Bu hikaye Zeykercilerin
hayali için 25.bölümün ilk fragmanından sonra olmasını istediklerimiz adı
altında yazılmıştır J En azından benim hayallerimde olanlar
olarak anlatabiliriz. Twitter da gerçekten çok güzel yazan bir arkadaşa özendim
yazasım geldi.
25.Dağ Evi
Zeynep kapıda keremi görünce inanılmaz bir mutluluk hissi uyanır içinde diğer yandan vücudundaki inanılmaz heyecan eli ayağına dolanmak deyimini gerçek kılmıştır onun için. Kaçmaya çalıştığı kişi, son bir haftadır rüyalarında olan kişi karşısındadır ne yapacağını bilemez ve ani bir hareketle kapıyı Kerem’in yüzüne kapattı. Yaşanan bu küçük, tatlı krizden sonra Yağmur, Kerem’i içeri aldı. Zeynep gözlerini Keremden kaçırdıktan sonra sesine kızgın bir tonlama yükleyerek, “Senin ne işin var burada?” Dedi. Kerem şaşkın ama bir o kadar da Zeynep’in hoşuna giden ses tonu ile “Can davet etti.” dedi Gözlerini önüne eğen Zeynep neredeyse kendinin bile zor duyacağı bir ses tonu ile “Kaçış yok mu sende ya..” dedi.
Odada dört kişi olmalarına rağmen sadece iki kişi konuşuyordu. Zeynep sanki yağmurum dediklerini dinlermiş gibi kollarını kenetlemiş otururken, Kerem’e kaçamak bakışlar atıyordu. Aynı şekilde Kerem’in gözleri sürekli odanın farklı noktalarını dolaşıyor gibi yapsa da çoğunlukla Zeynep’te duruyordu. İkisinin bu komik durumunu fark eden yağmur, “Esra’nın da kolu kırılmış ya yazık.” Dedi. Gözleri Kerem’de kafasında havuzdaki öpüşmelerini hatırlayan Zeynep sanki anlamışçasına, “Tabi..Evet” dedi. Başta Zeynep’in gözlerinin kendinde olduğunu anlayan Kerem olmak üzere gülmeye başladılar. Zeynep birden silkinerek “Ne oluyor ya..” dedi. Yağmur alaylı ses tonu ile “Kızım ayakta uyuyorsun resmen ya..” Bu sırada Zeynep ile göz göze gelen Kerem muzipçe bir o kadar da tatlı güldü. Zeynep duruma ne kadar kızdığını belli ederek, “Aman ya.. Dışarı çıkıyorum gidip rahat nefes alacağım siz devam edin böyle..” dedi. Zeynep’in gayet ciddi olduğunu anlayan Kerem, “Nereye gidiyor bu ya..? ” diyerek yerinden kalktı ve Zeynep’in peşine düştü.
Zeynep dökülmüş yaprakların solgun renkleri ile süslediği ormanda bir hayli mesafe kat etmişti. Nefese nefese Zeynep’i takip eden Kerem, “Zeynep” diye bağırdı.
“Ne var ya? Senden bir rahat yok mu”
“Kızım bu soğukta , bilmediğin etmediğin ormanda nereye gidiyorsun sen”
“Sanane ya sanane rahat bir nefes bile aldırmadın.”
“Nefesimi kesiyorsun diyorsun yani ” Kerem’in yüzünde gene o Zeynep’i mutlu eden muzip gülümseme vardı.
“Evet, öyle diyorum kas yığını Bi git diyorum hatta git de nefes alayım”
“Bak sonra pişman olursun ama ”
“Ne pişman olacağım Bir kere Bihter keremi gözün öne getirmeden de yaşar bence biliyor musun?”
“Ne saçmalıyorsun sen bir haftadır ya..”
“İnsan da akıl bırakmıyorsun ki”
Kerem gene o suratındaki o muzip gülümseme ile, “Hmm diyorsun ki nefesimi kesiyorsun, bende akıl bırakmıyorsun bunlar neyin belirtileri acaba..”
“Ne demek istiyorsun sen yaa”
“Bilmem senin aklına ne geliyor ki?”
“Off kerem off git ya beyinsiz kas hayvanı saçmalıyorsun gene”
O muzip ses tonunu bir anda silen Kerem yerine sanki ciddi biri geçmişçesine, “İyi o zaman ben dönüyorum, yardıma ihtiyacın olursa bağırırsın belki bir duyan olur. ” Dedi.
“Aman …”
25.Dağ Evi
Zeynep kapıda keremi görünce inanılmaz bir mutluluk hissi uyanır içinde diğer yandan vücudundaki inanılmaz heyecan eli ayağına dolanmak deyimini gerçek kılmıştır onun için. Kaçmaya çalıştığı kişi, son bir haftadır rüyalarında olan kişi karşısındadır ne yapacağını bilemez ve ani bir hareketle kapıyı Kerem’in yüzüne kapattı. Yaşanan bu küçük, tatlı krizden sonra Yağmur, Kerem’i içeri aldı. Zeynep gözlerini Keremden kaçırdıktan sonra sesine kızgın bir tonlama yükleyerek, “Senin ne işin var burada?” Dedi. Kerem şaşkın ama bir o kadar da Zeynep’in hoşuna giden ses tonu ile “Can davet etti.” dedi Gözlerini önüne eğen Zeynep neredeyse kendinin bile zor duyacağı bir ses tonu ile “Kaçış yok mu sende ya..” dedi.
Odada dört kişi olmalarına rağmen sadece iki kişi konuşuyordu. Zeynep sanki yağmurum dediklerini dinlermiş gibi kollarını kenetlemiş otururken, Kerem’e kaçamak bakışlar atıyordu. Aynı şekilde Kerem’in gözleri sürekli odanın farklı noktalarını dolaşıyor gibi yapsa da çoğunlukla Zeynep’te duruyordu. İkisinin bu komik durumunu fark eden yağmur, “Esra’nın da kolu kırılmış ya yazık.” Dedi. Gözleri Kerem’de kafasında havuzdaki öpüşmelerini hatırlayan Zeynep sanki anlamışçasına, “Tabi..Evet” dedi. Başta Zeynep’in gözlerinin kendinde olduğunu anlayan Kerem olmak üzere gülmeye başladılar. Zeynep birden silkinerek “Ne oluyor ya..” dedi. Yağmur alaylı ses tonu ile “Kızım ayakta uyuyorsun resmen ya..” Bu sırada Zeynep ile göz göze gelen Kerem muzipçe bir o kadar da tatlı güldü. Zeynep duruma ne kadar kızdığını belli ederek, “Aman ya.. Dışarı çıkıyorum gidip rahat nefes alacağım siz devam edin böyle..” dedi. Zeynep’in gayet ciddi olduğunu anlayan Kerem, “Nereye gidiyor bu ya..? ” diyerek yerinden kalktı ve Zeynep’in peşine düştü.
Zeynep dökülmüş yaprakların solgun renkleri ile süslediği ormanda bir hayli mesafe kat etmişti. Nefese nefese Zeynep’i takip eden Kerem, “Zeynep” diye bağırdı.
“Ne var ya? Senden bir rahat yok mu”
“Kızım bu soğukta , bilmediğin etmediğin ormanda nereye gidiyorsun sen”
“Sanane ya sanane rahat bir nefes bile aldırmadın.”
“Nefesimi kesiyorsun diyorsun yani ” Kerem’in yüzünde gene o Zeynep’i mutlu eden muzip gülümseme vardı.
“Evet, öyle diyorum kas yığını Bi git diyorum hatta git de nefes alayım”
“Bak sonra pişman olursun ama ”
“Ne pişman olacağım Bir kere Bihter keremi gözün öne getirmeden de yaşar bence biliyor musun?”
“Ne saçmalıyorsun sen bir haftadır ya..”
“İnsan da akıl bırakmıyorsun ki”
Kerem gene o suratındaki o muzip gülümseme ile, “Hmm diyorsun ki nefesimi kesiyorsun, bende akıl bırakmıyorsun bunlar neyin belirtileri acaba..”
“Ne demek istiyorsun sen yaa”
“Bilmem senin aklına ne geliyor ki?”
“Off kerem off git ya beyinsiz kas hayvanı saçmalıyorsun gene”
O muzip ses tonunu bir anda silen Kerem yerine sanki ciddi biri geçmişçesine, “İyi o zaman ben dönüyorum, yardıma ihtiyacın olursa bağırırsın belki bir duyan olur. ” Dedi.
“Aman …”
Aniden Zeynep ”Kerem
ahhh.. Kerem” diyerek bağırdı. Kerem bütün hızı ile geri döndü ve Zeynep’i yere
düşmüş bir eli ile yerden destek alırken diğer eli ile sağ bacağının diz
kapağını ovuştururken buldu. “Yaa köylü kızı seni iki saniye yalnız bırakmaya
gelmiyor yani..” dedi Kerem.
“Kerem…”
“Ne Kerem, baksana ben olmasam seni kurtaran da olmaz.”
“Tamam git ya git kas hayvanı ben kendim kalkarım.” Zeynep kendini kaldırmak için çırpınırken yüz ifadesi ile canının yandığını açıkça ifade ediyordu.
“Kerem…”
“Ne Kerem, baksana ben olmasam seni kurtaran da olmaz.”
“Tamam git ya git kas hayvanı ben kendim kalkarım.” Zeynep kendini kaldırmak için çırpınırken yüz ifadesi ile canının yandığını açıkça ifade ediyordu.
“Bak ya yaptığına bak
güzelim” dedi Kerem. Bir elini Zeynep’in yerdeki elinin üstüne koyarken
diğerini “Neresi acıyor ” diyerek bacağında gezdiriyordu. Öyle bir an oldu ki
sanki ikisi de bir an için donakalmışlardı akıp giden zamanın içinde. Kerem
Zeynep’in gözlerinde kendini gördü nasılda mutluydu orada hep olmak istediği
yerdeydi. (Burada Zeynep Kerem özel piyona melodisi çalıyor.) Kerem o an her
şeyden çok istiyordu Zeynep’i öpmeyi ama onu bir kere zorla öpmüştü bu kez onun
isteği ile olmalıydı. Sadece aşkın sesinin duyulduğun bu sessizliği Zeynep
bozdu “Ne bakıyorsun ya kaldırsana” diyerek.
“Biraz önce yardım istemiyordun ne oldu?”
“Aman tamam be tamam ”
Zeynep Keremi kollarına alırken “Ne de ağırmışsın kızım sen ” diyerek. “Kerem….” Dedi Zeynep kızgın ses tonu ile.
Zeynep hiç kendini bu kadar güvende hissetmemişti ne de bu kadar huzurlu. Dağ evi sanki esrarengiz biçimde ortadan kaybolmuştu peri masallarında olduğu gibi. Zeynep halinden bir hayli memnun olsa da Kerem’in kucağında “bak gördün mü sana sola dönelim demiştim.” Dedi.
“Oldu. Kaybolmamızdan da beni sorumlu tut istersen. Neyse şu ileride bir kulübe var sanırım geceyi orada geçireceğiz.”
“İkimiz yalnız mı yani”
“Yoo Ben Obama’yı falanda davet ettim o da geliyor.”
“Hayatta olmaz.”
“Valla sen bilirsin güzelim dışarıda çakallarla dans yapabilirsin yani”
Bu ufak neşeli tartışmadan sonra kulübeye girdiler. Kerem hemen şöminenin başına geçip, ateşi yaktı. Ateşin sıcaklığı tüm odaya yayılmış ikisi de rahat birer nefes almıştı. Her ikisi de içeride sessizliği bozmaktan çekiniyor, ilk adımı atan olmaktan korkuyorlardı. Daha fazla göz göze gelmelerine dayanamayan Kerem, “Ee tam olarak ayrıldınız mı Barış ile ” dedi.
“Evet. Gelmeden önce onu sevmediğimi anladı” dedi Zeynep çekingen bir ses tonu ile.
“Sana bir şey sorabilir miyim?” dedi Kerem.
“Neden bunca zaman Barışla beraberdin o zaman?”
Sanki soruya kızmıştı Zeynep ve sesini yükselterek, “Bilmiyorum. Sanırım onu sevdiğimi sandım beni koruduğu için ondan hoşlandığını sandım. Hem sana ne demeli Melis’le nasıl birlikte oldun, çiçekler aldın, okulda öpmeler falan.”
Kerem’in biraz önceki o yumuşak ses tonu kaybol içine az da olsa öfke karışmıştı.
“Sana söyledim. Daha nasıl anlatabilirim onu hiç sevmedim. Sadece bir paravandı benim için saklanmak için kullandığım bir maske başka bir şey değil.”
Zeynep alay edermişçesine “Hıı. Ondan çiçekler, öpücükler O gece Karaokedeki kızada söylüyordun bunları.”
Odayı bir anda bir gerginlik kaplamıştı. Kerem suratını ciddileştirmiş kendine sanki öfkeden çıldırıyormuş havası katmaya çalışıyordu. Aynı şekilde Zeynep'te ciddileşmiş Kerem’e bakıyordu. Her ne kadar dışarıdan böyle görünseler de gözleri gerçekleri gizleyemiyordu. İkisinin gözleri birbirine kenetlendi bir an , ikisi de birbirlerini görüyorlardı öylece bakarken gözlerine. Akıllarında sadece öpüşmek vardı yaşam iksirini içmenin arzusunu taşıyordu dudakları. Bu sessizliği Kerem Bozdu ve “Demek bana hiç güvenmiyorsun. Hiç güvenmemişsin. Güvenmediğin bir adamla tek başına bir gece geçiremezsin heralde …”
Kerem olabildiğince sinirli görünerek ani bir hareketle kalktı “Ben gidiyorum o zaman ” dedi.
“Ne gitmesi, Dışarıda nasıl yağmur yağıyor görmüyor musun?”
Kerem sanki zeynep’i hiç duymadı ve sinirli bir şekilde kapıyı çarparak bardaktan boşalırcasına yağan yağmura çıktı. Zeynep içinde inanılmaz bir acı hisseti sanki kanını yakan bir zehir bütün damarlarını yavaş yavaş dolaşıyordu.
“Montunu bile almadı…”
Daha fazla dayanamayan Zeynep Kerem’in peşinden ormana fırladı, daha ilk andan bedenine usul usul vuran yağmur damlalarının arasına.(Arkadaşlar bu kısımda ben Hypnogaja- Here comes to rain again şarkısını düşünüyorum kişiye göre değişir tabi bu şarkı çok sevidğim duygusal bir aşk hikayesine sahip şarkı hikaye beğenilirse onunda hikayesini yazarım :D) Kerem şimdiden sırılsıklam olmuş bir vaziyette aldırış etmeden yağan yağmura pervasızca gidiyordu. Kıvır kıvır saçları yağmurla düzleşip omuzlarına dökülen Zeynep daha fazla dayanamayarak “Dur ” dedi. Kerem durdu ve Zeynep’e döndü .Kerem baştan aşağı ıslanmış, yağmur damlaları yüzünde bir bir kayarken gömleği yapıştığı vücudunun bütün hatlarını ortaya çıkarmıştı. Zeynep ne demeliydi, kafasında onlarca şey dönüyordu bir an için sustu daha sonra ancak bağırarak, ”Kerem, Seni seviyorum. Kas hayvanı ” diyebildi.
Kerem o muzip gülümsemesini takındı yeniden yağan yağmura karşılık verirmişçesine kollarını açtı. Zeynep ne yağmuru umursadı ne de yerde bileklerine çıkan çamuru ve Kerem’e koşmaya başladı. Kerem’e ulaştığında hissettiği o duygu neydi? İnsan bunu yaşamadan ölebilir miydi? Ya gözlerinin içinde kendini gördüğünde ki o his bunu yaşamayanlar nasıl bu kadar şansız olabilirdi. Kucağına atlayan Zeynep’i sanki hiç kurtulmasını istemiyorcasına sıkıca kavradı Kerem kollarında. Zeynep bacaklarını keremin beline , kollarını da boynuna dolamış, onun kendisini sımsıkı saran kollarına karşılık vermişti. Artık keremi tepeden görebiliyordu. Çok kısa bir an için birbirlerinin yüzlerini gördüler sanki bir kıvılcım düşmüştü, yanmak için hazır bekleyen ortama. Zeynep’in saçları yağan yağmurla Kerem’in yüzüne akarken yapıştı Kerem’in dudaklarına. Kerem dönmeye başladı kucağında onu delicesine öpen Zeynep ile beraber. Kerem kucağındaki Zeynep ile öpüşmeyi bir an bile bırakmadan ayağı ile kapıyı ittirdi ve kulübeye döndüler. İçeride gene derin bir sessizlik oldu ve Kerem’in suratında Zeynep’i mutlu eden o muzip gülümseme.
“Ne ..” dedi Zeynep.
“Üstünü çıkar.”
“Ne diyorsun sen yaaaa”
“Kızım hasta olucağız üstümüzü değiştirmeliyiz.”
“Hee sen onu diyorsun.”
“Sen ne anlamıştın ki..”
“Off aman neyse sen çık o zaman.”
“Hiçbir yere gitmem diğer odalar buz gibi.”
“Sen buradayken soyunacağımı sanıyorsan aldanıyorsun.”
“Tamam bakmıyorum kapattım gözlerimi hadi çabuk.”
Zeynep soyunmaya başlamıştı önce gözlerini elleri ile sıkıca kapatan Kerem kısa bir süre sonra parmaklarını hafifçe aralayarak Zeynep’e göz ucu ile bakmaya çalıştı. Zeynep her şeyden habersiz gibi görünse de önündeki gümüş kabın yansımasından görmüştü Kerem’i ve küçük bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Tamam. Açabilirsin gözlerini.”
“Sanırım şimdi sıra sende ”
“Ne sırası?”
“EE benim de üstümü değiştirmem gerekiyor beni izleyecek değilsin heralde.”
“Aman ne izleyeceğim seni bea..”
Kerem’in yüzünde gene o muzip gülümsemesi vardı. Biraz önce Kerem’in yaptığını şimdi Zeynep yapıyordu. (Aslında yapmazlada bu sahneyi böyle yazdım ki azıcık Kerem baklavası felan görelim :D)
Uzun süre Şöminenin başında birbirlerine sarılarak yaptıkları sohbetten sonra Kerem, “Bence artık yatmalıyız ” dedi.
“Hımmm sen şurada yatarsın.”
“Nerede ?”
“Beraber yatacağımızı felan düşünmüyorsun heralde.”
“Ama tek battaniyemiz var.”
“Evet. Onu ben alıyorum.”
“Zeyneppp..”
“Keremmmm .. hadi yerine..”
Yattıktan bir on dakika sonra “Uvv çok soğuk, ahh belim ” gibi sesler geliyordu Kerem’den. Zeynep yerinden kalktı ve “Kalk, Allah’ın cezası kas hayvanı gel..” dedi.
“Ne oldu?”
“Tamam. Ama aramızda yastık olacak bişi yapmaya kalkarsan cezası ağır olur.”
“Sen bu Bihter , Behlül olayına fena taktın kafayı”
“Geliyor musun ? Gelmiyor musun?”
“Tamam tamam güzelim.”
Zeynep aralarına yastığı koydu. İkisi de yatar yatmaz gözlerine kapatıp uyumaya çalıştı ama içlerinde yanan bu ateş ile uyumaları imkansızdı. Kısa bir süre sonra Gözlerini açıp Zeynep Kerem’i kontrol eden Zeynep onun uyuduğuna inanınca elini yavaşça yüzünde gezdirdi ve ağır ağır aşağı indirerek Kerem’i uyandırmadan aralarındaki yastığı almaya çalıştı. Durumun farkında olan Kerem muzip gülümsemesini takınıp Bir anda gözlerini açtı ve aniden Zeynep’in elini tuttu.
“Hmm Sanırım bir suçlu yakaladım.”
“Ne suçlusu ya…”
“Sen değil miydin yastıkla oynamanın cezası büyük diyen.”
“Neymiş cezam sevgili kas hayvanı?”
Bir anda aralarındaki yastığı çekip alan Kerem, Zeynep’in üstünde belirdi.
“Belki birkaç bin öpücük olabilir”
“Yuhh..”
Tam bu sırada Zeynep kollarını Kerem’in boynuna doladı. (Zeynep ile keremin özel piyona melodisi çalıyor.) Aralarına düşen o kıvılcım tekrar gelmişti sanki. Birkaç saniye birbirlerinin gözlerine öylece baktıkdan sonra bu kez Kerem Zeynep’in dudaklarına yapıştı. Birbirlerinin nefeslerini hissettiler, ruhlarını hissettiler. Kerem Zeynep’in omuzlarına gömülmüş boynuna küçük narin öpücükler konduruyordu elleri onun vücudunda gezerken. Onu durdurması gerektiğini biliyordu Zeynep ama engel olamıyordu, razı olamıyordu bu müthiş duyguyu durdurmaya . Sonra sanki hayyattaki en zor işi başarmış gibi güçlükle “Kerem.. dur ” diyebildi. Zeynep’in gözlerine bakan Kerem “Anlıyorum güzelim.. biliyorum. Bu şekilde olmaz şimdi olmaz.” Dedi. Sabaha kadar sarılarak uyudular en ufak bir an bile ayrılmadan.
Sabah kapı çalınca gelen tabiki Bok Barış oldu. Lanet olsun hikayenin bile içine ediyor tipini şeyettiğim ya az ötede yaşamıyor delirtti beni embesil.
Benim 25.Böllüm hayalim böyle umarım okuyanlar beğenir :D
Yağmur sahnesinde çalan şarkıyı yazmıştım sanırım (Here comes to rain again)
İstek olursa romantik klipli bir linkni yayınlarım :D İnsan olmayacağını biliyor ama hayal ediyor işte J
Bendeniz yazar Atarli Kerem (Atarli da diyebilirsiniz :D)
“Biraz önce yardım istemiyordun ne oldu?”
“Aman tamam be tamam ”
Zeynep Keremi kollarına alırken “Ne de ağırmışsın kızım sen ” diyerek. “Kerem….” Dedi Zeynep kızgın ses tonu ile.
Zeynep hiç kendini bu kadar güvende hissetmemişti ne de bu kadar huzurlu. Dağ evi sanki esrarengiz biçimde ortadan kaybolmuştu peri masallarında olduğu gibi. Zeynep halinden bir hayli memnun olsa da Kerem’in kucağında “bak gördün mü sana sola dönelim demiştim.” Dedi.
“Oldu. Kaybolmamızdan da beni sorumlu tut istersen. Neyse şu ileride bir kulübe var sanırım geceyi orada geçireceğiz.”
“İkimiz yalnız mı yani”
“Yoo Ben Obama’yı falanda davet ettim o da geliyor.”
“Hayatta olmaz.”
“Valla sen bilirsin güzelim dışarıda çakallarla dans yapabilirsin yani”
Bu ufak neşeli tartışmadan sonra kulübeye girdiler. Kerem hemen şöminenin başına geçip, ateşi yaktı. Ateşin sıcaklığı tüm odaya yayılmış ikisi de rahat birer nefes almıştı. Her ikisi de içeride sessizliği bozmaktan çekiniyor, ilk adımı atan olmaktan korkuyorlardı. Daha fazla göz göze gelmelerine dayanamayan Kerem, “Ee tam olarak ayrıldınız mı Barış ile ” dedi.
“Evet. Gelmeden önce onu sevmediğimi anladı” dedi Zeynep çekingen bir ses tonu ile.
“Sana bir şey sorabilir miyim?” dedi Kerem.
“Neden bunca zaman Barışla beraberdin o zaman?”
Sanki soruya kızmıştı Zeynep ve sesini yükselterek, “Bilmiyorum. Sanırım onu sevdiğimi sandım beni koruduğu için ondan hoşlandığını sandım. Hem sana ne demeli Melis’le nasıl birlikte oldun, çiçekler aldın, okulda öpmeler falan.”
Kerem’in biraz önceki o yumuşak ses tonu kaybol içine az da olsa öfke karışmıştı.
“Sana söyledim. Daha nasıl anlatabilirim onu hiç sevmedim. Sadece bir paravandı benim için saklanmak için kullandığım bir maske başka bir şey değil.”
Zeynep alay edermişçesine “Hıı. Ondan çiçekler, öpücükler O gece Karaokedeki kızada söylüyordun bunları.”
Odayı bir anda bir gerginlik kaplamıştı. Kerem suratını ciddileştirmiş kendine sanki öfkeden çıldırıyormuş havası katmaya çalışıyordu. Aynı şekilde Zeynep'te ciddileşmiş Kerem’e bakıyordu. Her ne kadar dışarıdan böyle görünseler de gözleri gerçekleri gizleyemiyordu. İkisinin gözleri birbirine kenetlendi bir an , ikisi de birbirlerini görüyorlardı öylece bakarken gözlerine. Akıllarında sadece öpüşmek vardı yaşam iksirini içmenin arzusunu taşıyordu dudakları. Bu sessizliği Kerem Bozdu ve “Demek bana hiç güvenmiyorsun. Hiç güvenmemişsin. Güvenmediğin bir adamla tek başına bir gece geçiremezsin heralde …”
Kerem olabildiğince sinirli görünerek ani bir hareketle kalktı “Ben gidiyorum o zaman ” dedi.
“Ne gitmesi, Dışarıda nasıl yağmur yağıyor görmüyor musun?”
Kerem sanki zeynep’i hiç duymadı ve sinirli bir şekilde kapıyı çarparak bardaktan boşalırcasına yağan yağmura çıktı. Zeynep içinde inanılmaz bir acı hisseti sanki kanını yakan bir zehir bütün damarlarını yavaş yavaş dolaşıyordu.
“Montunu bile almadı…”
Daha fazla dayanamayan Zeynep Kerem’in peşinden ormana fırladı, daha ilk andan bedenine usul usul vuran yağmur damlalarının arasına.(Arkadaşlar bu kısımda ben Hypnogaja- Here comes to rain again şarkısını düşünüyorum kişiye göre değişir tabi bu şarkı çok sevidğim duygusal bir aşk hikayesine sahip şarkı hikaye beğenilirse onunda hikayesini yazarım :D) Kerem şimdiden sırılsıklam olmuş bir vaziyette aldırış etmeden yağan yağmura pervasızca gidiyordu. Kıvır kıvır saçları yağmurla düzleşip omuzlarına dökülen Zeynep daha fazla dayanamayarak “Dur ” dedi. Kerem durdu ve Zeynep’e döndü .Kerem baştan aşağı ıslanmış, yağmur damlaları yüzünde bir bir kayarken gömleği yapıştığı vücudunun bütün hatlarını ortaya çıkarmıştı. Zeynep ne demeliydi, kafasında onlarca şey dönüyordu bir an için sustu daha sonra ancak bağırarak, ”Kerem, Seni seviyorum. Kas hayvanı ” diyebildi.
Kerem o muzip gülümsemesini takındı yeniden yağan yağmura karşılık verirmişçesine kollarını açtı. Zeynep ne yağmuru umursadı ne de yerde bileklerine çıkan çamuru ve Kerem’e koşmaya başladı. Kerem’e ulaştığında hissettiği o duygu neydi? İnsan bunu yaşamadan ölebilir miydi? Ya gözlerinin içinde kendini gördüğünde ki o his bunu yaşamayanlar nasıl bu kadar şansız olabilirdi. Kucağına atlayan Zeynep’i sanki hiç kurtulmasını istemiyorcasına sıkıca kavradı Kerem kollarında. Zeynep bacaklarını keremin beline , kollarını da boynuna dolamış, onun kendisini sımsıkı saran kollarına karşılık vermişti. Artık keremi tepeden görebiliyordu. Çok kısa bir an için birbirlerinin yüzlerini gördüler sanki bir kıvılcım düşmüştü, yanmak için hazır bekleyen ortama. Zeynep’in saçları yağan yağmurla Kerem’in yüzüne akarken yapıştı Kerem’in dudaklarına. Kerem dönmeye başladı kucağında onu delicesine öpen Zeynep ile beraber. Kerem kucağındaki Zeynep ile öpüşmeyi bir an bile bırakmadan ayağı ile kapıyı ittirdi ve kulübeye döndüler. İçeride gene derin bir sessizlik oldu ve Kerem’in suratında Zeynep’i mutlu eden o muzip gülümseme.
“Ne ..” dedi Zeynep.
“Üstünü çıkar.”
“Ne diyorsun sen yaaaa”
“Kızım hasta olucağız üstümüzü değiştirmeliyiz.”
“Hee sen onu diyorsun.”
“Sen ne anlamıştın ki..”
“Off aman neyse sen çık o zaman.”
“Hiçbir yere gitmem diğer odalar buz gibi.”
“Sen buradayken soyunacağımı sanıyorsan aldanıyorsun.”
“Tamam bakmıyorum kapattım gözlerimi hadi çabuk.”
Zeynep soyunmaya başlamıştı önce gözlerini elleri ile sıkıca kapatan Kerem kısa bir süre sonra parmaklarını hafifçe aralayarak Zeynep’e göz ucu ile bakmaya çalıştı. Zeynep her şeyden habersiz gibi görünse de önündeki gümüş kabın yansımasından görmüştü Kerem’i ve küçük bir gülümseme belirdi yüzünde.
“Tamam. Açabilirsin gözlerini.”
“Sanırım şimdi sıra sende ”
“Ne sırası?”
“EE benim de üstümü değiştirmem gerekiyor beni izleyecek değilsin heralde.”
“Aman ne izleyeceğim seni bea..”
Kerem’in yüzünde gene o muzip gülümsemesi vardı. Biraz önce Kerem’in yaptığını şimdi Zeynep yapıyordu. (Aslında yapmazlada bu sahneyi böyle yazdım ki azıcık Kerem baklavası felan görelim :D)
Uzun süre Şöminenin başında birbirlerine sarılarak yaptıkları sohbetten sonra Kerem, “Bence artık yatmalıyız ” dedi.
“Hımmm sen şurada yatarsın.”
“Nerede ?”
“Beraber yatacağımızı felan düşünmüyorsun heralde.”
“Ama tek battaniyemiz var.”
“Evet. Onu ben alıyorum.”
“Zeyneppp..”
“Keremmmm .. hadi yerine..”
Yattıktan bir on dakika sonra “Uvv çok soğuk, ahh belim ” gibi sesler geliyordu Kerem’den. Zeynep yerinden kalktı ve “Kalk, Allah’ın cezası kas hayvanı gel..” dedi.
“Ne oldu?”
“Tamam. Ama aramızda yastık olacak bişi yapmaya kalkarsan cezası ağır olur.”
“Sen bu Bihter , Behlül olayına fena taktın kafayı”
“Geliyor musun ? Gelmiyor musun?”
“Tamam tamam güzelim.”
Zeynep aralarına yastığı koydu. İkisi de yatar yatmaz gözlerine kapatıp uyumaya çalıştı ama içlerinde yanan bu ateş ile uyumaları imkansızdı. Kısa bir süre sonra Gözlerini açıp Zeynep Kerem’i kontrol eden Zeynep onun uyuduğuna inanınca elini yavaşça yüzünde gezdirdi ve ağır ağır aşağı indirerek Kerem’i uyandırmadan aralarındaki yastığı almaya çalıştı. Durumun farkında olan Kerem muzip gülümsemesini takınıp Bir anda gözlerini açtı ve aniden Zeynep’in elini tuttu.
“Hmm Sanırım bir suçlu yakaladım.”
“Ne suçlusu ya…”
“Sen değil miydin yastıkla oynamanın cezası büyük diyen.”
“Neymiş cezam sevgili kas hayvanı?”
Bir anda aralarındaki yastığı çekip alan Kerem, Zeynep’in üstünde belirdi.
“Belki birkaç bin öpücük olabilir”
“Yuhh..”
Tam bu sırada Zeynep kollarını Kerem’in boynuna doladı. (Zeynep ile keremin özel piyona melodisi çalıyor.) Aralarına düşen o kıvılcım tekrar gelmişti sanki. Birkaç saniye birbirlerinin gözlerine öylece baktıkdan sonra bu kez Kerem Zeynep’in dudaklarına yapıştı. Birbirlerinin nefeslerini hissettiler, ruhlarını hissettiler. Kerem Zeynep’in omuzlarına gömülmüş boynuna küçük narin öpücükler konduruyordu elleri onun vücudunda gezerken. Onu durdurması gerektiğini biliyordu Zeynep ama engel olamıyordu, razı olamıyordu bu müthiş duyguyu durdurmaya . Sonra sanki hayyattaki en zor işi başarmış gibi güçlükle “Kerem.. dur ” diyebildi. Zeynep’in gözlerine bakan Kerem “Anlıyorum güzelim.. biliyorum. Bu şekilde olmaz şimdi olmaz.” Dedi. Sabaha kadar sarılarak uyudular en ufak bir an bile ayrılmadan.
Sabah kapı çalınca gelen tabiki Bok Barış oldu. Lanet olsun hikayenin bile içine ediyor tipini şeyettiğim ya az ötede yaşamıyor delirtti beni embesil.
Benim 25.Böllüm hayalim böyle umarım okuyanlar beğenir :D
Yağmur sahnesinde çalan şarkıyı yazmıştım sanırım (Here comes to rain again)
İstek olursa romantik klipli bir linkni yayınlarım :D İnsan olmayacağını biliyor ama hayal ediyor işte J
Bendeniz yazar Atarli Kerem (Atarli da diyebilirsiniz :D)
https://twitter.com/Atarli_kerem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder