası kıyafetlerinin altından fırlayacakmış gibi duran kaslarını daha da belirgin hale getirmişti.

“Zeyneap…Lütfen dur.”

   Bu kez Zeynep’in yüzünde genellikle Kerem’de görmeye alıştığımız o muzip gülümseme vardı. Zeynep Yağan yağmura inat Kerem’e doğru koştu. Kerem, Zeynep’in geri kendisine doğru koştuğunu gördüğünde içine dolan sevinç ile kollarını iki yana açmıştı kocaman. Sporcu çevikliğini bu kez Kerem’in kucağına atlamak için kullandı Zeynep. Kolları ile Zeynep’i küçük bir bebeği kucakta tutarken gösterilen özenle kavramış fakat kaçmasını engellemeye çalıştığı bir av gibi sımsıkı kavramıştı belinden. Zeynep, Kerem’in belindeki kollarına karşılık olarak ayaklarını onun vücuduna dolamış, yağmurdan ıslanan saçları Kerem’in yüzüne düşerken, elleri ile boynunu, yüzünü okşuyordu. Gözleri uzunca bir  zaman birbirlerinin ruhunu aramış, nihayet kenetlenmişlerdi. Zeynep içinde bütün vücudunu yakan kıvılcımların gezdiğini hissediyor, bu ateşi söndürmenin tek yolunun Kerem’in dudakları olduğunu düşünüyordu. Kendini sakınmadan dudaklarını Kerem’in dudaklarına bastırmışken, Kerem’in sertçe verdiği tepki kıvılcımları tekrar körükledi. Nefeslerinin bittiğini fark ettiklerinde durabildiler ancak. Kerem yavaşça yere indirdi kızı. Zeynep nefes nefese iken güçlükle çıkan sesi ile konuştu.

“Kerem…”
“Efendim güzelim.”
“Biz hayatımız boyunca hep böyle kavga mı edeceğiz?”
“Şikayetçi misin Gölyazı Elması?”
“Hayır, sadece kavga çıkarmak için çok fazla neden bulmam gerekcek.”
“Senden Nefret ediyorum Gölyazı Elması”
“Şu dünyada kimse benim kadar senden nefret edemez Kas Hayvanı.”

                                                  Mutlu Son

Arkadaşlar tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü. Elimden geldiğince yalın anlatmaya çalıştım ama tam bir günümü aldı. Bu yüzden son kısımlarda sizde fark ettiyseniz tasvirden uzak diyalog ile tamamlamaya çalıştım. Kusura bakmayın. Umarım beğenirsiniz…
 
 

                                                                                                          
https://twitter.com/Atarli_kerem

6 Şubat 2014 Perşembe

ZeyKer Bir Aşk Cinayeti

Evet Bu uyarlama, parodi hikâyemi de diziyi izlememe kararı alarak beni twitter âleminden soğutan,  yakın zamanda hesabı kapatmama mahal verebilecek olan Büş ve Ayça başta olmak üzere tüm GB ailesine ithaf ediyorum. (Şuan resmen bari internetten izleseler de güzel yorumlarını bizden esirgemesinler diye çabalıyorum .)

     (Güneş gözlüğü takan Kerem Sayer sexyliğini bilen GB ailesi bu hikayede dizimizin karakterlerini Agatha  Christie romanlarını aratmayan entrika, tutku ve sır dolu bir cinayet vakasının içinde buluyoruz. Tabiki her ne kadar şuan ki hali olmasa da mutasyona uğramadan önce kalbimizde taht kuran Kerem Sayer sexy güneş gözlükleri ile dedektif rolünü üstleniyor..)

        Sayer Malikânesi “Oha! Bizdeki paraya bak istesek evdeki her şeyi altından yaptırır sonrada ısı yalıtımını sağlayamadığımızdan görgüsüzlükten ölürüz”  derecesindeki zenginliklerini göstermek için Sevim Sayer’in en son dış kapının dış mandalı bile olmayan Şoförleri Aksel’in işe alınmasını bahane ederek verdiği gösterişli davetlerden birine ev sahipliği yapıyordu. Sadece belli sayıda kişinin geleceği bilinmesine rağmen paranın alabildiği her sosyetik yemeği sığdırmamız lazım ya masada kimsenin adını bile söyleyemediği Fransız yemekleri eksik olur da rezil olursak diye en son bakanlar kurulunun toplandığı 36 kişilik masa donatılmıştı. Masanın başında Ahmet Bey, onun hemen yanında Sevim Hanım, bir tarafta zorunlu olmamasına rağmen eve gelen misafirleri ayartarak fingirdek Demet adı ile topladığı ününü korumak için giydiği sexy Fransız hizmetçi kostümü içinde Demet, hemen yanında Bahçıvan Tülin ile hizmetçi Demet arasında adeta ilmik dokuyarak libidosundan bir dakika bile şüphe ettirmeyen Cihan, onların hemen yanında ise işe yeni başlayan son bölümdeki repliklerinden sonra eski kamyoncu yeni şoför olduğunu anladığımız Aksel ve beş öğün kusturan fakat gram kilo kaybettirmeyen ilginç bir hastalığa bağlı Melis vardı. Masanın diğer yanında Lepiska saçlarının bakımını karşılamak için Amcasının parasında gözü olan Barış, onun yanında gecenin onur konuğu o düşük zekâya rağmen torpil ile dedektif olmayı başarmış her daim güneş gözlüklü Kerem ve yanında Fingirdek Demet’in namına leke sürer nitelikte saf ve aptal fakat esas oğlan Kerem’i ayartmaktan geri kalmayan Zeynep vardı. Şaşı Jale ise yemek masasındaki yerine üstünde “Ahmet Sayer” yazılı anlamsız bir mektup bırakmış bir köşede Sevim Hanım’a “Aklıma hiçbir neden gelmiyor ama menopoza girmemden sen sorumlu olmalısın” bakışları atıyordu. Kerem’in henüz 18 yaşında hangi meziyete dayanarak Dedektif olduğu ne kadar anlaşılmaz ise kutlama için toplanan bu “Oluk oluk para akıtılmış Afrikadaki açlığı bitirebilecek ” masada neden sosyetik ve zengin misafirler yerine evin şoförü Aksel, bahçıvanı Tülin, uşağı Cihan gibi isimlerin yer aldığı da en az onun kadar anlamsız ve saçmaydı.

(Mizah hikayelerini bir kurgu planlamadan doğaçlama yazıyorum J Valla bu saçma olayı nasıl bağlayacağım benim de bir fikrim yok.. Ama Aksel’in son bölümdeki ibretlik aşk dolu konuşmasını örnek alarak “Hayırlısı be gülüm ..” diyebilirim .)


   Zeynep yaptığı ilginç kıyafet seçimleri ile her zaman sevim hanımdan “ayy bu kız benim gelinim olursa vallahi şirketi iflasa sürükler daha şık gözüksün diye kendisine parasızlıktan çuval giydiririm bakışları ” alıyordu. Zeynep’in en son giydiği damalı ceketin altına pembe tül perdeden mini etek gibi akla hayale sığmayan saçma tercihi ile girişte üzerine paltoların asıldığı direğin bile daha şık gözükmesinden sonra haksızda sayılmazdı aslında. Sevim Hanım’ın bakışları altında yemek yemeye çalışan Zeynep Masanın ortasında duran “Croque monsieur “ ismini telaffuz edemediğinden daha fakir işi olan bir şeyler yemek için gözlerini gezdiriyor fakat fırında tavuk diye adlandırılabilecekken sırf gösteriş olsun diye yabancı kelimelerle adeta zincirleme yemek tamlaması yapılan yemeklerden hiç birini isteyemiyordu. Yemeklerle dolu sofrada aç kalmaya daha fazla dayanamayan Zeynep açlığın gözünü karartması ile kenarda tatlılar için hazır bekleyen çikolata sosunu, eliyle ikiye böldüğü tam ekmeğin arasına sürüp anlamsızca büyük olan Kerem’in ellerinden daha büyük lokmalar ile yemeye başlayınca başta Sayer ailesi olmak üzere “Allah kimseyi açlık ile imtihan etmesin” anlamı taşıyan acınasını bakışlar ile izleniyordu. Bu sıra da Ne yardan geçerim ne Demetten Cihan sağ elini Demet’in bacaklarda gezdirirken sol eli ile Tülin’in saçlarını okşuyor, gözleri ile de Sevim Hanım’ı kesiyordu. Cihan’ın aynı anda iki hatunla oynaşırken Karısına attığı “tostunu yedikten sonra bekliyorum” bakışlarını zerre kadar umursamayan Ahmet hala kimin için düzenlendiğini bilmediği bu anlamsız yemek bitse de bir an önce odamda heyecan ile izlediğim filmime devam etsem diye düşünüyordu. Zeynep’in yalnızca çok yakında kendi kendine bir cumhuriyet kurmaya niyetli basenlerini örten perdeden mini eteğini gören Kerem her ne kadar çıkmaya başladıklarından beri birilerinin yemeğine gizlice şap katıp libidosunu düşürmüş olsa dahi Zeynep’in bacaklarını görünce dayanamamış ve güneş gözlüklerinin altından ekmek arası çikolata sosu yiyen Zeynep’i dikizlemeye başlamıştı. Kerem ile Zeynep çıkmaya başladığından beri Kerem’e günün belli belirsiz saatlerinde “hmm, ok, iyi, sen meşgulsün galiba. S, iyi sen onunla yersin ” Türk kızı trip top 10’da aylardır zirvede olan mesajlar atıyordu Barış. Son olarak Kerem’in yemek masasında Zeynep’i dikizlediğini gören Barış her ne kadar kendini tutmak zorunda olduğunu bilse de Kerem’e sessizce yaklaşıp “Hıh içine düşseydin bari…” diyerek kıskançlık yüklü bir cümle kurdu. Masadakilerin asıl ufak çaplı bir kalp krizi geçirmelerine neden olan ise durumun rehaveti ile heyecan yaparak “Düşündüğün gibi değil Barış, açıklayabilirim ” diyen Kerem’in buram buram yasak aşk kokan cümlesi oldu. Tüm bunlar yaşanırken gıda maddesine duyduğu ihtiyacı ortadan kaldırarak güneş ışığı ile fotosentez yaparak yaşamanın bir yolunu bulmuş olan Melis, Barış ve Kerem’e şehvet, kıskançlık, nefret ve erotizm ortaya karışık bakışlar atıyordu ki telefonuna “kamyoncu” diye kaydettiği Aksel’den bir mesaj geldi:

“Yolların efendisiyim,
Sen benimsin güzelim,
Bakma öyle sexy, Barış’ı da Kerem’i de ezerim.”
(Son bölümde Melis’in gözlerinin içine baka baka “Ellerinden ölüm olsa şerbet yapar içeriz” gibi sokak jargonunu esirgemeden kullanan Aksel’de bu potansiyelin olduğunu hepimiz biliyoruz.)
 
     Bir adet kamyon arkası, bir adet lirik, bir adette tehdit mesajı içeren bu ilginç şiiri hiçbir edebi sınıfa dâhil edemeyen Melis bunu bir keresinde yanlışlıkla beynini kusmasına bağlayarak karşılık verdi:

“Kuaför değilim saç keserim,
Kusmayı çok severim,
Sevme beni, yapışırsam pişman ederim.”

 (Gurursuz bir ahtapot olabilir ama en azından kendini biliyor.)

   Aksel’in mesajına yakışır bir cevap veren Melis’ten sonra herkes Zeynep hariç herkes masada bulunan envaı çeşit yemeğin tadına bakıp birbirlerine adeta gecenin gidişatını ele veren anlamsız entrika dolu bakışlar atıyorlardı.

(Bütün gerilim filmlerinde olur yaşanacak olayla en ufak bir bağlantısı dahi olmayan karakter bile yerli yersiz sinsi bakışlar atarlar güya katilin kim çıktığına şaşıracağız ya bir gizem havası yaratma çabaları işte .Yalnız benim hikâyemde katilin kim çıktığına cidden şaşıracaksınız sonuna bakmak yok )

     Önce Cihan Demet’e, Demet Tülin’e, Tülin Aksel’e, Aksel Barış’a, Sevim Zeynep’e, Zeynep Jale’ye, Jale herkese bir sırıtıp bir kin dolu bakışlar atarken Ahmet hiç kimseye bakmaya girişiminde bile bulunmuyor ”Şu Cihan, Sevimi de ayartsa da bir an evvel boşanıp kurtulsam ” düşüncesi ile oturuyordu. Bu bakışlara alışamamış Kerem “Lan yoksa fermuarı açık unuttuk da mavi boxer’ı meydana mı saldık”  düşüncesi ile hemen bir kontrol girişiminde bulundu.

    Etrafı fırtınadan önceki sessizlik bürümüşken “Hadi dans edelimde neşemiz yârine gelsin ” dedi sanki dans etmeyi becerebilecekmiş gibi bizim lepiska saçlı masal kızımız Barış.  Dans edip, yemek dışında yapabileceği başka aktivitesi bulunmayan bu zengin ama seviyesi düşük topluluk itiraz etmedi bu teklife. Akıllarda tek bir soru vardı kim kimin ile dans partneri olacaktı.  İki dakika önce cool adamım ben deyip iki dakika sonra gel buraya diyep Zeynep’le ile dans ettiği sırada “Tükürdüğünü bir kez yalayan” Kerem ikinci kez aynı duruma mahal vermemek için hemen Zeynep’in eline yapıştı.  Kerem’in bu hareketinden sonra kıskançlık dolu bakışlar atan Barış’a hiç beklenmedik bir şekilde “Genç çocuk ama küçük gelin oluyor da küçük damat neden olmasın ” bakışları altında Demet’ten teklif geldi. İçten yanmalı motor gibi Demet diye kaynayan Cihan evlilik sözleşmesinin yasalarına bağlı kalarak Tülin’i dansa kaldırınca, Aksel’de Melis’e teklif sunmuştu, geriye kalan bütün seçeneklerin bayan olduğunu gören Melis ise “kıro, mıro ama bari seviyor ”  edası ile Aksel’i kabul etti, hoş daha iki hafta önce Kerem’in mekânında kızlara dayak atmaya çalışan kendisinin de pek farkı yoktu. Ahmet’in yemek biter bitmez “Tabakhaneye malum şeyi yetiştirme ” hızında odasına çıkması ile gecenin en garip çift teklifini aldı Sevim; Kendisine alttan kısık bakışlar ile Jale’den erotizm dolu bir teklif geldi. Herkes sıradan bir dans içerisindeyken birden alevlenen Zeynep ile Kerem müzik ile hiçbir alakası olmamasına rağmen tango yapmaya başladı. Demet her ne kadar aradaki yaş farkını önemsemeden Barış ile fingirdemek için gerekli vücut ısısını yakalamaya çalışsa da Zeynep ile Kerem’in ateşli dansını gören Barış gözlerinde yaşlar ile Demet’ten uzaklaştı. Cebinden geçen sene nakış nakış işlediği oyalı mendilini çıkaran Barış “Iğğğğ Erkek milleti hepiniz böylesiniz” diyerek lavaboya koştu. Melis, Barış’ın hemen peşinden Aksel’i iterek, Lavaboya doğru yöneldi fakat konunun Barış ile zerre alakası yoktu. Yemediği yemeği periyodik olarak kusmasının hiçbir mantıklı açıklaması olmayan Melis’in periyoduna denk gelmişti sadece. Demet’e dokunamıyorum ama hiç yoktan eldekinden olmayım diyen Cihan Tülin ile oynaşırken gecenin sürpriz ismi Jale’de ellerini Sevim’in iki adet stün ile ayakta duran sarkmış kalçalarında gezdirmeye başlayınca gece iyice zıvanadan çıkmaya başlamıştı. Ardı arkası kesilmeyen sürprizlerle Sayer Malikânesinin en hareketli daveti olan gece de birden ışıkların sönmesi ile “Her şeyimiz var ama jeneratör bize lüks” şaşkınlığı yaşandı.

       Yaşanılan bu birkaç dakikalık anlamsız elektrik kesintisinden sonra Melis’in çığlığı duyuldu üst kattan. Sanki işaret bekleyen topluluk birbiri ile yarışarak üst kata çıktı. Ahmet Sayer kanlar içersin de yatıyor hemen arkasındaki dev ekranda ise “Recep ivedik” isimli mizah seviyesi yerlerde bir film oynuyordu. Zaten odaya toplanan hiç kimse Ahmet’in ölümüne şaşırmamışken bu adam yıllardır içeride bunu mu izliyormuş şaşkınlığı taşıyordu yüzünde. Sahip olduğu meziyetlerin azlığı nedeni ile her fırsatta sayılı meziyetini gözlere sokan Kerem “Aman tanrım! Once in a life time expirence ” diyerek devamlı öz babası olduğundan şüphe ettiği adamın ölümünü bile bir fırsata dönüştürerek bildiği İngilizceyi bir kez daha vurguladı.
“Hiç kimse hareket etmesin. Hiçbir şeye dokunmayın bu işi ben çözerim.”

   ( Zira odadaki herkes Kerem’in bu olayı çözebilecek meziyette bir kişi olmadığını biliyor ve içten içe rahatlık duyuyorlardı.)
 “Kafasına geçirilen poşetle boğulduktan sonra sırtından bahçe makası ile yaralanmış ardından gözü servis tabağına konularak yemek borusuna kusulmuş, ayrıca üzerinde oldukça bakımlı bir saç var teli var, Kim yaptıysa işini garantiye almak istemiş.” Dedi Kerem.

    Birden fazla kişi tarafından imece usulü işlendiği kabak gibi ortada olan cinayeti tek kişiye yüklemek Kerem’in dedektif olurken neden torpile ihtiyacı olduğunu açıklıyordu. Belki de öz babasının yıllarca kendisi yerine recep ivedik filmleri ile vakit geçirmesi aklını karıştırmıştı. “Ciddi ciddi ben bu çocuğun nesine aşık oldum?” bakışları altında “O kaslarla yatakta bekleneni verse bari ” diye düşünüyordu Zeynep.

“Olayı nasıl çözeceğimizi buldum.” Dedi Kerem.
   Odadaki herkes hayretler içerisinde Kerem’e bakıyor, bu çocuğun bu olayı bu kadar hızlı çözmesi kıyametin birazdan kopması demek korkusu ile bekliyorlardı ki Kerem kimseyi şaşırtmayarak “gecen sefer camdan ayakkabıyı bütün ülkedeki kızlara denetmek” fikrini sollayan o inanılmaz yöntemi açıkladı:
“Oylama yapacağız. Evet, oylama herkes gizli oy kullanacak en çok oyu alan katildir. ” dedi.

(Ne? Nasıl çözsün çocuk? Bir bakışta kim kimin babası DNA testi olmadan çözebilir ama son bölümlerde mutasyona uğradı işte. )

    İlginç bir şekilde Kerem bu saçmalamakta yeni dünya rekoru olan fikrini reddetmeyerek oylama salonuna geçti topluluk. Herkes oyunu kullanmış sonuç olayı çok yanlış anlayarak kendine oy atan Zeynep’inki ile birlikte vurun zavallıya misali herkesin aynı kişiye oy atması sonucu 7 tane Zeynep çıkmıştı. (Kerem Dedektif olduğu için oy kullanmıyor) Sonucun biricik sevgilisi alehine çıkmasına dayanamayan aşık Kerem  bir dedektifin bünyesine yükleyebileceği tüm sexyliği yüklenip, ağır tahrik unsuru sayılan çene kaslarını sıktıktan sonra “Durun, Olmadı bu herkesi sorgulayacağım ” dedi İlk hedefi Demet’e dönerek.

“Sen, neden Zeynep yazdın?”
“Ayy vallahi ne bileyim öz kızımdan başkası katil olamaz diye düşündüm.”
(Demet bu yapar )
   
   Aldığı bu cevap karşısında diğer seçeneklere döndü Kerem.
“Tülin sen neden Zeynep yazdın?”
“Kendisi kocamın yasak meyvesi aklıma başkası gelmedi”
“Sen Aksel Neden Zeynep?”
“Şimdi Koçum, demirden korksak trene binmezdik, Zeynep’ten korksak kediyi tekmelemezdik”

   Aksel’in bu konu ile hiçbir alakası olmayan fakat “Fikirtepe çocuğuyuz biz korkumuz yok kimseden” temalı anlamsız cevabından sonra ardı arkası kesilmeyen saçma cevapların sonuncusunu almak için sevgilisi tarafından aldatılmış ergen kız bakışları ile etrafı izleyen Barış’a yöneldi Kerem.

“Hadi, Barış…”
“Ayy Kerem, bu gece başım ağrıyor.”
“Ihmmm Ne diyorsun Barış?”
“Kerem zorlama vallahi başım ağrıyor.”

    Kerem ile Barış arasındaki yasak aşkı gün gibi ortaya döken bu diyalogtan sonra herkes şok içinde kalmış, en çokta Zeynep “son bölümlerde neredeyse üstüne atlamasına rağmen soğuk nevale gibi kendinden uzak duran Kerem’i  ” anlayınca yıkılmıştı.
“Barış onu demiyorum. Neden Zeynep? Cinayet saatinde neredeydin?”

 Neden Zeynep sorusuna kimseyi yanıltmayarak “kıskandım” yanıtını veren Barış. Cinayet saati neredeydin sorusuna ısrarla yanıt vermiyordu.
“Neredeydin? Neredeydin Barış katil sens misin çabuk cevap ver.”

  Zaten hem duygusal hem fiziksel olarak 5.sınıf kalitede bir camdan daha kırılgan olan lepiska saçlı prenses daha fazla dayanamayarak yaşlı gözlerle cevap verdi.

“Hıııı, Allah belanı versin hayvannn. Regl oldum Lavaboya koştum işte adi herif…”

   Gece boyunca yaşanılan yığınla entrika ve sürprizden sonra Barış’ın kız çıkması kimseyi şaşırtmazken Zeynep “Oh bea, sevdiğim çocuk hiç değilse benden önce bir kızla fingirdiyormuş”  rahatlaması yaşıyordu. Kerem birden normal şartlar altında entrika ve gurursuzluğun kitabını yazarak ortalığı karıştırması gereken Melis'in bir köşede sessizce durup gece boyunca kollarına yapışmadığını da fark edince bu işte bir terslik var diyerek “Sen, Sen Melis neredeydin cinayet saati?” dedi. Gerçekten masum olmasına rağmen beyin yetersizliğinden mantıklı bir cevap bulamayan Melis koşarak ikinci kata çıktı.

“Yaklaşmayın! Yaklaşmayın atarım kendimi.. Ben katil değilim. Cihan benim babam, Demet benim annem hepsi benim ”

    Hiç kimsenin yaklaşmaya niyeti olmamasına rağmen “yaklaşmayın diye ”  anlamsız tehditler savuran Melis kendini birden aşağı attı.  Yerdeki cansız bedenin beyin kısmından kusmuk akan Melis’in başına koştu Tülin. Cihan birden ilk sefer atladığında biricik kızını psikoloğa getirmeyip Kerem’in başına yıkacak kadar bile babalıktan uzak olsa da ağlamaya başladı. Cihan’ın ilk gece kocasını kaybetmiş gelin gibi zırlamasına dayanamayan Tülin “Sus salak. O senin kızın değil ” dedi.

    Gecenin başından beri ardı arkası kesilmeyen olaylar, itiraflar, entrikalar yüzünden herkesin yüzünde hazır beklemekte olan “Oha! Lan nasıl yani şimdi o bununla, o da bununla mı işi pişiriyormuş” ifadesi hazır bekliyordu. Dış kapının dış mandalı dahi olmamasına rağmen her olay, her entrikanın içinde istenmeyen otları yanında sönük bırakır biçimde beliren Jale gece başında masaya bıraktığı üstünde “Ahmet Sayer” yazan zarftan çıkardığı kağıdı okuyarak konuşmaya daldı.

“Evet Cihan, Melis senin kızın değil. Hatta buradaki herkes aslında sandığı kişi değil. Yıllardır her şeyi mektuplarla anlatmaya çalıştım halbuki telefon açıp söylesem her şey biterdi ama yapmadım. Şimdi elime fırsat geçti. Melis Tülin ile Cem’in yıllar önceki ilk fingirdemesinin meyvesi, Demet Tülin’in annesi hem de görümcesi, Ben senin babanım, Kerem Melis’in amcası, Sevim benim metresim, Sen benim kocam Barış’ın babasısın.”
(Ne var arkadaşlar? Dizimizdeki entrika düzeyinin bundan aşağı kalır yanı mı var? CIA ajanından farksız Jalemiz yeter.)
    
      Jale’nin itirafından sonra zaten cinayetin çözümüne dair bir arpa boyu yol alamamış Kerem “Ulan bu gidişle Zeynep benim kızım çıkarsa” korkusu ile etrafı daha dikkatli izlemeye başlamıştı ki Demet’in çantasındaki parıltıyı görerek birden üzerine atladı. Üzerinde taze kanlar akan bıçağı yavaşça çantadan çıkaran Kerem “Bu ne lan? Bu ne dünya tarihinin ilk fingirdek katili” dedi.
“Ama.. ama olamaz. Bu imkansız.”
“Ne olamaz çantandan Kanlı bıçak çıktı. Daha ne olacak bir de ben öldürdüm diye imza atsaydın istersen.”

     Cinayet saatinde Işıkların sönmesini fırsat bilip Cihan ile fingirdediğini söylemekte bir tereddüt duyan Demet “Lan kadınlar koğuşunda fingirdeyecek erkek bulamam korkusu ” ile “Biz cinayet saatinde Cihan ile yiyişorduk.” Dedi.

    Tüm gözler Cihan’dan gelecek yanıtı bekliyordu. Durumu kabul edersem Tülin’den ayrılmak zorunda kalırım, Bir de bu demet ile zengin sofrasında ekmek arası çikolata yiyen aç kızı başıma kalır korkusu ile “Kesinlikle yalan, biz Tülin ile dan ediyorduk” deyip Tülin’den “Evet” onayı gelince öz kızının adını katil diye yazmaktan zerre çekinmeyen demet tabir-i caizse “G*t” gibi ortada kalakalmıştı. Bu cevapların üzerine kelepçeyi Demet’e takmakta hiç zaman kaybetmeyen Kerem “Biliyordum göl yazı elması, biliyordum masum olduğunu ” dedi aşk dolu yeşil gözleri ile.
“Kas yığınım benim, ne zaman başım belada olsa kahramanım olan kas yığınım ” dedi.

(Cıks cıks … Hikaye bitmedi. Ben G.H miyim klişenin dibine vurayım da katili hizmetçi, uşak falan çıkarayım…)

 “Flashback yapıyoruz ve ışıkların söndüğü bölüme geri dönüyoruz. Önce ışıklar kesiliyor ki bunu Ufuk Kerem’in talimatı ile yapıyor. Sonra herkesin dikkati lavaboya koşan Barış’ın üstündeyken takip eden bir Zeynep görüyoruz. Kerem aşağı kolaçan ederken Zeynep Ahmet işini bitiriyor. Sonrada işi sağlama almak için herkese dair deliler bırakıp en son bıçağı Demet’in çantaya atıyor. Kavuştu kavuşalı rahat yüzü göremeyen yavrucaklar Kerem tek varis şirket’in sahibi olsun da bütün hisseleri satar Maldivlere kaçarız planı ile yapıyorlar :D

   Bu hikâyeden alınacak dersler:

-Örümcekten post, Jale’den dost olmaz.
-Mantık sizi A şehrinden B şehrine götürür, Cinayet ise Maldivlere
-En masum gözüken kişiler aslında hiçte öyle değildir.

   Umarım gülümsetir.. Atarlı_Kerem

                                                                                               https://twitter.com/Atarli_kerem