1 Mart 2014 Cumartesi

Melek Mi? Şeytan Mı? (+18 ZeyKer)

<1.Hikaye +18 dir ona göre okuyun. Saçma sapan yorumlar yapıp sinirimi zıplatacaklar hiç okumasın lütfen.>   
     
    Her dakikasında damla damla tutku ve şehvet içtikleri gecenin üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Zeynep’in bütün karşı koymalarına rağmen yaramaz çocuk olmaktan asla geri durmamış, fırsat bulduğu her gözlerden uzak yerde kızın bedeni ile olan münasebetine devam etmişti Kerem. Zeynep’in devrilmiş masum gözlerle her ‘uslu dur’ deyişinde söylediğinin tersini kanıtlayan davranışları onun için geri çevrilmez bir oyun davetiydi artık. Bu üstü örtülü fakat biraz naz biraz tutku ile büyülenmiş davetleri geri çevirmek için Kerem gibi ruhu henüz olgunlaşma yolunun başında olan küçük bir çocuk için reddedilemezdi.

     İçinde Zeynep’e karşı duyduğu hislere kati suretle karşı koyamıyor, kendisine uzak durmasını söyleyen her fısıltıyı susturuyordu. Nedenini kendinin de bilmediği garip bir his vardı içinde; Zeynep’le birlikte etrafında kimsenin olmasını istemiyor, sanki onu kendisinden başka herkesten kıskanıyordu. Bugünde kahvaltı yapmak için tek başlarına kalabilecekleri bir yerlere gitmek istemiş, fakat Zeynep’in karşı koyamadığı gülücükleri ile yaptığı emrivakiler devreye girince kafeye gitmeyi kabul etmişti.

     Arabasına yaslanmış, yüzüne vuran güneş ışıklarına daha fazla katlanabilmek için ilk fırsatta yapabileceklerini düşünürken Zeynep kapıdan çıktı. Tanrım! Bu kıza karşı hissettiği duygular onu her gördüğünde tekrar canlanıp boğazının düğümlenmesine, ellerinin terlemesine ve engel olmadığı başka hallere neden olmak zorunda mıydı? Onu ilk gördüğünde de aynı saçları, gözleri, kıyafetleri aynı olmasına rağmen nasıl olmuştu da nefret etmişti? Daha önce onlarca kızla birlikte olmuş, çok daha fazlasını bu üniforma içinde görmüştü, fakat onlarla yaşadığı bedeni yakınlık kesinlikle tesiri bulunmayan bir ilaç gibiydi; onunla birlikte yaşadığı ruhunu tatmin eden dokunuşlar yoktu içinde. Tüm bu düşüncelerini saklamayan gözlerini hafifçe kaçırıp kafasını eğdikten sonra konuştu, alaycı ses tonu ile.

“Günaydın, Gölyazı elması. Ben de yaz geldi diye içeride kök salıp, elma vereceksin sandım.”

“Sana da günaydın, komik olduğu sanan Kas Hayvanı.”

“Hiç altta kalma zaten. Hemen lafı ağzına tık insanın.”

“Eee benim olayım bu Kerem Sayer.”
   
   Zeynep’in kendisini taklit etmesi mutlu etmişti onu, elini ensesine atıp parlayan dişlerini gösteren bir gülümseme oluştu yüzünde.

“Zaten yeterince geç kaldık Gölyazı elması. Benimle uğraşmayı bırak, atla arabaya.”

“Ben mi seninle uğraşıyorum acaba?”

“Tabi ki sen benimle uğraşıyorsun. Sen gelene kadar ben ne güzel yönetiyordum okulu. Sen geldin her şeyi bozdun.”

“Geldiğime mutlu olmadın yani.”

    Bir insan bir başkasının hayatında daha ne kadar mutluluk kaynağı olabilirdi? Bu kızın dünyaya kendisini mutlu etmekle görevli olarak gönderilmiş bir melek olabileceğini düşündü bir an. Mutluluktan iki kanat takıp uçabileceğini gösterme taraftarı değildi Kerem. Kafasını çevirip her şeyi ele verebilecek gülümsemesini saklarken cevap verdi, ciddi olmadığının imzası ses tonu ile.

“Olmadım tabi.”

    En tatlı sabahları Kerem ile didişmeleri ile başlayan Zeynep çocuğun kendisine açtığı kapıdan arabaya bindi. Zeynep’i bindirdikten sonra dolanarak direksiyonun başına geçti Kerem. Bir süre huzurlu sessizlik kapladı arabanın içini. Durumu bozmak istemiyordu Zeynep ama sesinde konuşmasının bir zorunluluk olduğunu hissettirdi.

“Kerem sana bir şey söylemeliyim ama uyacaksın.”

    Daha duymadan hayır dediğini ima eder gibi güldü Kerem.

“Hahaha! Söyle bakalım güzelim ama uyacağıma dair söz veremem.”

“Yaaa Keremmmm.”

“Zeyneappp”

“Okulda gerçekten uslu durmanı istiyorum.”

“Ben ne yapıyorum ki? Sevgilimi öpmek, koklamakta mı suç?”

“Canım senin için suç. Her yerimi mosmor ediyorsun, saklayacağım diye yaz günü atkı takacağım neredeyse.”

      Zeynep’in bunları söylerken gözlerini saklamak için kafasını önüne eğip kabahat işlemiş bir çocuk gibi parmakları ile oynamasından aslında onunda hoşnut olduğunu fakat uyarmaya mecbur hissettiğini anlamıştı Kerem. Kendisine engel olamayacağını ne vakit ona yakınlaşırsa sonucun gene aynı olacağını biliyordu, bu yüzden söz vermedi.

“Hhmm…Boş ver şimdi, hadi atla geldik.”

     Yaklaşmakta olan yaz aylarından önce hissettirmeye başlamıştı sıcak günler kendisini. Kahvaltı için geldikleri kafe etrafı tamamen camlar ile çevrili küçük ama çok şık bir yerdi. Kahvaltı ederken neredeyse var olup olmadığını anlayamayacağınız camlardan muhteşem deniz manzarasını rahatsız olmadan izlenebiliyordu. Zeynep, Kerem’in koluna girdi indikten sonra kendileri için ayrılmış masaya doğru giderken.

    Kerem kafenin en sonunda gözlerden uzak olan masayı seçmişti. Geldiklerinde masanın üstünde istemedikleri kadar çok kahvaltılık hazırlanmıştı bile. Zeynep bir yandan kahvaltı ederken bir yandan da kendisini hayrete düşürerek dalgın dalgın kendisini izleyen Kerem’e bakıyordu. Aslında oldukça hoşuna giden bu durumu yalanlarcasına rahatsız olmuş gibi böldü sessizliği.

“Neden izliyorsun beni kas hayvanı, kahvaltını yapsana.”

“Sana da yaranılmıyor valla. Bak ne güzel uysal uysal seni izliyorum neden bozuyorsun ki keyfimi.”

“Canım ben sevgilimin iyiliğini düşünüyorum. Okula gideceğiz daha bak kesinlikle yetişmeliyim derse. Hiçbir şey yiyemeyeceksin bak sonra.”

“Gölyazı elması düşündüğün şeye bak. Okul benim unutuyorsun galiba. İstediğim saatte çıkar, yemek yerim.”

“Oh! Beyefendinin rahatlığına bakar mısınız?”

       Konuşmaları Kerem’i karşıdan gören ileri çaprazlarındaki masadan gelen ses ile bozuldu. Masada sarışın diğerine göre daha dolgun hatlara sahip yeşil gözlü bir kız ve hemen karşısında kumral saçları omuzlarına dökülen oldukça beyaz tenli bir tanesi daha oturuyordu. Sarışın olan hiç yabancılık çekmeden uzun süreli bir tanışmanın verdiği rahatlık ile seslendi.

    “Aaaa Keremmmmm! Keremmmmm”

    Kerem gözlerini Zeynep’ten alıp aniden kalkarak kızların bulunduğu masaya doğru ilerledi. Kafasının içinde dönmeye başlayan soruları engelleyemiyordu Zeynep. Kimdi bu kızlar? Kerem’i nereden tanıyorlardı? Nasıl bir münasebet vardı aralarında? Kerem’in neredeyse eğilip kızın içine girecek kadar yaklaşmışken sarışın olanın kulağına fısıldadığını gören Zeynep kendini sakinleştirmekte bir hayli zorluk çekiyordu. Her an sonrasını düşünmeden masaya varabilir, neticesinin ne olacağını bilmediği hareketlerde bulunabilirdi. Derin bir nefes alıp Kerem’in yersiz kıskançlıklardan nefret ettiğini hatırladıktan sonra ayrıca çocuğun eline koz vermek istemediği için biraz daha sabretmeye karar verdi.

    Zeynep’in içini saran endişeden haberi yoktu Kerem’in hiçbir şey olmamış gibi oturup, hiç başlamadığı kahvaltısına devam etti. Her ne olursa olsun beynini geçen her saniye kemiren sorulara daha fazla dayanamadı Zeynep, kıskançlığını merakının arkasına gizleyerek sordu.

“Kim bu kızlar”

    Zeynep’in kendisini belli etmeme çabaları kendisi için giderek çok daha kolay anlaşılır hamleler haline gelen Kerem kıskanıldığı için mutlu oldu. Biraz hoşuna giden bu duygunun devam etmesi biraz da Zeynep’i kızdırmak hoşuna gittiği için net bir cevap vermedi.

“Hiç öyle eskiden tanıdığım iki kız işte.”

Gözlerini Kerem’in üstüne sabitleyip sinirlendiğini hissettiren ses tonu ile devam etti Zeynep.

“Eskiden tanıdığın demek. Peki, ne istiyormuş bu eski tanıdıklar?”

“Hiç sadece beni özlemişler, uzun süredir ortalarda görünmediğimi söylediler falan.”

“İsimleri ne?”

“Ne yapacaksın isimlerini Gölyazı elması nüfusuna mı geçireceksin?”

“Kerem sana bir soru sordum?”

“Pelin ile Ebru şimdi mutlu oldun mu?”

“Evet oldum. Ben sana göstereceğim mutluluğu.”

“Benim ne suçum var Gölyazı elması?”

“Tamam, tamam kalk hadi geç kaldık yeterince. Derse kesin yetişmeliyim ben, gidiyoruz.”

    Kocaman gülümsemesi varken yüzünde konuştu Kerem.

“Kıskandın mı sen Gölyazı elması?”

     Kesinlikle kabul etmediğini vurgulamak ister gibi cevapladı Zeynep.

“Aman… Neyini kıskanayım onların? Okula geç kaldık, ondan acele ediyorum.”

     Ağzına acele ile birkaç lokmayı sıkıştıran Kerem’i kolundan tutup çekiştirerek masadan kaldırdı Zeynep. Koşar adım kafeden  çıktıklarında gördüğü manzara karşısında kendini tutamadı Kerem ve küfür etti..

“S**tir.”

      İlk bakışta durumu fark edemeyen Zeynep merakla sordu.

“Ne oluyor Kerem?”

“Arabayı çekmişler.”

“Ne demek arabayı çekmişler.”

“Kızım umursamıştım, park yasağı olan yere park ettim. Arabayı çekmişler işte.”

“Off! Kas hayvanı ne zaman sorunsuz bir iş yapacağız acaba? Yayan mı kaldık şimdi biz?”

“Maalesef öyle güzelim.”

“O zaman ne yapıyoruz?”

“Ne yapıyoruz?”

“Şu duraktan hemen bir 48 T ye atlıyoruz.”

“Saçmalama Zeynep, otobüse binecek değilim.”

“Birazdan göreceğiz biner misin binmez misin?”

“Kızım bir taksi çağırırdık şuradan.”

“Ya kas hayvanı geç kaldım diyorum sana. Kim bilir ne zaman gelecek. Bak bak karşıdan otobüs geliyor koş.”

     Hayatımda asla yapmam dediği şeyleri Zeynep ile birlikte yapmak oldukça hoşuna gidiyordu Kerem’in. Otobüs geldiğinde dikkatini bir kolunu tutup “hadi hadi binemeyeceğiz” diyerek kolunu çekiştiren Zeynep’ten alıp yabancısı olduğu aracı süzdü. Şaşkınlığını gizlemeden yüksek sesle konuştu.

“Eee yuh Zeynep biz buna nasıl bineceğiz?”

“Ön kapıdan canım.”

“Kızım insanlar camdan dışarı fırlayacak mümkünü yok binemeyiz.”

    Otobüsün açılmış ön kapısından çoktan içeri girmeye başlamış Zeynep, kolunu tutup çekiştirdiği Kerem’e döndü.

  “Sızlanmayı bırak bin şu otobüse hadi.”

      Güneş ışıklarının üzerine düşmesi ile açık tonlara bürünen kahverengi gözleri, omuzlarına dökülen kıvır kıvır saçları ve insanın hafızasından hayır cevabını silen surat ifadesi ile günaha davet eden tatlı bir şeytandı bu kız. Ayakları ilerlerken reddeden aklında kısa süre önce kendisini mutlu etmek için gönderilen tatlı meleğin kendisine en büyük yasakları çiğnetebilecek bir şeytan olduğunu düşünüyordu. Onu ikna etmesi için hilelere, büyülere ihtiyaç duymayan bakışları, sesi, güzelliği ile emrine boğun eğdiren bir şeytan.

     Otobüse bindikten sonra hiç boş yer olmasına rağmen “İlerleyelim ilerleyelim” nidaları eşliğinde otobüsün en dip köşesinde sıkışmış vaziyette buldu kendini Kerem. Sanki içeride kaybolma riski varmış gibi Zeynep’in elini asla bırakmıyordu. Bir müddet sonra içerideki kalabalık o denli arttı ki insanlar bir biri ile bitişik olarak çıkabilirdi bu aracın içinden. Artan sıcaklık ile yüzünden ve boynundan akan terlere direnmeye çalışan Kerem elini tuttuğu Zeynep’in iki adam arasında sıkıştığını fark etti.  Sanki biri dev gibi bir şırınga ile kıskançlık denen o zehri vücuduna tek seferde empoze etmiş, tüm vücudunu ele geçirmesini sağlamıştı. Kızın yolculuk başından beri bırakmadığı elini daha sıkı kavrayarak kalabalığın içinde kendi üzerine çekti. Yaptığı hamle ile Zeynep’in sırtı otobüse yaslayıp köşede sıkışmış Kerem’in göğsüne yapıştı. Camlardan içeri sızan güneş ışıkları ile birlikte giderek artan sıcaklık Zeynep’in kalçalarının kasıklarına yapışması ile birlikte dayanılmaz olmuştu Kerem için.

      ‘Tutku ve şehvet bir kez tadıldıktan sonra karşı konulması oldukça zor zehirlerdir, fakat bu zehirler aşk denen saklı meyvenin içine gizlenmişse bir ısırık alan herkes için artık hiçbir ilaç bulunmaz.’ -Atarlı-

        Kendine çektiği kızın tamamı ile vücuduna yapışması ne kadar doğru olmuştu Kerem için? Zeynep’in yüzünü gıdıklayan kıvırcık saçlarından kokusunu kendine çektiğinde çelikten iradesinin yavaş yavaş bükülmeye başladığını hissetti. Tanrım! Onlarca kişi vardı bu aracın içerisinde bedenini saran en ilkel dürtülerine hâkim olması gerekirdi, fakat hiçbir şey asla düşündüğünüz kadar kolay gerçekleşmezdi. Zeynep’in bedeni kendininkine her sürtündüğünde hızlanan nefesleri ile kokusunu daha sık, kesik kesik ama seri şekilde kokusunu daha fazla içine çekiyor, damarlarında dolaşan tutku ve şehvete karşı direncini kaybediyordu. Otobüsün trafikte yaptığı ani hızlanma ve yavaşlamalar neredeyse içinde hareket edilmeyen kabalıkta vücutlarının dans etmesini sağlıyordu.

     Biliyordu kendine hakim olması gerekirdi, utanmalıydı. Tanrım! Onlarca göz üzerlerindeyken dudakları ile saçlarının altındaki boynuna ulaşamaz, kendisine işkence etmek için aralarında duran kumaş parçalarından kurtulamazdı. Bu yasak meyve ilk günahı değil miydi insanın? Cennetin kapılarını insanın yüzüne kapatmamış mıydı yasak meyvenin tadı? Adem ile Havva’yı böyle kandırmamış mıydı şeytan? Cennetin sonsuz ziyafetinden vazgeçmemiş miydi insan bunun için? Genç bedenini arzunun ele geçirdiği bu adam nasıl karşı koyabilirdi böylesi tatlı bir günaha? Zeynep onun için mutluluk meleği değil de onu şehvetinin kölesi yapan tatlı bir şeytandı artık. Damla damla akan terlerinin içindeki ateşi kanıtladığı Kerem tatlı şeytanının ona her temasında çelikten iradesinin eriyip bittiğini hissetti.

    Zeynep’in boynuna üflediği sıcak nefesleri kendini kaybetmek üzere olduğunu ilan ediyordu kıza. Zeynep’in sol elini vücudunda kaydırarak kendi sol elini budu, parmaklarını parmaklarına geçirip sıktı kız. Kerem bunun kendine hakim ol anlamında umutsuz bir uyarı olduğunu biliyordu. Gözleri saçlarının arasında boynuna ulaşabilmek için en ufak bir boşluk ararken düzenli aralıklar ile yakalanmayı istemeyen bir suçlu gibi çevreyi kolaçan ediyordu. Kızın elini sıkmasına tepki olarak parmaklarını parmaklarına elimde değil demek istermiş gibi sıkıca kenetledi. Eğer bütün dikkatleri üzerlerine çekeceğini bilmese ufak bir çığlık atabilirdi Zeynep.  Teslim olmaktan başka çaresi yoktu; ne ani bir hareket ile kaçabilir ne de ikisi adına da yanlış anlaşılacak bir tepki verebilirdi.

       İyice kendi vücuduna yapışan kızın sıcaklığı aralarındaki kumaş parçalarını eritmişti sanki. Kızın teninin tenine değdiğini hissedebiliyordu Kerem. Tatlı şeytanın cezbeden fısıltılarına boyun eğmişti artık tamamen. Boşta olan sağ kolunu göğüslerinin hemen altından kıza dolayarak sıkıca kavradı. Dingin rengini vahşi koyuluğuna bırakan yeşil gözleri ile etrafı kaçamak bakışları ile kontrol etti. Kızın saçlarını çenesi ile araladıktan sonra artık nefesi boynuna temas ediyordu. Usul usul avına yaklaşırken yerini belli etmek istemeyen bir yılan gibi gezindi elleri Zeynep’in vücudunda. Eli kızın kısa eteğinin altında çıplak tenini gizlemeyen bacaklarına ulaştığında vücudunda hakim olamadığı uzvunun kasılarak sertleştiğini hissetti. Parmakları bacaklarına yaramaz dokunuşlar yapıp eteğinin altına sarkmaya çalışıyordu. Zeynep giderek artan ani bir bakışa yakalanma korkusunun kalbini hızlandırdığını anladı. Bitmesini istemiyordu belki ama mecburdu durdurmaya, yutkunarak konuştu.

“Kerem. Kerem iniyoruz hadi geldik.”

     Zeynep’in sesi ile kendine geldi Kerem kızın omuzlarından kaldırdı kafasını.

“Hımmm. Tamam.”

      Otobüsten indiklerinden sonra içeride yaşadıklarından dolayı kendine hakim olamadığı için özür dileyen bir ifade takındı Kerem. Kafasını önüne eğip küçük ama seri adımlar attı, Zeynep’in elinden tutarken. Zeynep, Kerem’in yüzüne bakıp kızaran kulaklarından aldığı cevap ile gülümsedi. İkisi de sınıflarına gitti konuşmadan.

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<    3 Saat Sonra >>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>

     Zeynep ne kadar kendini derse odaklamaya çalışırsa çalışsın başarılı olamıyordu. Sabah yaşadıkları ona Kerem’in bedenini ne kadar özlediğini hatırlatmıştı. Sıcak dokunuşlarını, öptüğünde yakan dudaklarını, tüm arzusu ile kendine bakan koyu yeşil gözlerini özlemişti. Gözlerinin içinde arzularına itaat edip onu isteyen Kerem’i özlemişti, fakat öyle sıradan birine karşı içinde soğukluk hissi uyandıran bir özlem değildi bu; ona dokunamadığı her saniye yavaş yavaş içini yakan bir özlemdi. Düşüncelere dalmışken birden kapı çaldı.

       “Hocam Zeynep Yılmaz’ı kütüphaneden bekliyorlar.”
         
         “Kim bekliyor?”

          “Bilmiyorum hocam müdür bey söyledi.”

           Kütüphaneye yaklaşırken neden buraya çağrıldığına bir anlam veremiyordu Zeynep. Kendisi ile ne ilgisi olabilirdi. Kütüphanenin önüne geldiğinde Kapının ardına kadar açık olduğunu fakat içeride kimsenin olmadığını fark etti. Belki görmediğim bir köşesinde biri vardır diyerek kontrol etmek için içeri girdi. Zeynep içeri girdikten sonra saklandığı kapının arkasından sırıtan yüz ifadesi ile Kerem çıkıp ani bir hareket ile kapıyı kilitledi. Arkasına döndüğünde Kerem’i gören Zeynep şaşkınlığını gizleyemedi.

“Kerem sen…Sen ne arıyorsun burada?”

     Konuşmadı Kerem gözleri kızın üstüne kenetlenmişti. Kerem’in üzerine geldiğini gören Zeynep panik olup geri geri attığı adımlar atarken devam etti.

“Kerem dur. Kerem lüt…”

     Sözünü tamamlamadan kızın kollarını yakalayıp gözlerini gözleri ile birleştirmişti. Kendisi konuşmuyordu belki ama gözleri “Seni istiyorum. Ne ruhum ne de muhtaç bedenim daha fazla dayanamaz lütfen karşı koyma” diye yalvarıyordu. Kerem’i iterek kendinden uzaklaştırmaya çalışan Zeynep devam etti.

“Kerem uslu duracağına söz vermiştin.”

“Ben öyle bir söz vermedim. Hem seni çok özledim.”

“Bırak, sabahki kızları özlemişsindir sen.”

      Taktığı kıskançlık maskesi, kaçamak bakışları ve sinirli ses tonu ile oyuna biraz heyecan katmak isteyen Zeynep’i daha fazla sabrının kalmadığını gösterircesine tutup raflardan birine yasladı Kerem. Kafasını yavaşça kulağının dibine sokarak davetkar bir fısıltı ile konuştu.

“Ben sadece seni istiyorum.”
   
    Daha fazla direnmek için ne gücü vardı ne de bunu yapmak istiyordu Zeynep. Bir elini Kerem’in boynuna atıp diğer eli ile saçlarını okşarken dudaklarına yapıştı. Kolları ile Zeynep’i kavrayan Kerem ani ve sert bir hareketle kızı raftan ayırıp kütüphanenin oval biçimde tasarlanmış sütunlarından birine yasladı. Dudaklarını kızın dudaklarından ayırmak istemiyordu belki sonsuza kadar, fakat vücudunun diğer köşelerini de öpücükleri ile yakmak istiyordu. Sol eli göğüslerinden kayıp bacaklarına doğru giderken sağ eli ile ulaşmak istediğini göğüslerini saklayan gömleğinin düğmelerini çözmeye adamıştı kendisini. Gömleğinin düğmelerini bir bir çözdükten sonra dudaklarını önce boynuna daha sonra göğüslerinin üstüne indirdi. Zeynep’in inlemeleri kafasının içinde yankılanmaya başlamışken yavaşça sutyeninden kurtuldu kızın. Zeynep’inde kendisinin gömleğinden kurtulmak istediğini gören Kerem ellerini kısa süreli kızın vücudundan ayırıp gömleğini çıkarıp attı. Elleri kızın vücudunda gezerken yaşamak için tek ihtiyaç duyduğu şeymiş gibi öpüyordu kızın bedenini.

    Kollarını sütuna yasladığı kızın belinden dolayarak bir çırpıda kaldırdı Zeynep’i. Zeynep kollarını beline sarmış kafasını göğüslerine gömmüş Kerem’in kendini kaldırması ile bacaklarını onun vücuduna doladı. Zeynep’i kısa süreli kollarında taşırken üzerinde kitapların olduğu masayı tek koluyla temizledikten sonra kızı masanın üstüne yatırdı. Kızın eteğinin altından iç çamaşırını çıkaran elleri daha sonra kendi pantolonunun düğmelerini çözdü. Bedenini kızın bacalarının arasına aldıktan sonra bacaklarını omuzlarına geçirip dudaklarına bir öpücük kondurdu. Zeynep yeniden Kerem ile tam anlamı ile bütünleştiğini anladığı anda dudaklarını kurtararak inledi. Kızın bacaklarını kavradıktan sonra sertçe kendine çekti Kerem. Biraz öncekinden daha şiddetli bir o kadar da tahrik edici bir inleme duydu Zeynep’ten. Tüm enerjisini kullanarak kıza her temasında ses getiren ritmik hareketine başladı. Kızın vücudunu gezen elleri ile birlikte uzunca bir süre devam etti hareketlerine. Vücudu kasılmış, nefes alması giderek daha da zorlaşmışken doyum noktasına ulaştığını anlamıştı. Dişlerini sıkıp nefes almaya çalışırken tüm vücudundan akan terler ile yıkanıyordu. Derin bir nefes alıp kafasını çevirdiğinde geniş çenesinin altında görünen boynunda tüm damarları kabarmıştı. Yasak meyvenin tüm tadını aldığını anladığında kollarının arısına alıp kaldırdı Zeynep’i. En koyu halini almış yeşil gözleri giderek dingin renk tonuna dönerken kollarının arasındaki kızın gözlerine bakıp düşündü. Tanrım! Nasıl bir şeydi bu? Ne karşı konulmaz bir arzu ne tatlı bir günahtı? Nefesinin nefesine karıştığı bu kız kendisini mutlu etmek için yollanmış masum bir melek mi yoksa en büyük günahları basit bir oyun yapıp oynatan tatlı bir şeytan mı?

< Farkındayım bu sefer kısa kestim beklediğiniz sahneyi ama her şeyi tasvir ettirmeyin hayal gücünüze kalsın
J Gece yazdığım için baya yoruldum kusura bakmayın.Umarım beğenirsiniz. Hikaye + 18 olduğu için herkesin anlayacağını düşünerek metafor kullanmaktan çekinmedim. Yorum ve vote esirgeyenler kendi Kerem’ini bulamasın emi :D >

                                                                    https://twitter.com/Atarli_kerem

4 yorum:

  1. ne desem bilemiyorum ya,yine o kadar güzel yazmışsın ki okurken sonuna gelmek istemedim.
    senin bu tarz hikayelerin beni benden alıyor,okurken hayal edebiliyorum yani :D
    son olarak Kerem'in otobüs macerasına çok güldüm :D
    gerçekten emeğine sağlık,yeni hikayelerinide okumak için sabırsızlanıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler güzel yorumunuz için :D

      Sil
  2. Wauv wauv wauv yine hayran kaldım yazdiklarina.süper olmuş

    YanıtlaSil
  3. Ne diyebilirim şimdi?Yine yine yeniden harikasın,ellerin dert görmesin yavrum.Senaristler görüp de feyz alsınlar azıcık.Ayrıca buraya eklediğin için de ayrıca teşekkür ederim.Sen hep yaz +18,ben her türlü okurum,kurgun,betimelemen şahane,sürükleyicisin zaten.En kısa zamanda görüşürüzz.

    YanıtlaSil