29 Ocak 2014 Çarşamba

Kül Kedisi ZeyNep ve Porsche’lu Prensi Kerem

                           Kül Kedisi ZeyNep ve Porsche’lu Prensi Kerem…

       Evet bu parodi hikayemi de başta söz verdiğim @mrsbing arkadaşım başta olmak üzere büt sınavlarıma başlamadan önce tüm iyice sapıtan bölümlerden sonra sinirlenen GB izleyicilerine armağan ediyorum. Senaristlerimize siz öyle saçmalayan dizi yazarsınız da ben durur muyum diyorum ve herkesin bildiği (bilmeyen lütfen kendini Melis’in attığı çatının tentensiz versiyonundan atıversin) Kül Kedisi Masalına uyarlıyorum. Son derece hızlı yazmaya çalıştığım için oluşacak hatalardan dolayı okuyanlardan şimdiden özür dilerim..

(Masalların en sevdiğim yanı mükemmel aşk hikâyelerinin yanı sıra saçmalamakta sınır tanımamaları tam da bizim dizi gibi. Bir varmış bir yokmuş… Çok çok uzak diyarların birinde Gölyazı (Tam da masal ülkesi gibi J) denen bir krallık varmış. Bu krallıkta İyi yürekli bir o kadar da saf bir kız olan Zeynep, Öz annesi Demet ve üvey üç kız kardeşi birlikte yaşarlarmış. )

   Zeynep her zamanki gibi Öz annesi mi yoksa Hitler’e özenen bir ev hanımı mı olduğunu anlamadığı Demet’in alt tarafı 3 odalı evin bir şekilde bahane uydurup başına yıktığı işlerini yapmak ile meşguldü.
Babası öldükten 40 dk sonra kendine antikacıda yeni koca bulan Demet’in çoktan portakal kabuğu görüntüsünü aşıp, eriyen kaşarı andıran selülitlerini toplamak için aldığı sıkı donları yıkamak, sadece bir yeşil elma ile bir günü geride bırakmasına rağmen evin belli noktalarına kusarak yaşam alanını işaretleyen Melis’in artıklarını temizlemek, Gölyazı’da sadece 150 ev olmasına rağmen binlerce anlamsız aynı zamanda hiçbir vakit istediği yere gitmeyen mektup yazan Jale’nin mektuplarını toplamak ve son olarak kasları ortalama bir erkeğin iki katı olmasına rağmen inatla sporu bırakmayan Cihan’ın jimnastik kıyafetlerini toplamak Zeynep’in günlük görevlerinden olmuştu.
    (O nasıl bir cümle kurmak ben bile şaşırdım J Bu arada evet, Cihan da kız kardeşlerden biri malum Prens ve Külkedisini ayırmak isteyenlerin kadrosunda yer bulmam lazımdı kendisine …Hem Cihan’ı o kıyafetler içinde düşünmek daha bir komik..)
     Zeynep onun için giderek monoton olan işkencesini çekerken tahminen zamanında kendisine çektirdiği doğum sancısından dolayı ondan nefret eden Öz annesi demet ve Üvey kızlarının tek derdi zengin koca avlamak olduğu için her zamanki makyaj malzemesi, iki beden küçük gösteren korse, en tahrik edici dekolteli giysi gibi konularda konuşuyorlardı. Demet asgari ücretle madende çalışan bir işçiden daha fazla çalıştırıp hiç para vermediği kızı Zeynep’e bakıyor bir yandan da Melis ve Jale’ye bakıyor, öz kızım olmasa güzel kız aslında diyordu içinden.
(Görüyoruz ki bütün kötülüklerin anası içki değil benim diyen Demet bile Cihan’ı Zeynep ile kıyaslayamıyor. Zira 18.yy kadın kıyafetleri içinde dekoltesinden göğüs kılları fışkıran Cihan karşısında Bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi duran” Full Body” kapalı Bülent Ersoy’un bile şansı daha yüksekti  J)

    Birden üstüne vazife olmayan ne kadar gereksiz iş varsa bir şekilde burnunu sokmayı başaran sarayın tellalının sesi duyuldu.
 “Göl yazıda 150 hane vardır.
 Bunlardan 70 tanesi iki katlıdır.
 İçlerinde 36 tane gelinlik kız vardır
Bu kızlar Prensimizin balosuna davetlidir.” (Hepiniz doğru tahmin ettiniz arkadaşlar, Tellalımız iktisat fakültesinden mezun verdiğimiz ilk ve tek yazarımsı şairimiz Serkan agbiniz. Zaten şiir şeklinde yaptığı bu duyurudan ve balo ile ilgili hiçbir işe yarayan (yeri,saati,günü ) bilgi vermeyip gereksiz şeyleri saymasından anlayacağımız üzere başkası olması mümkün değil J )

    Gitmek için hiç şansı olmadığını bildiği halde Zeynep’in içini de bir heyecan kaplamıştı. Gözlerinde 30m öteden görünen “$” beliren Demet çoktan üvey kızları Melis ve Jale’den birini prense yamayıp, yerli yersiz yaptığı kaynana ziyaretleri ile Kralı da kendime kafalarım hayallerine dalmıştı bile. Asi ruhu her zaman “al başını git be kızım ne çekiyorsun ananın kahrını…” diyen Zeynep daha 18’imde değilim Gölyazı Endüstri Meslek Lisesi Torna tasviye mezunu ilk kız olarak mesleğini eline al sonra atarlanırsın düşüncesi altında eziliyordu. Bu kez içinden bir ses bu baloya gitmek her geç kız gibi senin de hakkın diyordu.  Tüm cesaretini toplamıştı Zeynep, istemeyerekte olsa annesinin yanına gitti.
“Anne bende sizinle baloya gelebilir miyim ?”
“Bilmem gelebilir misin?” (alaycı bir o kadar da iğrenç bir sırıtma ifadesi vardı yüzünde)

    Sanki kopyala yapıştır yapmış gibi aynı ifadeyi takınan üç kız kardeşten Melis konuşmaya atladı her zamanki gibi iki kişi konuşurken üçüncüye ne düştüğünü bilmeyen o yüzsüzlüğü ile.


 “Ne balosu ha! Ne balosu! Senin dimağını eritirim lan baloda benim, prens de benim, kız kardeşlerimde benim hepsi benim.”

   Zeynep ürkmüş ve şaşırmıştı, fakat bu şaşkınlık kesinlikle Melis’in tehditinden değil hayatı boyunca okuduğu tek şey Ayşegül kitap serisi ve magazin dergileri olan bu embesilin Osmanlıca beyin anlamına gelen “dimağ” kelimesini cümle içinde doğru kullanmasından kaynaklanıyordu. Kıyafetleri çalışmaktan yıpranmış, yüzü gözü kir pas içindeki Zeynep’i süzdü demet ve gayet sakin bir ses tonu ile “Peki Kül Kedisi mademki istiyorsun yarın işlerini vaktinden önce işlerini bitirebilirsen gelebilirsin.”

    Üç kız kardeş bu cevap karşısında ne kadar şaşkınlık duymuşsa Zeynep’te en az o kadar heyecanlanmıştı. Bütün yorgunluğunu üstünden atan Zeynep ertesi günün işlerine geceden başlamıştı. Bütün günü çalışarak geçirmiş Jalenin gizli mektuplarını olmayan adreslere götürmekten, Cihan’ın olmayan göğüslerini öne çıkarmak için kendisine 5 beden küçük korseyi bulmasına kadar bütün saçma işleri Balodan önce bitirmişti Zeynep. Balo saati gelip çatmış, sarayın adeta “ne kadar da zenginiz lan biz”  görgüsüzlüğü ile her eve yolladığı at arabası kapıya gelmişti. Demet ve üvey kızları evden çıkmak üzereyken elini yüzünü yıkayıp, elindeki tek kıyafetini mümkün olduğunca temizleyen zavallı Zeynep’te kapıya yöneldi. Demet:
“Nereye, Kül Kedisi?”
“Ama anne demiştin ki…”
“Ben sana işlerini bitirirsen demiştim.”
“Verdiğiniz bütün işleri bitirdim.”
“Sus kız! Kalk soğan doğra…”

     Daha fazla dayanamayan Melis “Demek bütün işleri bitirdin” diyerek kapının önüne iki litre kusuverdi. “Bunlar temizlenmeden hiçbir yere gidemezsin. “Oysa kendisi de biliyordu ki detaylı kıtalar arası haritası gibi yere yayılan bu şeyi temizlemek en az iki saat sürerdi. Zeynep’in hayal kırıklığı ve acı dolu suratına bakıp, Nuri Alço’nun zavallı kızı tuzağa düşürdükten sonra attığı kahkaha ile yarışır bir kahkaha atarak gittiler.
(Kerem’e de çok acıyorum ama Zeynep dizi de bile çok içimi yakıyor bea… Bir şımarık yüzünden 17 yıldır kavuşamadığı babası mı dersin, deli gibi aşık olduğu adamla iki dk geçiremeyeşimi dersin, resmen Allah belasını vermiş kızın. O senaristler bu baba olayı öğrendikten sonra herkesi topa tutan yakıp yıkan Zeynep yerine Kerem dışında herkesi affeden bir Zeynep yazarsa Allah evlerine ateşler salsın… merak etmeyin bu masal olduğu için sonu mutlu bitiyor J)

     Zeynep yerleri iyice temizledikten sonra Kalbinden gözlerine sızmış iki damla yaşla oturdu masaya. Zaten bu vaziyette nasıl baloya giderdim, annem haklı aslında burada kalmam daha iyi diye düşündü artık aptallık seviyesine dayanan saflığı ile. Babasının ölmeden önce kendine bıraktığı fanus ilişti gözüne. Fanusu eline aldı ve içindeki kar efekti veren süslerin hareketlenmesi için salladı. Gözlerine inanamadı fanusun içindeki küçük peri etrafındaki ışıklar ile gözlerinin önünde uçuşuyordu.
   (Bu kız bunca yıl hiç mi dokunmamış bu fanusa diye soru sormayın J sanki onların senaryosundan mantık mı fışkırıyor. 1 bölüm önce aşk acısından 3 aylık regl sancısını bir kerede çeken Barış’ın ertesi bölüm begüm ile çıkmaya başlaması kadar saçma işte J)
“Merhaba , güzel kız ben senin peri annen ” (Dizideki yağmur karakteri)
“AAA  inanmıyorum…”
“Neyine inanmıyorsun kızım fanustan çıkan iki parmak boyunda kanatlı bir hatun karşında uçuyor. İnanılacak tarafı mı kalmış bunun. Obama olacak halimiz yok. Peri anneyiz işte..”
“Yok yani ben peri anneleri böyle 50’li yaşlarda tonton teyze olarak bilirdim hep.”
“Hayatında kaç kere peri anne gördün ki salak! Yahu elimdeki asayı iki sallasam kalçalarım Jenifer Lopez, yüzüm Elisha cuttbert  neyin kafası bu ? Manyak mıyım ben niye 50’li yaşlarda dolaşayım.”
“Ay, vallahi haklısınız affedersiniz.”
“Sanırım baloya gitmeyi çok istiyorsun.”
“Evet.”
“Al bakalım sana prenseslere layık bir elbise.”
“Ama , ama bu benim hayal ettiğim elbise değil ki”
“Şey… Ondan kalmamış sihirli mağzada ” (Bu sahnede sus salak senin hayaline kalsa geçen bölümlerde giydiğin damalı masa örtüsünden sonra gider evdeki yastıklardan silikon yapar üstüne de perdeyi sarar baloya giderdin demek istedi. Fakat müşteri hakları kanunu çerçevesinde söyleyemedi.)
“Şey.. Ayakkabı da lazım bana.”
“hoop, al bakalım…”
“Aaa.. Bu ayakkabı neden camdan?”
“Hasta mısın kızım sen ya ! Resmen buldun da bunuyorsun. Ne bileyim işte bu sene porselen moda değilmiş camdan verdiler.” (Camdan ayakkabının hiçbir mantıklı açıklaması yoktu zira o da biliyordu ama altta kalmak istemiyordu.)
“Şey bir de ben baloya nasıl gideceğim arabam yok ki.” (Allah’ım camdan ayakkabı yerine biraz akıl verseydim keşke şu kıza. Kızın gözü önünde sihir yapıyorum hala arabam yok diyor demek istedi ama)
“Merak etme canım hallederiz. Ama çok önemli bir şey söylemeliyim sana gece 24:00’da sihrin süresi biter bu yüzden bu saatten önce dön.”
“Neden süresi bitiyor ki ya..”
“Yeni nesil akıllı asalar böyle işte her şeyi yapabiliyorsun ama şarjı çabuk bitiyor.”


        Balo çoktan başlamış hatta Prens hariç herkes çiftini bulmuş, bildikleri tek dans olan vals’i yapıyorlardı. Babası Ahmet Sayer bu çocuk neden kimse ile dans etmiyor yahu sarayı var, atı var , parası var hiçbir kızın elini tutmuyor , “insan hiç yoktan tek gecelik takılır hayır kızlar bakmıyor diyeceğimde o yakışıklılığa o vücuda kız olsam ben bile töbeler tövbesi lan yoksa bu çocuk gay mi gece gece diye” düşünüyordu. Prens Kerem  oturduğu yerden sadece gelen konuklara her fırsatta  onca yıllık saray eğitimine rağmen görgüsüz gibi sevinebildiği iki özelliği; birincisi bildiği İngilizce ile “welcome” diyebilmek ikincisi giydiği o dar kıyafetin altından fırlayacakmış gibi duran vücudunun çeşitli bölgerine karına dik göğüslere paralel kaslarını göstermek için yerinden kalkmıştı. Fakat şizofrenliğinin yüksek zeka ile değil de gurursuzluğu ile doğru orantılı olan Melis durur mu? Yapışmıştı Kerem’e. Neyse ki prens olmasının avantajını kullanan Kerem levyeli iki yardımcı çağırarak kollarına yapışan Melis’ten zor da olsa kurtulmuş baloda ki kızları süzdüğü yerine oturabilmişti. Ne yazık ki
şimdi de Saray’ın palyaçosu  Barış gelmiş, yıllarca kendisine köşedeki baba koltuğuna oturmaktan başka hiçbir babalık görevini yerine getirememiş babası ile gerçek bir baba oğul gibi takılıyor, sinirlerini zıplatıyordu. (Barış malının olmadığı bir hikaye düşünmediniz demi? Aaa ana karakter , Her bölüm esas çiftten 5 dk fazla izlemek zorundayız dertli mi yoksa bir taraflarında sivilce çıkmışta ondan mı oturamıyor oturduğu yerde belli olmayan oyunculuğunu.) Tüm bunlar olurken, Demet bu prens bizim kızlara bakmaz anlaşıldı en iyisi ben başka zenginleri antikacıya atayım bakışları atıyor, Jale Kerem’in annesine düzenli aralıklarla bir kızgın bir iyimser bakışlar atıp artık psikolojinin acilen kendisine bir tanı koymasının gerektiğini düşündüğüm mektup yazma fantezisine devam ediyordu.

    Birden salonda büyük bir sessizlik meydana geldi. Zeynep salondaki her kızın başka işi gücü yokmuş gibi 3 gün 3 gece konuşacağı o harika kırmızı elbisesi ile merdivenlerden iniyordu. Kerem daha ilk görüşünde anlamıştı bu kız sıradan Sayer koleji kızlarından biri değildi. Ondaki bu şıklık  bu güzellik ancak Gölyazı endüstri meslek torna tasviye bölümlü bir öğrencide olabilirdi. (Siz ne sandınız? Bilim insanlarının ancak DNA testi ile çözdüğü babalık mevzusunu bakışları ile çözen çocuk bunu mu çözemeyecek ?) Tüm kaslarını hız yapmak için kullanan Kerem kimse anlamadan Zeynep’in yanına varmıştı bile. Başta Melis olmak üzere Prens’in bir kızla dans ettiğini gören kızlar bu şoktan sonra vals’e geri dönmüşlerdi. 3.bölümdeki hayal sahnesinde sergilediği o muhteşem tutkulu kavrama performansını sergiledi Kerem. Tabi hiç görmediği prense daha dünden aşık olan Zeynep aynı şekilde ona tutku ile karşılık vererek bıraktı kendini kollarına. Bütün salon Vals yaparken Kerem ile Zeynep , torna bölümünde okuyan genç bir kızın Vals bilme ihtimali olmadığından Allah  ne verdiyse dans adı altında elleşmeye başladılar. Kerem, Zeynep’in vücudunda keşfedilmemiş herhangi bir nokta bırakmak istemiyor, Zeynep ise bu çocuğu kafalayıp saraya gelin gittim mi değmeyin keyfime düşüncesi Kerem’i tahrik etmek için dudaklarını ısırıyordu.  Neyse ki sarayın ortasında bir sevişmedikleri kalan ikiliyi gecenin başından beri vals yapan enayilerden hiç biri fark etmiyordu. Bu sırada Saray “soytarısıyım lan ben” demeyip koskoca prensi her daim kıskanan Barış yaşadığı kıskançlıktan sonra içki bardağı ile yaşadığı ilginç cinsel deneyim sonucu vals müziğinde saçma sapan bir dans sergiliyordu. (Dansı görmek için tıklayınız)

      Her fırsatta İngilizce bildiğini insanların gözüne sokan Kerem “Biliyor musun? Tam anlamı ile “Once in a life time experince” yaşıyorum ” dedi. Tabi nerden bilsin Gölyazı Endüstri meslekte okuyan Zeynep bu karışık İngilizce deyimi onun İngilizcesi “How are you? Sorusuna, I m Five” cevabı verebilecek düzeydi. (Bakınız “Fine” olması gerektiğini biliyorum J Ama  Zeynep bilmiyor.)Bu cümle karşısında kendisinden bekleneni yapan Zeynep “I m Five” dedi. Duydukları karşısında şok olan Kerem içinden “Yuh nasıl bir cahile  çattık ” derken yüzüne o muzip gülümsemesini kondurdu.
“Gel seni sarayın bahçesine getireyim.”
“Olur...”
“Bak şu büyük havuz, şu küçük havuz , şu çocuk havuzu… Bak bu da meşhur beyaz atım.”
“Ayy çok güzel. Adı ne?”
“Porsche”
“O ne demek? Daha önce hiç duymadım”
“duymaman doğal ben uydurdum. Araba gibi at demek.” (Zira Zeynep arabanın icat edilmediği masalda araba ne demek diye sormayı düşündü ama bu anlamsız sohbete devam etmenin gereği yoktu.)
“Aa gece yarısı olmuş. Benim hemen gitmem gerek”
“Ama neden ?”

      Zeynep sihir biter de Prens beni evlenmeden çıplak görürse bu iş yatar korkusu ile kaçmıştı. Kerem Zeynep’in kaçarken merdivenlere düşürdüğü camdan ayakkabısının tekini buldu. Beyninde şimşekler çakmış, İsviçreli bilim adamlarının kendisi ile patent yarışına girdiği yaratıcılık sınırlarını zorlayan o muhteşem fikri bulmuştu. Sevdiği kızı bulmak için krallıktaki bütün kızların ayağında deneyecekti bu ayakkabıyı. (Masalı uyduran insanlara sesleniyorum. Ayakkabı deneme fikrini bulan insan az bana gelsin bişi denicem )Fikrini en kısa sürede uygulamaya döken Kerem krallıktaki bütün evleri kapı kapı dolaşmış 85 lik hatice ninenin bile denemesine izin verilmişti. Son olarak Zeynep’lerin evine gelen Kerem önce Jaleye’e uzattı ayakkabıyı. Ne yazık ki jale’nin ayaklarına küçük gelmişti ayakkabı. Sonra birden Cihan atladı ben “Ben deneyebilir miyim? ” diyerek.  Baştan aşağı Cihan’ı süzen Kerem yüzünü iki kilo limonu aynı anda yemiş gibi buruşturarak “Yok abi kızlara denetiyoruz, s en deneme kalsın” dedi. 85’lik Hatice nineye verilen şanstan sonra kendisine şans verilmeyip üstüne bir de sevdiği Prens’ten abi lafını duyan Cihan bir köşede anlamsızca “Aşkım, kızım ” diyerek salya sümük ağladı.
Sıra Melis’e gelmişti. Zeynep “Ahhaha çocuk mezarı gibi ayakları ile o ayakkabının ona olması imkansız kaptım Prensi”  diyordu içinden. Melis ayakkabıyı aldı, biraz inceledikten sonra haşurt diye sağ ayağına geçirdi. (Yaaa Hönk diye kalırsınız öyle… Ayakkabı deneyerek kız bulan adamdan hayır mı gelir? Melis psikopatı sırf ayakkabı uysun diye topuklarını kesmiş .. Yapabileceğini GB izleyen herkes biliyor.. ) Zeynep başta olmak üzere Kerem’de dahil herkes Justin Bieber’in erkek olduğunu duyduklarındakine yakın bir şok geçirdi. Hiç te benzemiyor ama benim aklım ancak ayakkabı deneme fikrini bulacak kadar çalışıyor diyerek istemeyerek de olsa elini uzattı Melis.(Sevgili senaristlerimiz evlatlık alacaklarını düşündüğüm bu ahtapot karakterimiz masalda bile dört ayak üstüne düşer gene yırtar her  şeyden. Hayır sorun mu? Baktık elde edemiyor, çıkar kendini çatıdan atıverir..) Melis ve Kerem tam da Kerem’in meşhur beyaz atına binmek üzereydi. Zeynep’in gözleri dolmuştu. Hep çaresizdi o bu hayatta, öz annesi tarafından yıllarca temizlik paspası muamelesi görmüş, iki lokma ekmeğe su katıp ömrünü çürütmüştü. Haksızlıktı bu. Kerem kendisine aşık olmuştu, mutluluk en çok hakkıydı.

     Üzerinde yılların yükü biriken mazlum prensesimizin kafasında yıldırımlar çakmıştı bir anda. İki erkek vücudundaki dişi anakonda Cihan’ı olanca gücü ile itti. “Nereye” diyen Demet’e tüm nefreti ile “Sus -16 da bile kaynama noktasına ulaşabilen fingirdek karı hakkım olanı alacağım“ dedi.Jale’ye bir şey söylemeye gerek duymamıştı zaten Allah onun belasını sürekli bir köşede mektup yazma gibi saçma sapan bir hastalığa musallat ederek vermişti. “Dur” dedi Kerem’e. “Senin aşık olduğun kız o değil.”
“Ama nasıl olur? Ayakkabı ona oldu.”
Zeynep Allah’ım  bu salaktan bırak köy kasaba olmayı iki oda bir salon gecekondu bile olmaz diye düşündü.Ne yazık ki karına dik göğüslere paralel kasları ve koskoca bir ülkesi vardı.
“Arkadaşım koskoca ülkede 37 numara ayakkabı giyen tek insanın ben olduğumu ciddi ciddi düşünmedin demi?”
Sessizdi Kerem, yıllarca her bir haltı parası ile yaptığı için beynini kullanıp bulduğu tek fikrin böyle basit bir mantık hatasına sahip olması akıl alır şey değildi.
“Peki, Senin doğru kız olduğunu nasıl anlayabilirim?”
 Beklediği fırsatı bulmuştu Zeynep.
“Ona atının adını sor. Kerem’in atının adı ne?”
Zeynep Kendinden emindi, bir mucize olup bir şekilde Kerem’in kendi uydurduğu bu ismi Melis duymuş dahi olsa “Porsche”  gibi içinde birden fazla sessiz harfi yan yana barındıran bir kelimeyi doğru söyleme olasılığı yoktu. Yapım aşamasında Beyin için gerekli kısımlarım malzeme yetersizliğinden aynı anda 4 kişiye yapışabilen kolları ve gurursuzluğu arasında paylaştırılan Melis gözlerinde yaşlar dolarak oracığa kustu. Kerem Melis’in yere çizdiği afrika’nın coğrafi özellklerini detaylı anlatan kusmuktan resmini görünce balodaki kız dahi olsa onu seçmeyecekti zaten.
“Peki ,sen söyle bakalım atımın adı nedir?”
“Porsche”
Aşk dolu yeşil gözleri ile elini Zeynep’e uzatırken “Gel bakalım Göl yazı elması ” dedi.
Kül kedisinden sonra Damızlık kısrağım gibi bir lakaba da razıydı Zeynep ama Gölyazı Elması çok hoşuna gitmişti. Zeynep ile Kerem Porsche’un sırtına atlayıp gidiyorken. Demet, Cihan, Melis tam arkalarından “Durun gidemezsiniz !” dedi. Taze aşkın ve balo gecesi yarıda kesilen erotizmin verdiği gazla Zeynep ile Kerem kulak asmamıştı ki beklenen hareket “araba gibi at” ismini sonuna kadar hak eden Porsche’dan geldi attığı okkalı çiftte üçünün üstünde bowling topu etkisi yaratmış, hepsini havada uçuşan dişler ve akan kanlar eşliğinde yere yıkıldılar. Üçünden akan totalde 2 Lt ye yakın kan Zeynep ile Kerem mutluluğa giderken yere şu yazıyı kazıdı:
And They Lived hapily ever after”  (Sonsuza dek mutlu yaşadılar…)

         Bu sefer baya zorlandım hikâye tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü elimden geldiğinde kısa tutmaya çalıştım. Umarım ki okuyan herkesin yüzünde ufakta olsa bir tebessüm yaratır. Yazar Atarlı_Kerem

   
   


  


   



19 Ocak 2014 Pazar

Zeynep'ten Melis'e Meydan Dayağı..

      Zeynep’in Melis’i Kusmuğunda Boğması

    Çok sevgili Gb ailesi çok büyük bir çoğunluğun nefret ettiği gibi kusmuk kraliçesi Melis’ten ben de nefret ediyorum. Bu hikayeyi de Barış’ı dövdürdüğüm hikayemden sonra sıkıntılı  bölümlerden gına gelip senariste dalmak isteyen herkes için yazıyorum.

      Malumunuz Zeynep bu yüzsüz ahtapotu arkadaşı sanmakta bu yüzden kavga etmeleri için ya Kerem’le yatması lazım ya da Baba mevzusunu öğrenmesi lazım. Ben hikayede biraz zaman atlaması yaparak İkinci şıkkı seçiyorum.  Melker  karaktersiz Cihan yüzünden bitmemiştir. Zeynep ile Kerem hala yasak aşk yaşamaktadır.  Tabi Zeynep’in baba mevzunda sadece Melis’i yerle bir ettireceğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Demet, Cihan, Jale üçlüsüne kombo yapmadan bırakmam …

   (Sıkıcı olmaması adına kısa tutacağım. Zeynep’in evde olmadığını düşündükleri bir günde Eli ZeyKer’de gözü oynaşta fingirdek Demet ile kemoterapinin sadece %5 şans vermesine rağmen nasıl ölmediğini hala anlamadığım şaşı Jale aralarında konuşmaktadır. Zeynep fark edilmeden bu konuşmaya tanıklık edecektir.)

  Hastada olsa sağlıklıda olsa suratında garip adet sancısı ifadesini taşıyan Jale Demet’e dönerek;   “Daha ne kadar saklamayı düşünüyorsun Zeynep’ten”  dedi.
“Neyi ?” (Zira daha 17 yaşında tanıştığı ilk basketçisinin kucağına bebeği verecek zekâya sahip bir hatunun Leb demeden leblebiyi anlama ihtimali yoktu.)
“Zeynep’ten kaç sır saklıyoruz ki?”
“Bilemiyorum sayamadım ki ..”
“Canım Cihan’ın Zeynep’in babası olduğu gerçeğini .”
“Bilmiyorum Melis üzülmesin diye Cihan ile karar aldık. Melis’in kendisinin söylemesini bekliyoruz.”


(Bu sahnede Zeynep’i görürüz. Senelerdir baba hayali ile yanıp tutuşan zavallı Zeynep gerçeğin kendinden acımasızca saklandığına mı üzülsün yoksa kendinden başka bir sokakta simitçi Hayri’nin bilmediğine mi üzülsün bilemez. Çok değil hani olur ya sinirden ağlarsınız işte öyle bir surat ifadesi ile olaya katılır Zeynep bağırarak. )

Zeynep bütün kızgınlığını sesine yükleyerek, “Anne” dedi. Suratında daha önce olmadığı kadar şaşkın ve korkmuş bir ifade ile “Zeynep, kızım” dedi Demet. (Bu karı bu sahnede zeynep’e üzüldüğünden değil Ay Melis duyar da ileride fingirdiye fingirdiye yatağa attığım Cihan’la birlikte olursam beni anneliğe kabul etmez diye düşünüyor.)
“Sus! Kızım deme bana. Nasıl saklarsın ya nasıl saklarsın babamı benden ?”
“Kızım bak, tadımız kaçmasın istedim. Melis üzülmesin.”
“Sen nasıl annesin ha! Nasıl annesin sen. Senin kızın Melis mi? Ben miyim? Tüh sana sakın kızım deme bana bundan sonra bana .” (Zeynep’ten yediği okkalı tükürükten sonra hala bu kız giderde Melis’i döver ay gitti vallahi Cihan korkusu belirir fingirdek Demet’in yüzünde)
Zeynep tam kapıya hışımla yönelmiş çıkacakken Jale onu geri çağırırmışçasına “Zeynep, dur.” Dedi.
“Sanane be Sanane. Yırtık dondan fırlar gibi ne atlıyorsunn her meselenin içine .” (Zira burada anlıyoruz ki Zeynep Jaleyi hiç sevmemiştir. Giderken Zeyker adına yaptıkları o pastayı da sırf Kerem gibi sexepalitede tavan yapmış çocuğu eve atmak ve Melis sülüğüne seninle çıkar ama pastayı biz yaparız demek için yapmıştır.)

 (Kusuruma bakmayın eğlenmek için yazıyorum ama iyice sapıtan karakterlerle böyle dalga geçmek moralimi yerine getiriyor. Bir an önce Melis’ e gelmeye çalışacağım. Uzatmadan bu sahnede Zeynep sinirden delirmiş bir biçimde Cihan’ın Sevim’den direk torpille üstüne yattığı Müdürlük makam odasına gider.)



Zeynep, o yaşta normal bir geç kızın babasına dövecekmiş gibi bağırmanın ne büyük bir lüks olduğunu bilmeden “Sen nasıl yaptın?” diye bağırır Cihan’a.
“Zeynep, ne oluyor? Ne yaptım?”
“Bana bunu nasıl yaptın ha! Babam olduğunu nasıl saklarsın benden?”
“Kızım bak.” (Cihan ‘ın suratında ah ya tam da tangoda kıvama getirmişken gitti demet gibi hatun korkusu belirir bu sahnede.)
“Kızım mı? Nereden kızın oluyorum ben senin? 17 Senedir bilmem kaç haftadır sadece iki kere girdiğin beden dersinden fırsat bulamayıp aramadığın kızın mıyım? ”
“Bak Annen’le biz tang.. Aman yani tam zamanını bekliyorduk. Melis psikolojik sorun adı altında manyaklığını haklı çıkaran Melis kızımız kendini bulduğu damdan atmasın diye..”
“Sus! Sus! Sen ne  ahlaksız, Ne iğrenç sen….”  (Burada Sen ne bok adamsın diyecekte Aman nasılsa öküz altında buzağı arayan RTÜK denen ne idiğü belirsiz kuruluş bunu da sansürler diyerek susuyor J)

(Evet Çok uzadı farkındayım. Elimden geldiğince mizah katmaya çalışıyorum. Geldik beklediğimiz sahneye Melis’in dayak yediği izlenme rekorları kıracak o anlar :D Şimdi Kerem Melis’ten ayrılamadığı için köşe bucak kaçmaktadır Ahtapot Melis’ten. Fakat Melis bırakır mı ? Okul bahçesinde, erkekler tuvaletinde, gördüğü her yerde 1200 watt gücünde yapışa bilen kolları ile yapışmaktadır Kerem’e. Bir de Seni seviyorum dediğinde Kerem’den “Al şu sağ kolumu da benden uzakta sev” yanıtı aldığı halde hala seni seviyorum diyebilmektedir.)

    Kerem okul bahçesinde Melis’ten kaçma çabaları vol bilmem kaçı çekerken aniden Ruhunu titreten hipopotamdan mı yoksa kızdan mı çıktığı belli olmayan sesi duydu. “Kerem, aşkım”  dedi Melis. Kerem’den cevap alamadığını gören hiçbir zamanda almayacağını bilen Ahtapot Melis Kerem’in sol koluna yapışıverdi gene.
“Kerem bak aşkım. Sana ne getirdim.”
Zira ne getirdiğini zerre kadar umursamayan Kerem gene cevap vermemişti. Elinde normal şartlar altında narkotik şube polislerinin karaborsada aradığı delil poşeti ile ufak bir tükürük gösterdi Melis.
“Bak aşkım. İlk suratıma tükürmenden kalan anımız.” (Siz Ne sandınız? Melis normal mi ki ? Hediyesi normal olsun.)
Kerem hayatında ilk kez Melis’ten bu denli korkmuştu. Kendisi bugüne kadar “Suratına tükürsem  yarabbi şükür diyecek” olayını halk arasında kullanılan abartılı bir deyim sanmasına rağmen canlı örneğini yaşamıştı. Kendisini yaratırken Tanrının malzemesine gurur yerine makyaj malzemesi koyduğunu düşündüğüm Melis suratına “Sen benimsin olum. Seni yatakta Dilan’la bassam Yağmur’u neden çağırmadınız onun başı kel mi derim ” gurursuzluğunda bir ifade yükledi. (Hazır yeri gelmişken İ.E ile al birini vur ötekine diyebileceğimiz düzeyde bir oyunculuk performansı sergileyen Yağmur’un da bu hikayeler de suratında Aksel’le olan  buluşmasındaki gibi seviniyor mu yoksa yanağına sinek konmuşta onu mu kovuyor belli olmayan ifadesi ve mimikleri var ama biz iyi oynadığını hayal ediyoruz.)
Koşarak okul bahçesine girerek, “Bırak lan bırak Kerem’in kolunu” dedi. Bir anda Neye uğradığını şaşıran Melis gözlerini Zeynep’e çevirerek, “Ne oluyor Zeynep” dedi.

(Herkes şaşkın bu sahnede Barış malıda sahneye giriyor. Kerem zaten bir saattir kurtulmanın yolunu aradığı Melis’i Kurbanlık dana anlaşması kabul eder gibi kolunu sallaya sallaya Zeynep’e iteliyor.)

“Bırak sevgilimi diyorum. Her şeyi öğrendim diyorum. Babamı elimden aldın sevgilime dokunursan o koca burun deliklerinden beynini akıtırım diyorum.”
“Hiç bişi yapamazsın. Evet biliyordum sakladım. Kerem’le fingirdediğini de biliyorum. Ama benim hepsi benim anlıyor musun ? Kerem’de  benim , babam da benim her şey benim. Bana buralarda “Benim o ” Melis derler” (Geçen hikayede Barış’ın yaptığı bihter hakaretinden sonra Melis seviyesine yakışır düzeyde bir cümle kuruyor.)
“Sen şimdi görürsün. Şıllak”
“Yaklaşma !”
“Ne yaparsın yaklaşırsam ha ne yaparsın?”
“Kusarım. ”
“Ne?”
“Kusarım şuracıkta üstüne kusarım”  (Zira bizim için ne kadar büyük bir tehdit. Ama zavallı Zeynep yetişkin bir Melis’in bir denemede ardı ardına beş kez kustuğunu bilmediği için pek tınlamıyor.)

      Artık daha fazla sabrı kalmayan Zeynep olan gücü ile Melis’in üstüne atladı. Bir sporcuya yakışırsın biçimce süzülerek Melis’in midesine attığı o ileriye toplu 3.5 salto muhteşem tekme Melis’in tehtidini gerçek kılmış sanki yediklerini değil de gözlerini kusuyormuşçasına beleren bakışlarla oracığa kusturmuştu. Kerem Zeynep’in bu hırçın halinden o kadar mutluydu ki suratına biz kızların eriyip bittiği o yamuk gülüşünden kondurdu. Zeynep sinirini alamadığını için Melis’in saçlarına yapıştı. Ne var ki Melis’in saçları kemoterapiden önce dökülüp kemoterapiden sonra dökülmeyen Jalenin GDO’lu saçları gibi anında elinde kalmıştı. (Eee tabi düzleştircem diye saat başı maşa yı yapıştırsan saç mı kalır? Çoktan pamuk ipliğine dönmüştür o saçlar)
Zeynep, İsviçreli bilim adamlarının anlam veremediği kalınlıktaki kolunu kıvırarak Melis’in kafasının kendi kusmuğuna soktu. Tam Bu sırada kırk yılın başı gerçekleşen bu kız kavgasını kimse ayırmazken yırtık dondan fırlama rekorunu elinde bulunduran Barış kavgayı ayırmak için koçmaya başladı. Durumu fark eden Kerem, suratında sahilde sevgilisine koşan bir  genç kız ifadesi barındıran Barış’ı fark ederek okkalı bir çelme taktı. Victoria secrect mankenlerini kıskandıran zarif ve sıfır beden vücudu ile hayattaki en değerli varlığı saçlarını birden Melis’in kusmuğunda buldu.  (Bu çocuğu dövdürmek başka bir zevk J )
(Kerem Kolundan tutup Zeynep’i kolunun altına çeker. Bütün okul şoktadır.Tencere- Kapak ikilisi olan MelBar kusmukta yatarken sarılarak okuldan çıkarlar)
“Zeynep.”
“Ne var? Kerem, sinirliyim.”
“Tamam kızma. Sana da iki romantik bişi söylenmiyor yani”
“söyle hadi.”
“Sen bana göre Gölyazı elması olabilirsin ama Tanrıya göre Melis’i tekmeleyen bir ninjasın güzelim.”
(:D)

  Neyse bir rahatlama seansının daha sonuna geldik.  Umarım bendeki etkiyi sevgili GB ailemde de yapar. Fırsat bulursam bir dahaki sefere 4 GB fanı ile bir gece geçirmek zorunda kalan Kerem Sayer hikayesi yazmayı deneyeceğim . Şimdilik zor görünüyor ama kısmet J yazr Atarlı_Kerem
                                                                                                     
                                                                                                        https://twitter.com/Atarli_kerem

                                                                                                        

18 Ocak 2014 Cumartesi

Barış'ın İbretlik Sonu

                                        Kerem’in Barışı İbretlik Dövüşü
     
     Bu hikâyede benim gibi birçok GB izleyicisinin de çok istediğini düşündüğüm bir olayı yazacağım. Sipsi Fasulyenin Kerem’den yediği dayak sahnesi. Artık ne kadar çok istiyorsam bunu 29.Bölümün ilk fragmanını görünce bir an çok sevindim. Fragmanda Kerem’in dövdüğü kişiyi Barış sanmış, arkadaşların uyarıları ile başkası olduğunu anladığımda yıkılmıştım.

    Kerem, Demet ve Cihanla yaptığı konuşmadan sonra okulun kantininde kafasının içindeki sorularla boğuşuyorken, sakince oturuyordu. Henüz Zeynep’i görme fırsatı bulamamıştı konuşmalardan sonra ona ne diyebilirdi ki? Henüz birkaç gün önce “kendimizi mi feda edelim” derken şimdi nasıl herkesin iyiliği için birbirimizden uzak durmalıyız diyebilirdi? Üstelik kendini bildiğinden beri ilk kez sevilmenin nasıl bir duygu olduğunu tatmıştı. Bunca zaman içinde her gün yanan yandıkça daha da büyüyen aşkının karşılıklı olduğunu öğrenmişken, nasıl ayrı kalabilirdi Zeynep’ten? Bedeni o sandalyede sakindi belki fakat içinde öyle fırtınalar kopuyordu ki yumruklarını sıktı sinirlerine hakim olmak için. “Kerem” dedi tanıdık bir ses. Barış elinde iki çay ile ilerliyordu Kerem’in masasına doğru. “Naber  kardişim ” dedi bir kızın beyin zarını saniyeler içinde delebilecek sinsi, cırlak, ince ve keskin sesi ile. Kerem artık Barış’a karşı içinde sadece saygı besliyordu. Ne onun “Sen benim kardişimdin” lafı altında yüklediği  vicdan azabını çekebilirdi ne de Zeynep'le yaşadığı anlamsız ilişkinin can sıkıcı anılarını dinleyebilirdi. Sakinliğini koruyarak, “İyidir kardeşim ”  dedi. Barış gözlerine Kerem’i ısırmak için fırsat kollayan bir yılanın sinsi bakışlarını yükledi 
(hikayeyi kendimi rahatlatmak için yazıyorum
J okuyan olur mu bilmiyorum ama olursa açıklama yapmak istedim. İ.E suratına böyle bir ifade verecek yetenekte bir oyuncu değil bende biliyorum ama hayal edin işte.) ve suratına o dışarıdan bakıldığında acı mı
çekiyor yoksa orgazm mı oluyor anlaşılmayan anlamsız ifadesini yükleyerek, “biliyor musun? Zeynep’le olmayı çok özledim” dedi.

“Barış artık bu mevzuyu bitirmenin vakti gelmedi mi ?”“Bitiremiyorum abicim bitiremiyorum. Unutamıyorum Zeynep’i”
“Barış sen ne yaşadın bu kızla? Seni sevmediğini söyledi kız ne yaşadın bu kadar ?”
“Beni seviyordu, ben bir hata yaptım; Begüm’le yemeğe çıktım.”
   
    Kerem canını yakan kafasındaki onlarca sorunun verdiği acı yetmiyormuş gibi sevgisinin bir mum gibi eridiği Barış’ı daha fazla dinlemeye tahammül edemeyerek,

   “Yeter artık yeter. Hala anlamadın mı geri zekâlı, bunun Begüm’le ilgisi yok. Zeynep’ten başka kimse ile ilgisi yok. Seni sevmiyor bu kız, bunu kafana sok artık” dedi. Barış’ın yüzünde kendisine karşı böyle fevri bir çıkış yapan kardeşine karşı bir şaşırma ifadesi dahi oluşmamıştı; sanki her şey sinsice hazırlanmış bir planın parçasıymış gibi sakindi.
“Sen neden sinirlendin ki bu kadar? ”
   
    Kerem konu ile en ufak bir münasebeti dahi bulunmayan bir kişinin bile reddetmeyeceği bir bitkinlik yükledi sinirden kıpkırmızı olan yüzüne ve artık güçlükle ile çıkan sesine.
“Barış, yoruldum artık. Anlamıyorsun; başkaları için kendimi feda etmekten yoruldum.”
(Sahnenin Bu kısmında görüyoruz ki Zeynep , Kerem’e bakmak için kantine geliyor. Konuşmaların bir kısmına tanık oluyor. )

   “Neden? Neden yoruldun ki sen Kerem. Kardeşinin Kız arkadaşını elinden alırken mi yoruldun ?”

  
    Kerem’im yaşadığı duygu karmaşasının içine bir yenisi daha eklenmişti.
“Ne diyorsun sen ?”

“Beni aptal yerine koyamazsın Kerem. Biliyorum, Zeynep ormanda kaybolduğunda kulübede gördüm sizi.
(Aptal demek istemiyorum zira Aptallık bir seviyedir spagetti ise seviyesizin önde gideni geride durmayanıdır. Arada rahatlamam lazım
J)

   “Barış, düşündüğün gibi değil. Tamam mı?”

“Ne düşündüğüm gibi değil Kerem. Sen benim Kardeşimdin Kerem.”

 
    Barış aniden ayağa kalkarak biraz önce sinirinden yerinden fırlamış Kerem’e  o cılız  kollarının ucundaki sıkınca bir taşı değil de bir kuru soğanı andıran meymenetsiz ellerini sıkarak bir yumruk attı. Ani bir hareketle gelen bu yumruk ile suratı olduğunun terse yöne dönen Kerem sanki biraz önce suratına biri yumruk yememişte okşanmışçasına sakin bir tavırla dönerek, “Vurmayacağım sana. Sen benim kardeşimsin” dedi.
   
    (Allah’ım kendi hikayemde bile Kerem şu adama kardeşim diyor gerçeklikten uzaklaşmamak adına edebileceği o sexy küfürleri yazamıyorum lanet olsun.)
 

   Zeynep herkes tarafından hissedilen bir çaresizlik yükleyerek sesine “Kerem” dedi elini uzatırken. Kerem’in üzerindeki yüklere bir de Barış eklenince ruhu bir enkazın altında kalmıştı sanki. Bu felaketten kendisini kurtarabilecek tek umuda Zeynep’in eline tutundu. Orada bulunan istinasız her öğrenci şaşkınlık ile bakıyordu ele ele tutuşmuş Kantin’den çıkmak üzere olan Zeynep ile Kerem’e. Olayların başından beri sakin ve sinsi tavrını koruyan Barış’ın yüzünde canının yandığını adeta suratına yazan bir ifade belirdi Kerem ile Zeynep’i ele le gördüğünde. (Bu İ.E bu ifadeyi de veremez kesin bilgi yayalım) Barış bir anda içinde biriktirdiği tüm kini sesine yükleyerek, “Bihter’imizde gelmiş ” dedi.  ( Biliyorum çok yaratıcı :D Ancak barış gibi bir salak böyle bir hakaret edebilir.  ) Edebiyatla arası olmayan kerem anlamasa da Zeynep suratına tüm acısını ve utancını yükleyerek geri döndü. Kerem’in hala kendisine dönmediğini fark eden Barış, “Benimle birlikteyken Kardeşimle oynaşan küçük Or…punu diyorum  Kerem.”

           (Buraları ağır çekimde izliyoruz. Böyle tekrarlı tekrarlı :D)
  

     Kerem bir saniye bile düşünmeden bıraktı Zeynep’in elini ve Suratında görenlerin bile korkup saklanmak isteyeceği o öfke ile geri döndü. Sahip olabileceği tüm gücü kullanarak vücudundaki tüm adalelerin tereddütsüz katılım sağladığı bir yumruk attı Barış'ın tam olarak sağ gözünün üstüne. Rüzgarda bile uçacakmış hissi yaratan o ince, sırık vücudu ile bir an da yere yıkıldı Barış. Olan biten her şeyin etkisi ile biriken tüm öfkesi ortaya çıkarken yerde yatan barışa ardı ardına iki tekme attı Kerem. Yerde adeta bir Marry Elizabeth edası ile yatan Barış'ın sağ Kolunu sırtına doğru kırarmışcasına kıvırdı Kerem. Barış'ı Zeynep’in ayak ucuna sürükledikten sonra “Özür dile ” dedi.  Zaten normal şartlarda nefes alması yasaklanması gereken bu salak fasulyenin sesi kesikti. Kerem kolunu daha fazla kıvırarak “Özür dile ” dedi. Olayın şokunu henüz atlatmış Zeynep ,“ Kerem Lütfen ” dedi sadece. Kerem’in ayağının baskısı ile yere yapışan dudaklarından iki kelime döküldü Barış’ın. “Özür dilerim.”   
    Zeynep ile Kerem kantinden el ele çıkarken Barış malının suratında her şeyin intikamını soğutmadan alacak bir ifade vardır. (Şimdi o oyunculukla bu ifadeyi vermesi de çok zor.)

   
     Ben çok rahatladım umarım okuyan bütün Anti Barış Erdoğancılarda da aynı etkiyi yapar umarım okuyan çıkar :D Devamını hiç yazmak istemiyorum. Sonra hocalar gelir cihan bilmem ne falan saçma salak kişiler. Hikaye bu güzel hali ile bitsin .  Ben yazar Atarlı_Kerem ...

                                                                                      https://twitter.com/Atarli_kerem